CANİK DAĞLARINA,
TEKİRDAĞ’DAN MİSAFİR GELDİ
En sevdiğim ruhsal törenlerden birisidir, anıların öldürülmeyip her daim yaşamın kıpırtıları içinde oluşu. Edebi dünyaya ait bir çaba içinde paylaşılırsa; değmen benim gamlı keyfime…
Namigar DURAK BAŞBUĞOĞLU ve sevgili Eşi Bülent Öğretmeni uzun yıllar tanıyorum. Meğerki tanımanın başka bir yolu, Namigar Öğretmenin 2012 yılında yazdığı, birinci baskısını yaptığı kitabını 2021 yılının Şubat ayında bana hediye etmesiyle kütüphanemde bekleyen, Hayat Akıp Giderken, kitabını okumaya başlamamla bir başka evreye geçecekmiş…
Bilir misiniz, taşkınlığı geçince dereler, ırmaklar usul usul akarlar. Enerjilerinin büyük bölümünü aktarmışlardır ötelere, başka diyarlara. Süzülmüşlerdir doluluğun bereketi, göklerin en değerli hediyesi olan suları, toprakları içinde, kendi yataklarından bir başka yataklara doğru…
Onlarca kitabın arasından çekip çıkardım Namigar DURAK BAŞBUĞOĞLU’NUN köşe yazılarını topladığı ve Hayat Akıp Giderken ismini verdiği kitabını. Bugün, yarın okurum dediğim zamanın üzerinden bir yıldan fazla geçmiş.
Usulca açtım kitabın ilk sayfalarını ve ilk seslenişi olan önsözü yazısını. Yazar öğretmenlikten emekli olunmaz heyecanı ve düşünceleri içinde; “ Ben yazılarımı önce bir hizmet, sonra, bir sorumluluk kabul ederek sürdürdüm.” Duyurusunu, içinde bulunan birikim nehrinden usulca döküvermişti beyaz kâğıda.
Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi köşe yazıları, yılların deneyimi, birikimi ve emeği yeşil renkli kitabın içerisindeydi. Öğretmen nezaketi, barışçıl ve öğretici felsefenin birleşenleri gibiydi farklı tarihlerde yazılan köşe yazıları. Neredeyse hiçbir resmi, sosyal, kültürel, yerel gün kutlanmadan, unutulmadan kalmamış…
Bu kitabı-eseri okuyanlar bana dönüp ne buldun, deseler? Ne derdim bilir misiniz? Uyumu, sanatsal ciddiyeti, mizahı, öğretmeni, anneyi, eşi, arkadaşı ve sözcüklerin her daim tımar edilmeye muhtaç olduğunu buldum… Belli ki, Ganosların esintileri, kekik ve ıhlamur kokuları bol olan Oruçbeyli Köyü, sadece bir öğretmen yetiştirmemiş! Değere değer katan, anıları yaşama davet eden, vefa denen yüce sözcüğe can veren bir yazarı da yetiştirmiş…
Kitabın 39.sayfasında duraksadım. Bir daha, bir daha okudum. Paylaşılan köşe yazısı, Yeni Yıl ismini taşıyordu. Öğrencileriyle birbirlerine tutundukları, sosyal, ruhsal-manevi ve edebi bağ kurdukları bir şiir-şarkı, sadece sözcüklerle değil, öğrenci ve öğretmen sesleriyle melodik seslenişi yapıyordu;
“Kuş gibi uçtu gitti, koskoca bir yıl yine.
Hoş geldin yeni yıl, bolluk ve evimize.
Hoş geldin yeni yıl, dirlik ver ülkemize”
Yazarın, her yıl yeni yıla girerken öğrencileriyle seslendirdikleri şarkı sözleri, söz olmaktan öte, göreve, inanca, sevgiye, heyecana ve en önemlisi, eskiye saygı duyarak, yeniye sımsıkı sarılışı da anlatmıyor mu?
Yeni Yıl çalışması ilerledikçe yazarımızın 1981 yılında yaşadığı bir anıya ulaşıyoruz.1981 yılı 1982 yılına girerken 1 Ocak günü anne ve babası Tekirdağ Oruçbeyli Köyü’nden kalkıp ilk oğlunun doğumu için, Canik Dağları eteğinde bir okulda görev yapan kızlarını görmeye gitmişlerdi. Eşi Bülent Öğretmen asker olduğu için kız kardeşi ile birlikte kalıyor, köy okulunda, uygar dünyanın olmazsa olmazı olan eğitimi, öğretimi ve insan olma sanatını anlatıyordu.
Sabahın erken saatleri öğretmenlerin kaldığı lojmanın kapısı çalındı. Aynı mahalleden Samsun Terme’ye minibüsüyle yolcu taşıyan Ahmet İçöz isimli şoför, yüzünde bir gülümseme ile seslenir genç öğretmene;
“ Hocam müjde dersem borçlanırsınız. Gözünüz aydın diyorum. Annen, baban geldiler.” Anne ve babasını bir başka yere-yöne yolcu taşıyan Ahmet İçöz isimli aynı mahalleden komşu şoför getirmişti.
Anne ve babası, yerleşim yerinin uzağında yol sapağına indirilmiş, ellerinde bir sürü eşya ile kızlarının lojmanlarına, mahallesine gitmek için minibüs beklemekteydiler. Ahmet İçöz isimli şoför, ıssız yerde minibüs bekleyen iki yolcuyu görünce, bir başka yöne yolcu taşıdığı halde durmuş.
—Yabancı olduğunuz belli, nereye gideceksiniz? Deyince, babası;
—Esentepe’nin öğretmeni olan kızımın lojmanlarına.
Bunu duyan minibüs şoförü Ahmet İçöz bütün yolcuları geçici olarak oraya indirip, kızlarına kavuşmak için saatlerdir bekleyen anne babayı alıp Esentepe öğretmeni Namigar Durak Başbuğoğlu’nun lojmanına gelir.
Yaşayan bir anı-ERDEM, koşulsuz bir saygı, güven, nadide bir yaklaşım örneği olan diyalog burada yaşanır; “ Hocam müjde demiyorum borçlanırsınız; gözünüz aydın”
2 yorum:
Bazen melekler şöför kılığına girip ana babanızı size ulaştırırlar diyecektim ama sonra güzel yürekli bir insana haksızlık olacağını fark ettim. Dünyanın her yerinde her zaman güzel yürekli iyi insanlar iyi ki varlar . Onların hikâyelerini her zaman duyamıyoruz ama böyle paylaşıldığında insanın içini sıcacık yapıyor .
Ne güzel özetlemişsiniz; her şeyi; teşekkürler...
Yorum Gönder