8 Ekim 2020 Perşembe

ADAM GİBİ ADA; SİNAN YILDIZ



 

                                  ADAM GİBİ ADAM; SİNAN YILDIZ…

   Dünyanın halidir;  “ Bir varmış, bir yokmuş…” başlangıcı ve sonu… Masallar öyle başlardı; bilirsiniz. Ve anladınız mı masalların sosyolojik değerini, uyarısını ve eğlencesini. Ninelerimiz de öyle derdi; “ Yalan dünya be kızanım; bir varsın, bir yoksun…”

    Sinan Yıldız’ı tanıyalı çok oldu. Çeyrek yüzyılı çoktan geçti; neredeyse otuz üç yıl… Yakışırdı Yıldız sülalesinin onurunu yüceltip, şanına şan eklemeye adanmış bir kişioğlu kişiydi. İnsana meraklıydı. İnsaniyet kavramı, karakterini oluşturan genlerinde gizliydi. Hümanizması her daim insanı HOŞ tutmak adınaydı…

   Önce oğlu Sercan’ın, sonra da kızı Selin’in düğününü yapmış, yüzündeki yorgunluk güneş gibi aydınlanmıştı. Bir konuşmada; “ Ne çok sevenimiz varmış!” dediğinde, insana olan sevgisinin özü olduğu gibi gün yüzüne bir kez daha çıkmıştı.

   Kaşıkçı’ya yolu düşenlerin Sinan Yıldız’ın yakınlarından geçenlerin hatırladığı yegâne şeydir; çay, kahve, su ve açsan yemek söylemesi… Böyle görmüştü atalarından; aç olana sofrayı, yorgun olana yatacak yeri göster. Misafiri hoş tut ki, sende hoşça bir ömür süresin…

   Ona yakışan bir sözcük demetiydi; “ Nasılsın Kadınım? İyi misin, hoş musun bakalım?” Sadece sözleri söylemekle yetinmezdi. Gözlerinde bir gülüş ki sormayın; insanın organik zamanlarından kalma bir sevinçti onun gülüşü…

   2 Ekim gecesi, henüz şafağa birkaç saat varken durdu 56 yaşındaki kalbi. Durması gerektiğinden durdu. Bilirsiniz, onuruyla yaşam süren, saygınlığını yücelten erdemli insanlar; kalpleri durduktan sonra da yaşamaya başlarlar. Geride bıraktıkları hatıralar, her geçen gün çoğalır ve yaşama; bugüne ulaşır. Tıpkı onun yüzündeki gülüşün saflığı gibi, kendi tohumunu eker, yeniden capcanlı bir orman için filizler düşer yeryüzüne.

  Düşünüyorum da onun ömrünün yarısı, bizim tanışıklığımız ediyor. Kim bilir kaç sözün sosyolojisine dokunduk birlikte. Yok, etmeden insanı, var etmenin şenliğine yürüdük sessizce…

   Safiye Hanım’ın değerli eşi-yoldaşıdır kendisi. Sercan ve Selin’in; Harun ve Şükriye’nin babaları ve iki güzel çocuğun; Serra ile Bilge’nin dedeleri…

     Böyledir yaşamın döngüsü; geride bırakılan neslin, sevgiden, merhametten beslenmişse doğuşları; öldürmezler öleni. Kim bilir kaç kez dikerler onun anıtını; her dokunuşlarında Sinan Yıldız’ın geride bıraktığı anılara, hatıralara, hoşlukla seslendiği değerlere…

   2 Ekim Cuma günü, güz zamanı; sanki Ekim ayının, en güzel günüydü; hafif esintinin parlak güneşi. Etraf; sonbaharın toprağından, anızlarından, geride kalan yaz günlerinin baharat kalıntılarından besleniyordu.

   Oğlu ile kızına yaptığı düğüne gelen insanların çoğunluğu; büyük kalabalık, Sinan Yıldız’ın ölüm töreninde de oradaydı. Bir topluluk ki tam da onun sevdiği şey! Çocuklarının düğünlerini yaptığında; “ Ne çok sevenimiz varmış Güvenim…” demişti bana. O büyük kalabalık, ne büyük zenginlikti onun için…

   Aslında yaşamın altın kuralıdır sevgi. İnsanın doğumuyla başlar ve ölümüyle sona ermez. Oğlunda, kızında, torunlarında bir kültürün filizleri gibi yaşar; akar zaman nehrinde, nesilden nesle; bir hoş seda içerisinde bıraktığın sevginin her damlası…

   Ne derdi büyük şair Can Yücel; “ Zamanı Geldiğinde, Vazgeçmeyi Bildim!” Vazgeçilmez değildir yaşam. Belki de ölüm dediğimiz şey yepyeni bir başlangıç ve sonsuza açılan kapıdan geçişten başka bir şey değildir. Öyle demez mi din insanları; ölüm ve ondan sonraki yaşama dair…

   Koca Nazım’ın bir şiiriyle hoşça kal demek isterim Sinan Yıldız’a;

 “ Nasıl etmeli de ağlayabilmeli

 Farkına bile varmadan?

 Nasıl etmeli de ağlayabilmeli

 Ayıpsız,

 Aşikâre,

 Yağmur misali? ”

   Otuz üç yıl önce birini tanıdım; Adam gibi adam; SİNAN YILDIZ; hoşça kal Sinan Ağabey, bu dünyaya, bu bölgeye kattıkların, nice insanı, insaniyete davet etmenin yüceliği içinde; sevgi taşıyan gülüşünle…

Güven SERİN   


4 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

İYİ'ler hep erken gidiyorlar. Bu dünyanın karmaşasına hassas yürekler uzun süre dayanamıyorlar. Işıklar içinde uyusun. Anısını yaşatacak çok insan olması ne güzel.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Makbule Öğretmenim; yaşamak,yaşamın içinde kalmak; değerli bir talih,güzel bir yolculuk sonrası anı hatıra....

Arzu sarıyer dedi ki...

Üzüldüm bu dünyadan iyi bir insanın göçmesine, her ölüm gibi erkence... Mekanı cennet olsun, huzur içinde olsun. Başınız sağolsun Güven.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Teşekkür ederim Arzu Öğretmenim; dostlar daim olsun,yaşam daha iyi anlaşılır olsun..