ADAM GİBİ
ADAM; SİNAN YILDIZ…
Dünyanın halidir; “
Bir varmış, bir yokmuş…” başlangıcı ve sonu… Masallar öyle başlardı;
bilirsiniz. Ve anladınız mı masalların sosyolojik değerini, uyarısını ve
eğlencesini. Ninelerimiz de öyle derdi; “
Yalan dünya be kızanım; bir varsın, bir yoksun…”
Sinan Yıldız’ı
tanıyalı çok oldu. Çeyrek yüzyılı çoktan geçti; neredeyse otuz üç yıl…
Yakışırdı Yıldız sülalesinin onurunu yüceltip, şanına şan eklemeye adanmış bir
kişioğlu kişiydi. İnsana meraklıydı. İnsaniyet kavramı, karakterini oluşturan
genlerinde gizliydi. Hümanizması her daim insanı HOŞ tutmak adınaydı…
Önce oğlu Sercan’ın,
sonra da kızı Selin’in düğününü yapmış, yüzündeki yorgunluk güneş gibi
aydınlanmıştı. Bir konuşmada; “ Ne çok
sevenimiz varmış!” dediğinde, insana olan sevgisinin özü olduğu gibi gün
yüzüne bir kez daha çıkmıştı.
Kaşıkçı’ya yolu
düşenlerin Sinan Yıldız’ın yakınlarından geçenlerin hatırladığı yegâne şeydir;
çay, kahve, su ve açsan yemek söylemesi… Böyle görmüştü atalarından; aç olana
sofrayı, yorgun olana yatacak yeri göster. Misafiri hoş tut ki, sende hoşça bir
ömür süresin…
Ona yakışan bir
sözcük demetiydi; “ Nasılsın Kadınım?
İyi misin, hoş musun bakalım?” Sadece sözleri söylemekle yetinmezdi.
Gözlerinde bir gülüş ki sormayın; insanın organik zamanlarından kalma bir
sevinçti onun gülüşü…
2 Ekim gecesi, henüz
şafağa birkaç saat varken durdu 56 yaşındaki kalbi. Durması gerektiğinden
durdu. Bilirsiniz, onuruyla yaşam süren, saygınlığını yücelten erdemli
insanlar; kalpleri durduktan sonra da yaşamaya başlarlar. Geride bıraktıkları
hatıralar, her geçen gün çoğalır ve yaşama; bugüne ulaşır. Tıpkı onun yüzündeki
gülüşün saflığı gibi, kendi tohumunu eker, yeniden capcanlı bir orman için
filizler düşer yeryüzüne.
Düşünüyorum da onun
ömrünün yarısı, bizim tanışıklığımız ediyor. Kim bilir kaç sözün sosyolojisine
dokunduk birlikte. Yok, etmeden insanı, var etmenin şenliğine yürüdük sessizce…
Safiye Hanım’ın
değerli eşi-yoldaşıdır kendisi. Sercan ve Selin’in; Harun ve Şükriye’nin
babaları ve iki güzel çocuğun; Serra ile Bilge’nin dedeleri…
Böyledir yaşamın
döngüsü; geride bırakılan neslin, sevgiden, merhametten beslenmişse doğuşları;
öldürmezler öleni. Kim bilir kaç kez dikerler onun anıtını; her dokunuşlarında
Sinan Yıldız’ın geride bıraktığı anılara, hatıralara, hoşlukla seslendiği
değerlere…
2 Ekim Cuma günü,
güz zamanı; sanki Ekim ayının, en güzel günüydü; hafif esintinin parlak güneşi.
Etraf; sonbaharın toprağından, anızlarından, geride kalan yaz günlerinin
baharat kalıntılarından besleniyordu.
Oğlu ile kızına
yaptığı düğüne gelen insanların çoğunluğu; büyük kalabalık, Sinan Yıldız’ın
ölüm töreninde de oradaydı. Bir topluluk ki tam da onun sevdiği şey!
Çocuklarının düğünlerini yaptığında; “
Ne çok sevenimiz varmış Güvenim…” demişti bana. O büyük kalabalık, ne büyük
zenginlikti onun için…
Aslında yaşamın
altın kuralıdır sevgi. İnsanın doğumuyla başlar ve ölümüyle sona ermez.
Oğlunda, kızında, torunlarında bir kültürün filizleri gibi yaşar; akar zaman
nehrinde, nesilden nesle; bir hoş seda içerisinde bıraktığın sevginin her
damlası…
Ne derdi büyük şair
Can Yücel; “ Zamanı Geldiğinde,
Vazgeçmeyi Bildim!” Vazgeçilmez değildir yaşam. Belki de ölüm dediğimiz şey
yepyeni bir başlangıç ve sonsuza açılan kapıdan geçişten başka bir şey
değildir. Öyle demez mi din insanları; ölüm ve ondan sonraki yaşama dair…
Koca Nazım’ın bir
şiiriyle hoşça kal demek isterim Sinan Yıldız’a;
“ Nasıl etmeli de
ağlayabilmeli
Farkına bile
varmadan?
Nasıl etmeli de
ağlayabilmeli
Ayıpsız,
Aşikâre,
Yağmur misali? ”
Otuz üç yıl önce
birini tanıdım; Adam gibi adam; SİNAN YILDIZ; hoşça kal Sinan Ağabey, bu
dünyaya, bu bölgeye kattıkların, nice insanı, insaniyete davet etmenin yüceliği
içinde; sevgi taşıyan gülüşünle…
Güven SERİN
4 yorum:
İYİ'ler hep erken gidiyorlar. Bu dünyanın karmaşasına hassas yürekler uzun süre dayanamıyorlar. Işıklar içinde uyusun. Anısını yaşatacak çok insan olması ne güzel.
Teşekkürler Makbule Öğretmenim; yaşamak,yaşamın içinde kalmak; değerli bir talih,güzel bir yolculuk sonrası anı hatıra....
Üzüldüm bu dünyadan iyi bir insanın göçmesine, her ölüm gibi erkence... Mekanı cennet olsun, huzur içinde olsun. Başınız sağolsun Güven.
Teşekkür ederim Arzu Öğretmenim; dostlar daim olsun,yaşam daha iyi anlaşılır olsun..
Yorum Gönder