ONURLU BİR ADAM
ÖLÜYOR
-----------------------------------------------
Tanıdığım birçok
insan sessiz sedasız öldüler. Artlarından ağıt yakacak insanlar bırakmadan gittiler;
usulca… En son Kemal Ağabey, Şerif Ağabey de böyle ayrıldılar gökyüzünün
maviliği altında, dönüşümün karlığı olan toprağa doğru.
Ya diğer tanıdığım insanlar;
Sabahattin, Ali’nin, Ahmet’in, İbrahim’in arkadaşı Yusuf’un ayrılığı? Bir akşamüstü
Balkanlara doğru süzülürken güneş; bir pirinç tarlası yakınında, biberler ve
domatesler en olgun zamanların-dayken…
Tanıdık bir şair,
yazar arkadaşları yoktu. Bir şiir, hikâye ve bir satır yazı yazılamadan ayrılıp
gittiler sonsuzluğun zamansız krallığına doğru.
Ve şimdi, bu satılar
onları tekrar sahneye davet edecek anonsu yapıyor. Soluk alıp veren bir yazar;
hikayesi yazılmayanların, yazılmamış, anlatılmamış olanların peşine düşmüş,
bir yazgı ve bir yetenek arası, ölüm ile yaşam arasında ki o ince çizgide kendi
ruhunu şenlendirme telaşı içinde, şehrinin, bölgesinin edebi, sosyal hayatına;
suya susamış topraklara düşen sular gibi küçük damlalar bırakıyor.
Onurlu bir adamın
ölümünü hatırlatır Fransız yazar; Balzac ölümü, onurlu bir ayrılışı anlatırsa
böyle anlatır;
“ Beethoven’in büyük
senfonisi finalindeki büyük ezgiler yükseliverdi. Cesar, büyük davetli
topluluğu elinde günahını çıkarttırdığı papazın elini sıktı ve başını, diz
çöken karısının göğsüne yasladı. Göğsünün içinden bir damar kopmuştu. Bir
atardamarın tıkanıklığı yüzünden güçlükle soluk alabiliyordu.
Orada bulunanlardan birisi;
ölen adamı; Cesar’ı göstererek, derinden gelen bir sesle;’İşte, namuslu adamın
ölümü’ dedi.”
Beethoven’in büyük senfonisi,
büyük orkestra tarafından seslendiriliyorken onurlu bir adam da ölümü gidiyordu.
Kim bilir kaç onurlu insan; sessizce ölüme gitti. Onların hikâyelerini anlatacak,
destanlarını söyleyecek dostları yoktu.
Bir şiir, bir resim
ve hikâye; umulmadık sınırları, zamanları zorlayıp, evrimin dönüşümü gibi bir dönüşüm;
bir sinema, tiyatro ve opera olup, yeniden dirilir, onurlu insanın ölümü…
4 yorum:
Ölümü irdelemek, sonsuz bir uçurumda ürpererek yol almak gibi.
Ne mutlu ardında kendiyle bütünleşmiş eserler, daha doğrusu kendinden bir parça bırakıp ebediyete göç edenlere. Elinize sağlık..
Dünyamızı şenlendiriyor böyle insanlar;onları anıyoruz,yaşamın içine davet ediyoruz;hiç ölmemiş gibiler ve edebiyatın soluğu,felsefenin ruhuyla bahtsız nice insana,kıt olan yaşam sevincini sunuyorlar;eğlenceli hale geliyor,dünyevi kargaşa...
eh oluyo ivit :) çok genç sanatçıları sevelim o zaman :)
Hatta onlara gözümüz gibi bakalım:)) Kıt olan canlılar:))
Yorum Gönder