"Hepsi bitti bir tek şey istemiyorum geçmiş zamandan.
Şimdi hemen işe girişmeliyiz;yaşlandık artık
çabuk karar vermeliyiz."
ZAMANIN İŞİTİLMEYEN AYAK SESLERİ
Efsane Jokey Ekrem
Kurt’un yaşamı, felsefesi ve başarılarıyla ilgili videoyu izlerken şaşırdım
doğrusu. Bu konuda ki bilgi eksikliğimi, yaşama dair bilgilenmenin, öğrenmenin
sonsuz evrende ki yıldızlar kadar sonsuz olduğunu bilmenin; erişememenin
garipsemesiyle sarıldım öğretilere.
Tam olarak 45 yıllık
jokeylik yapmış Ekrem Kurt. Hatta at üzerinde ölmeyi arzulamış yaşamı boyunca.
Bu süre içinde ömrünün büyük kısmını yine atlar ile geçirmiş. Karşılığı ise
Rekorlar Kitabına, kendi alanında bir efsaneye dönüşmek olmuş.
Ekrem Kurt 15 Bin
kez koşmuş. 3750 birinciliği; Karayel isimli safkan at ile tek vücut olmuşluğu
mitolojinin içinden çıkan bir haber gibi geldi bana. 1.65 boyunda ki Kurt’un 45
yıllık jokeylik serüveni yetmiyor. İş olmaktan çıkıp; ayrı bir sevdaya
dönüşüyor.
Hastalanmasa,
muhtemelen son ana kadar da at üzerinden inmeyecek. 45 yıl dile kolay! 16.450
gün yapar. Saate çevirirsek daha da karışır aklımız. Bütün bu zamana rağmen
niçin yeterli olmaz insana?
Birçok yaşlıya
yaşadığı ömrü sorduğumuzda aldığımız cevaplar; benzer oluyor. Pek bir şey
anlamadım. Sanki dün gibi… İnsan, yetmezlik içinde, hiçbir zaman yetinmeyen,
ölümsüzlük aşkını düşünürken, birbirine benzettiği, adeta aynısı yaptığı
günlerin bir yaşama; sadece birkaç güne dönüşmesi midir bizi yetersizlik
hissiyle buluşturan?
Farklılığı, değişimi
ve dönüşümü kabul etmekte zorlandığımız için, yasaların, geleneklerin,
kalıpların içinde, günleri, ayları ve yılları birbirinin aynısı sanıp, aynı
alışkanlıklarla en yeniyi bile hemen eskitiyor muyuz acaba?
İngeborg Bachmann
Bir Düş Oyununda şu sözleriyle tam olarak neyi anlatmak istiyor acaba;
“ Hepsi bitti, tek
söz istemiyorum geçmiş zamandan. Şimdi hemen işe girişmeliyiz; yaşlandık artık,
çabuk karar vermeliyiz, zamanın işitilmeyen ayak sesleri, biz onu etkilemeye
zaman bulamadan, belli etmeden yaklaşıyor bize.”
Bu sözün ruhu ruhuma
dokunduğunda ancak bir kâşifin duyacağı heyecanı duydum. Yeniliğin, fark
edişin, dönüşümün, kabul edişin; belki de yaşamlar içinde yaşamlar yaratmanın;
yaratıcı olmanın yüce bir işareti, iteneği; nazik haykırışıdır da…
Onca öğreti;
kitaplardan, bilgisayarlardan, sinemalardan, tiyatrolardan, sohbet ve
masallardan adeta “duyun bizi!” çılgınlığıyla sesleniyor bizlere.
Merkezimizde sadece
üstün olma, halen hayatta kalma felsefesiyle yoğrulma ve yorulma varsa; birkaç
metre karelik tapu, paftaların, intikam ve kin dünyasının yağmurları ruhumuza
kadar işlediyse; yapılacak tek şey; bize öğretildiği gibi; suçu kadere
yüklemek; O KADAR…
Oysa yazarı, şairi,
sanatçıları yücelten en evrensel şey; öğrenirken öğretmek; pay alırken
paylaşmaktır.
Pay ve paylaşma
kanununu, bu soylu yasayı ancak, edebi, felsefi, siyasi erdeme, görgüye
kavuşunca daha ve daha da iyi anlayıp kavrama muradına erişebiliriz.
Sanatçı, İngeborg
Bachmann şiirine davet ediyor bizi; çabuk karar vermemizi hatırlatarak; zamanın
duyulmayan ayak sesleri kesinlikle çok sessiz;
“ Bugünle yarın arasındadır
Gece ve düşler,
Üzülmeyin onun için,
Bugünle yarın arasındadır,
Gece ve düşler… “
Tam olarak kim
kaygılarıyla başa çıkabilmiş ki?
Kaygılarımızı hiçbir
mantık süzgeciyle elemiyorsak, yaşamın tozundan, yağmurundan, rüzgârından
kurtulmayı “yaşam” kabul buyurmuşsak; acaba, bin yıl ömrümüz olsa; yine de bir
gün gibi geldi diyerek, aynı aldanışı yaparken; zamanın ayak seslerini hiçbir
şekilde duymayacağımızın safdilliğiyle dövüşüp, körlüğün bile gözüne parmak
batırıp, 7 milyar insanın insan davasına, çok az insan ayrıcalığıyla öne
çıkmaya sırt mı çevireceğiz?
Özgürlüğü,
ölümsüzlüğü isterken; NİÇİN? Demeye başlamak bile, çabuk olmanın sesini duyup
toparlanmaya başlamak; yaşlandık artık, mazeretlerini de bir kenara atabilir mi
acaba?
2 yorum:
"İnsana dair" ne güzel bir yazı. Bir insanın işini benimsemesi, işiyle bütünleşmesi az zamanda ve kolay olmuyor. Atlarla dost olabilen insanlar da farklı insanlar. Ekrem Kurt'un efsane oluşu alanında mükemmel ve tek olmasından kaynaklanıyor sanırım.
Bir insanın ömrü bitmeden değeri bilinemiyor. Zaman faktörü kişiye göre değişiyor.Geç veya erken... Değerlendirmek öyle zor ki...
Teşekkür ederim Makbule Hanım. Süleyman Aktı diğer bir örnek olsa da, Ekrem Kurt'un kendine has özelliği de çok farklı... Bilemiyor Makbule Hanım;bu da edebi,felsefi düşüncenin ne kadar uzak oluşunu da anlatıyor olmalı...
Yorum Gönder