Kamera; Güven Karaalioğlu Parkı-Antalya
Falezlerden Akdeniz ve oradan da Toroslara...
EKREM BEY VIP SENDROMU YARATIYOR
Gitmiş olduğum
lokantanın ilerleyen saatlerinde tam da karşımda ki masada oturan kişi
Belediyenin olumlu çalışmalarından söz ettikten sonra başkanın seçim öncesi
olan tavırlarında büyük değişiklik olduğunu da hatırlattı.
Nasıl? Diye sordum.
Yakın bir zaman önce
Ekrem Başkanı ziyaret ettiklerini, ruhsat almadıkları bir yerin hakkında
konuştuklarını ve aldıkları cevabı harfi harfine söyledi;
“ Oraya ruhsat
vermem. Mezardan Atatürk çıksa yine de vermem! “ Belli ki Ekrem Başkan
Atatürk’ü en üst makam kabul ediyor. Kararlılığını da sürdürmek adına Atatürk
ismini kullanıyor.
Kararlılık güzel şey…
Yasal olmayan durumlarda şehrin, insanların çıkarı adına dik durmak da ayrı bir
erdem ve iradedir. Bu konuda şehrimize yenilik getirmeyi, şehrin yıllardır altı
oyulan sanatsal gerçeğini fark edip onu tekrar şehrin salonlarına, sahiline,
çeşitli bölgelerine; heykel olarak, çay bahçesi olarak, sanatsal etkinlikler
şeklinde getirmesini de kutluyorum.
Bütün bu kutlamalar
içinde karşımdaki masada oturan ve ciddiyetine, samimiyetine inandığım insanın
Ekrem Başkan İçin VIP Sendromu hatırlatmasını da düşünüyorum.
Yakın zaman önce
John J. Ross’un kitabını okudum. Çok önemli bir kitap! Shakespeare’nin
Titremesi Orwell’in Öksürüğü olarak yayınlandı. İçinde önemli kişilerden söz
ediyor. Onların bilmediğimiz gerçeklerinden.
O kişilerden birisi
de Jack London. Bu kadar önemli bir yazar hale gelen insanın kibrini, gururunu
ve trajik sonunu edebi, sosyolojik bir dille yaşama büyük bir erdem kabul eden
biz okurlara armağan etmiş. Kutluyorum…
Ekrem Başkan da belli
ki iyi bir eğitim almış. Öz güveni yerinde! Siyasetin cilveleriyle pek
uğraşmayacağım, der gibi. Nasıl olsa bir kere seçildim; gerisi bana ne! Benim
kıymetimi bilmeyen şehrin geleceğinde seçime girsem ne olur girmesem ne olur!
Onunla konuşan bazı insanların algıları bu şekilde…
Seçimden önce cadde
cadde, dükkân dükkan gezen, gülücükler dağıtan Ekrem Başkanın bu kadar hızlı
değişimin iyi analiz etmek için gerçekten sosyoloji dilinden anlamak gerek.
Nasrettin Hocanın da Timur’a gidip köylüleri filden kurtaracağı yerde, bir fil
daha istediğini de hatırlamak gerekir…
Ben yine arkadaşımın
Ekrem Başkan için VIP Sendromu içerisinde;etrafını VIP gururuyla kuşatma
iddiasını irdelemek istiyorum.
Nedir VIP Sendromu?
Karşı masada oturan
arkadaşın izahı konuyu daha da derinleştiriyor. Ben ona Jack London’u hatırlatıyorum;
Jack London’un önemli kişi haline dönüşmesi, ünlü olduktan
sonra önceliğin, inisiyatifin büyüsü altında nasıl bir hüsran yaşadığını
ilgiyle dinliyor.
Aynı ilgi ve ciddiyet
içinde bir başka şeyi anlatıyor. Meselenin Ekrem Başkanın ruhsat verip vermemesi,
haklı olduğu konularda irade göstermesinden öte bir şey olduğunu söylüyor.
Başkanın özgüven olarak algıladığı şeyin VIP algısına, yani sendromuna tutulmuş
olduğu, ifadesini genişletiyor.
Ve 2010 yılında
yaşanan Uçak Kazasından söz ediyor. Polonya’da ki devlet liderlerinin ölümüne
yol açan uçak kazasında yaşanan olayın ibretsel gerçeğinin de VIP Sendromu
olduğunu anlatıyor.
Hava şartlarının
sisli oluşu nedeniyle pilot inmek istemediği halde Polonya Devlet Başkanı Leh
Kaçinski’nin pilotun inmek istemediği hava limanına “İNİLECEK” emrini vermesi;
ÇOK ÖNEMLİ KİŞİ! Yani VIP SENDROMU trajedisidir. Bu kazada Polonya Devlet
Başkanı dâhil 97 kişi öldü.
Önemli Kişi olmak
değerli bir şey! Alkışı bol olur. Safhası da bol olur… Tam da burada sanki
evrimin, evrenin yasaları devreye giriyor. İnsanın bu kadar önemli hale gelişi,
onu denetleyen yakın arkadaşlarından, basından, muhalefetten uzaklaşmasıyla
yakından ilişkilidir. Son, inanılmaz derece zorlu ve müşkül oluyor; tıpkı,
Michael Jackson ve daha nicesi gibi…
2 yorum:
Önemli kişi olmak var, bir de önemli kişi olduğunu zannetmek var. Daha da fenası önemli bir kişi olduğuna inandırılmak bence. Bunlar bizim ülkede bol bol var. Başkancıklar, başkan olmayı hayal edenler, bazı atanmışlar, sanat yutturmacası ile kendi bile sanatçı olduğuna inanmış eğlendiriciler vs. vs. Neyse, bu yorum politik bir söyleme doğru yol alıyor, sustum.
Kesinlikle... Yarı Tanrı kılığına ulaştım duygusuyla insan olmanın erdemi,tınıları nasıl da yok ediliyor; halbuki insanlığı aramak için ömürler yetmiyor;ne büyük kıymet insanlığa ulaşmış evrimin bir parçası içinde bulunmak...
Yorum Gönder