Kamera; Güven Bergama
Muhteşem bir kalıntı; sanki gökyüzünden indirilmiş iki kartal,
insanlığı, korumak için zamanın bütün yok edicilerine karşı
direniyorlar; Hâlâ onarılmamış olması ne hacı...
KOLAY BULUNAN KOLAY HARCANIR
Tabiatın ve aklın,
insanca yaşamanın vazgeçilmezidir emek harcayarak kazanmak. Emeksiz, erdemsiz
ve adaletsiz her türlü kazanım ağır çok ağır bedeller ödettirir lükse aç,
şöhrete susamış insancıklara.
Cumhuriyeti çok kolay
kazandığımızı sanıyoruz. Yılların İmparatorluk baskıları, yok sayılmaları,
yüzyılların göçleri, hor görülmeleri bizi bizden, bizi insanlığımızdan koparıp
atmış da haberimizi bile yok.
Şimdi size içim
sızlayarak bir masalı değil de bir gerçeği, tam 95 yıl önce yaşanmış bir
gerçeği hatırlatsam; İstanbul’un bizden gittiğini, ülkemizin çoktan
paylaşıldığını söylesem kaç kişi anlar ve inanır. Doksan beş yıl önce İstanbul
şehrinde yedi ülke bayrağı sallanıyordu. Çalınan marşlar bize ait olmaktan
çıkmış, Türk Bayrağı paçavra muamelesi görüp, postal silmek için
kullanıyorlardı. Durumu biraz iyi olanların tamamı malı-mülkü satıp İsviçre
pasaportu alıp, ülke sandıkları ama elden çıkmış ülkeden kaçmanın yolları
aranıyordu.
Bu ülke, bu
Cumhuriyet ne kadar kolay kazanıldı ki doksan yıl sonra, onu hırpalamanın büyük
keyfini, onu kuranlarla uğraşmanın korkunç zavallılığını yapmaktan geri
duymuyoruz. Niçin? Hepsi gelişme adı altında, özgürleşme, demokratikleşme adı
altında yapılıyor; güya… Gazeteciler, yazarlar, çizerler ve askerler DEMOKRASİ
için neredeyse ölüm hapsine atıldılar. Daha yargılanmadan suçlu ilan edilmenin
güzel zevklerini tattırdılar vatan sevgisi kalmamış gaddar ruhlu iblislere.
Tekirdağ'ın yolları,
kaldırımları eğri büğrü! Asılan tabelaların, klimaların ne zaman düşeceği belli
değil. Kimisi kırk yıl önce takılmış. Apartmanların birçoğunun badana, boyası
yapılmamış; derisi olmayan insan gibi öylesine korkunç bir ibretlik heykeli
gibi duruyorlar.
Marmara denizi
ölüm-kalım savaşı veriyor. Trakya'nın dereleri rüşvetin, vurdumduymazlığın
bedelini çoktan ödedi; artık su değil zehir taşıyorlar. Çünkü hepsi çok kolay
kazanıldı; burada yaşayan Ermenileri, Yahudileri, Rumları yok sayıp, vatandaş
saymayıp korkutup kaçırmanın büyük laneti çökmüş gibi zengin ovalarımız,
ormanlarımız, vadilerimiz, ırmaklarımız ve derelerimiz çöle, zehir çöplüğüne
dönüşüyor.
Sadece miras yedi
gibi yaşamanın sersem çöküşü elbet yakamıza yapışacak. İstediğimiz kadar
uzatmaları oynayalım; borcu borçla ödemeye, kredi almanın yüksek atlamalarına
kucak açalım; dönülmez bir döngünün büyük ikramiyesi olan çöküş, ağır bataklık
kokuları kaçınılmaz bir şekilde bedenimizden öte ruhumuza bile yapışacaktır.
Ülkeyi yönetenlerin
tek derdi, Cumhuriyeti kuranları,
yüceltenleri yargılayıp kamu önünde küçük düşürmekten öte geçemiyorsa, tarihi
gerçek verilerle erdemli bir şekilde değerlendiremiyorsak doksan beş yıl önceki
büyük çöküşü hatırlamanızı öneririm. Kilise çanlarının ve yok saydığımız
Yahudilerin, Ermenilerin semirerek keyif çattığı, çalım sattığı İstanbul bizim
olmaktan çıkmış, ezanlar bile soluk benizli insanların yürüyüşü gibi halsiz,
heyecansız ses veriyorlardı.
İki üç ay içinde
kapanan bir sürü esnaf kepenk açıyor. Anlı şanlı açılış törenleri yapanlar da
var. Bir bakıyorsunuz ki üç ay sonra o esnaf kapatmış. Yani yerinde yeller
esiyor. Çünkü zengin olma hayali, iş kurma hayali çok kolay kazanılıyor ve
kolayca yokluklar kervanına katılıyor.
Televizyonlarda
başlayan dizilerin sayısı belli bile değil. Onlara göre iyi reklâm alırsa, yani
çok çok paralar kazandırırsa tutmuş demektir. Ya tutmadıysa, tıpkı yeni açılan
dükkânlar gibi, daha bir ay dolmadan bütün kadro dağıtılıyor. Ölmez, sağ
kalırsak görüşürüz, denip yeni para ve kolaycılık rüzgârları aranıyor.
Sevgili değiştiren
değiştirene… Âşık olan olana… Ama bir de bakmışsın ki, sevgililerinin adlarını
karıştırıyorlar. Kime âşık olduğunu unutuyorlar. Çünkü çok kolay bulunmuş; ne
haber, nasılsın? Çıkalım mı güzelim. Çok güzelsin, fıstıksın, şekersin, bir
içim su gibisin derken, harcana harcana ilerliyoruz medeniyetin tek dişi kalmış
güzel topraklarında.
Bu ülkeyi kolay bulduk
çok kolay harcamak istediğimiz ortada. Şehirlerimizi de çok kolay bulduk.
Şehirleri yöneten koltukları, sandalyeleri de; bir bakmışsın ki Ankara bizi
uygun görmüş, şans yaver gitmiş; oldu mu sana başkan, meclis üyesi… Ne
çalımından geçilir, ne de ciddi adam duruşlu pozlarından…
Kolay bulup kolay
harcıyoruz. Kolay doğup kolay yaşadığımız sandığımız gibi; hayat ne kolay,
harcama ne kolay; eşi, dostu, sevgiliyi, sırdaşı, tarihi, taşı, toprağı
harcamak ne kolay! Acaba biz onları harcarken onlar da bizi harcamanın soylu
düşlerini kuruyor olmasınlar? …
5 yorum:
Sevgili Güven kardeşim;Ne kadar da güzel yazmışsın...Ne kadar doğru tespitler demeyeceğim çünkü tespit edilecek birşey yok. Bu yazdıkların doğrunun ta kendisi. Ben yazmıyor olsamda burada yazmış olduklarını görmüyor, duymuyor, hissetmiyor değilim. İşte bizler adına böyle tertemiz, alnı açık, başı dik kalemi sağlam insanlar yazıyor.Ağzına sağlık, yüreğine sağlık..
Fistaniyegah
Teşekkür ederim Ayşe Hanım,doğruluğun savunuculuğunu ve uygulayıcılığını yaptığınızı biliyorum ve bunu bilmek çok güzel; doğruluğun güzel ruhları adına.
Yürek sızlatıcı şeyler yaşıyoruz daha da dibe doğru çökerek!.hisseden, duyumsayan sadece bir avuç insanız biz!.Kolaycılığın peşine takılan takılana!..umarsızlar, 'haydan gelen huya gider!' dercesine harcamakta havadan sahip olduklarını!.
Onlar kolay buldukları lokmayı terk etmek niyetinde değiller!.Kurda kuzuyu teslim eden avcı asıl pusuda beklemekte!.
Okuduğum her satırı, yürekten onayladım!..teşekkürler hisseden duyarlı yüreğiniz ve usta kaleminiz için..Esenlikler dilerim..
Esmir,teşekkür ediyorum,duyarlılığın nefes alan bedeniyle seslenişin adına.
Yorum Gönder