Kamera; Güven Pera Müzesi
Hayatını sanata,tarihe adamış bir insan;
İkuo Hirayama
Japon resim sanatı 20,yüzyılın en önemli
temsilcilerinden... Kendini İpek Yoluna
adamış bu yolda yüzün üzerinde
yolculuk yapmış sıradaşı bir insan...
Kamera; Güven Pera Müzesi
Palmira Harabeleri-Suriye
SONUNA KADAR
Usta yazar Oktay Akbal hastanenin beyaz çarşafları, beyaz yatakları arasından sesleniyor; “iyileşir iyileşmez yazacağım. Sonuna kadar” diyor. 87 yaşının 60 yılını yazmakla geçiren ve yorgun bedenin dayanılmaz yükü ile yine vazgeçilmez bir tutkunun ölümlü yolculuğunda ölümsüz sona uzanıyor yazar…
Usta kalemin bitmeyen heyecanı, ölümlü bedenlerinde taşıdığı ağır yük; yine aynı heyecan ile edebiyata dönüşüyor. Hikâyeye, romana, makaleye dönüşüyor. Bizim gibi amatör kalemler için ustaların heyecanı, sırtladıkları yük çok önemlidir. Yazı sanatına, yazı yükleniciliğine gönül vermişler iyi bilir; yazarın yazmak için verdiği uğraşı. Taşıdığı ağır yükü, bir an önce hafifletip diğer yükleri almak için vereceği telaşı…
Yorgun ama umutlu, yorgun ama “sonuna kadar” gidebilme cesaretini duyuran Oktay Akbal’a sağlıklı uzun ömürler, şifalar diliyorum… Onların yılmaz cesaretleridir bizi de kalem ile kâğıt ile tanıştıran. Onlar nefes aldıkça bizler de nefes alışlarımızın anlamını, bereketini sorgulayacağız. Onlar nefes aldıkça, sanatı, felsefeyi, aşkı, insanlığı umarsızca değil, insanca, insanın yüklü olduğu merhamet ile düşüneceğiz.
Sonuna Kadar, düşüncesini ifade ederken bazen hiç düşünmeden söyler, sonlu yaşamın sonsuz algılayışının altında ezileceğimizi hesaplayamayız. Bir erkek, bir kadına ; “ seni sonuna kadar seveceğim” der. Ama belki de dünya güneşin etrafında bir turunu tamamlamadan, o erkeğin, kadına olan sonsuz bağlılığı son bulur. Garip bir durumdur. İnsanın kendi kendini aldattığı gibi, karşısında bulunan, ona inanmış insanın inancını da zayıflatır. Sonuna kadar, inanışının insana ödeteceği yük ağırdır. Bu yük, her beden, her ruh tarafından sahiplenemez! Bir kere, beden ile ruhun ortak kararı olmalı; sonuna kadar seçilen yol-hedef-inanç…
Futbol sahalarında da sıkça duyduğumuz sloganlar vardır; “ Pazara kadar değil, mezara kadar seveceğiz.” İnsanoğlunun sonlu bedeninde sonsuza inanma isteği kelimelere, cümlelere dönüşür. Aslında insanın dudaklarından dökülen her söz, esneklikten arınmış, keskin ve iddialı anlama ulaşmışsa; iki gerçek vardır demek! Ya o insan, kelimelerin anlamını, anlattıklarını bilmeyip gelişi güzel konuşan harika bir palavra ustasıdır. Ya da, hayatını ona sunulan harika bir mucize görüp, ruhu ile bedenini birleştirip inandığı yaşama, yaşadıkları, yaptıkları ile adanmış olduğunun gerçeğidir.
87 yaşına gelmiş usta yazarın 60 yıllık yazı hayatı ve hâla yazma isteği, düşüncenin sonuna kadar kovalanacağının ispatıdır. Tam iyileşmediği halde, kalemi, kâğıdı, daktiloyu düşleyip, bedenini saran bilgi denizi; dalgalarını milyonluk met cezirlerde tekrarlamak ister. Bir ömrün birikimleri en olmadık yerde bile oyun oynamak isterler… İster hastane yatağında, ister ameliyathane masasında veyahut yaşlı bir orman yolunda olun. Bir kez; “sonuna kadar” dediyseniz, o dalga, o sakinlik, o çocuk, o met cezir, sizinle, sonlu bedende sonsuza uzanacaktır…
Çoğu zaman inmiş olduğum limanda düşünürüm hayatımın met cezirlerini! Bazen yalnızlığımın uzandığı mavi karanlıkta, bazen ışığın şafak sonrası denize bir kadın siluetinde yapmış olduğu danslarda sorgularım sonlu bedenimin tercihlerini. Yazı yazmanın, uğraş tutmanın iki sebebi vardır insanlar için. Birisi hayatını devam ettirecek maddiyata erişmek, diğeri de büyük sonsuzlukta, ucu-bucağı erişilmez olan evrende, gözle görülemeyecek yaşam hücreleriyle birlikte büyük bir aşk yaşamasıdır.
Bu yüzden, 87 yaşında ölüm ile yaşam arasındaki met cezirde bile yazmanın, düşünmenin, düşündürmenin kalemi olarak; “sonuna kadar “ diyen yazarı, çırak ruhumla selamlıyorum.
Sonlu hayatımızı anlamsız kargaşalar ile süslemek yerine, sonsuzu düşleyip, sonlu hayatımızın sonuna kadar olan yaşam evrelerinde mutlu olabilecek sebep çoktur. Bazen, şairin ayakları ile yürüyeceksiniz karların üzerinde çıtırdata çıtırdata… Bazen ressamın fırçası ile boyayacaksınız batının, doğunun, güneyin, kuzeyin resimlerini… Bazen yazarın kalemi ile romanın içine girip kaybolacaksınız taşın serin loşluklarında…
Bazen deli bir fırtınaya yakın olup, dinginliğin sonsuz evreninde sonlu beden için ne kadar anlamlı ve gerekli olduğunu anlayacak; “ sonuna kadar” diyeceksiniz, ölüm ile yaşam arasındaki dalgalanmaların kıyısındaki yorgun ama umutlu yazar gibi.
Güven
6 yorum:
Oktay Akbal için yazdıklarına katılıyorum.Cumhuriyetimizle yaşıt yazarımıza şifalar dilerim.
Teşekkürler Hocam. Sanırım usta, biraz daha iyi ve ara sıra da olsa yazılarına devam ediyor... Dediğim gibi; "sonuna kadar"
ben de Oktay Akbal’a sağlıklı uzun ömürler diliyorum..bu arada pera müzesi'ndeki bu sergiye henüz gidemedim.sizin hızınıza yetişemiyorum artık..ssm'deki Bizans sergisi'ne de henüz gidemedim..
Selma Hanım,lütfen bu sergiyi(pera'yı) kaçırmayınız. Bir ricam var; benim gibi bir güne üç müze kültürü koşusu yapmayın! Pera ve çevresinde kalıp,hem Pera'yı hem çevresini bir kez,çok kez sindirmeye devam ediniz:)) Bu arada çay ve tartı da unutmayınız:))
Koşuya devam... Kısır döngülü düşüncelerin harika kargaşanın içinden sıyrılıp da koşmak ve hatta yürümek ne onurlu diye düşünürüm ben...
O istenmeyen son geldi bugün Güven , çok üzgünüm...Anılarda yaşayacak sevgili yazarımız ,bu yazın da o anıların bir parçası olarak sonsuzlukta yerini almıştı...Yine teşekkürler.
Üzgünüm... Esenlik içinde ;güzel ve huzurlu bir ebediyet...
Yorum Gönder