27 Şubat 2010 Cumartesi

CHOPİN POLONYALIDIR, BARIŞ MANÇO DA TÜRKİYELİ

Kamera; Güven
İzmir Arkeoloji Müzesi
Antik Çağ'dan kalma bir sporcu heykeli.
Spor beden için yararlıdır.Bunu bilmeyen
varmıdır ki? Ve bizler o yüzden
yaşımızı-başımızı sorgulamıyor muyuz?
Spor beden için yararlıysa; sanat da
ruh için yararlı diye bilir miyiz?


Kamera;Güven
İzmir Arkeoloji Müzesi
Bu küçük heykelciklere haya veren çoktan
göç etti bu dünyadan. Ama sanatı;
ölümsüzlüğü hayal eden bedenlere
inat bir yaşam içinde var oluyar...
Var olan sanatın kıyısında olmanın
buruk sevincini yaşarım ben.

CHOPİN POLONYALIDIR, BARIŞ MANÇO DA TÜRKİYELİ



Şopen (F.Chopin) Polonya’da doğmuş, Polonya folklorundan etkilenmiş ve besteler yapmış. 6 yaşında şöhreti yakalamış dahi bir sanatçı. 39 yıllık hayata, sığdırılan ölümsüz besteler… Bizler, 80 yıllık hayatları hiçbir eserle anlamlandıramazken, 39 yıllık hayatı bile anlamlı hale getirirsen, neler olacağının dâhice kanıtlamasını yapmıştır Chopin.

Neredeyse tüm hayatı hastalıklar ile geçse de, espriyi, sevimliliği, müziğe karşı olan duyarlılığı asla bırakmamış bir sanatçıdır Chopin.

Neden Chopin ve Barış diyecek olanlara; diyeceğim sözüm; ikisinin de ünü ülke sınırını aşmış ve ikisi de gönüllere taht kurmuş iki sanatçının nazikçe hatırlanması, daha fazla bilginin, görgünün bilinmesinin gereğidir diye düşündüm de ondan! Chopin ile Barış arasında 133 yıllık bir fark var. Birisi 19,yy sanatçısı. Diğeri, 20.yy sanatçısı. Ama ortak yanları; ikisi de sanatlarına âşık! İkisi de insan sevgisiyle beslenmiş ve bütünleşmiş. Her iki sanatçı da evrensel boyutta insan sevgisini taşıyor, üretiyorken, kendi ülkelerinin toprak kokularını asla ama asla unutmamışlar ve diğer insanlığa hatırhatıp göstermişler...

Zaten kendi folklarını unutan, kendi değerlerini yorumlamaktan çekinen bir insanın tam manası ile bir yere gelmesi ve kendi ulusunun adı ile anılması mümkün müdür? Bugünkü mutluluğumuzun eksik oluşunu, kırgınlıklarımızın fazla oluşunu, yalnızlıklarımızın derin oluşunu sorgulamak istersek; hala sevilen, dinlenen ve ölümsüzlüğe yelken açmış Türk Sanat müziği eserlerini biraz irdeleyin derim! Çünkü bu eserlerin 100–200 yıl önce bestelenmiş olması onları eskitmiyor. Bu eserler halkın kendisinden beslenmiş, kendisinden doğmuştur… Bu eserlerde, ticari düşünce; yükselen değer olmaktan çok, insanı yücelten duyguların halk ile kucaklaşmış bütünlüğü vardır.

İşte bu yüzden Chopin, bu yüzden Barış diyorum. Birbirinden çok ayrı zamanlarda yaşasalar da, birbirine benzeyen özelikleri ile biz ölümlü insanlardan çok daha sonra bile anılmaya, eserleri söylenmeye, dinlenmeye devam edecek. Ediyor da… İkisi de çiçeklerle, şarkılarla uğurlandı.

Eğer aynı yıllar yaşasaydılar; muhtemelen yolları Fransa’da kesişecek, iki insanın nezaket bakışları İNSANLIK evinde birleşecekti.

Chopin(Şopen) 6 yaşında dâhiliğin verdiği yetenek ile ünlü olmuşken, Barış, 2 yaşında müzik aletleriyle oynayarak, çalmaya çalışarak büyük adam olacağının sinyalini vermiş. Chopin’in eserleri 6 yaşında dağıtılmaya, çalınmaya başladıysa, Barış o yaşlarda çocukluğunun anne ve baba özlemli çelişkilerini öğreniyordu.

20 yaşında savaş nedeniyle ülkesinden ayrılan Chopin ülkesinde kalmak istediğinde yakınları tarafından kabul edilmemiş. Chopin’in akrabaları Chopin'e tarihi bir görev yükler gibi ; “ Sen bizi sanatın ile savun, Polonya halkını sanatın, eserlerin ile hatırlat, yücelt” demişler. 20 yaşında genç Chopin müzik ile hastalıklarını öyle bir yoğurmuş ki, yakınlarının da isteği ile savaşta Ruslar tarafından işgal edilen ülkesini terk etmiştir. Gerçekten de bir sanatçı belki de binlerce insanın yapamayacağı işleri yapıyor. Ülkenin gerçeklerini sanatına yükleyip; bazen hüzün, bazen acı, bazen neşe, bazen ülke melodilerinde oluşmuş besteler ile alkışlar, övgüler alıyorsunuz.

Chopin (Şopen) ülkesini gönülsüz ve zoraki terk eder, Fransa’nın yolunu tutarken; Barış ise, sanatında olgunlaştıkça gönüllü gezginliğe soyunur. Japonya’da tam bir Türk şöleni, Türk sevgisi doğuşu yaşatır. Sanki unutulmuş, dışlanmış, yok sayılan bir halk; sanatın, uzun saçlı adamın ağzından, gülüşünden tekrar doğuyordu.

Barış’ın Japonya konserlerini yüzlerce kez izlesem bıkmam. O sevgi, o sarılışlar, o haykırışlar; ne tabanca, ne tüfek, ne para ile olur dostlarım. İşte sanatın gücü, sanatın ölümsüzlüğü budur.

Chopin memleketinden ayrılırken yanında bir kavanoz toprağı ölene kadar yanından ayırmayacak kadar vatan sevgisi ile dolu bir dahi besteci idi! Barış, uzun saçlı, çocuk gülüşlü sevgi adamı ise; Evliya Çelebi kişiliğini, vatan sevgisi ile insanlık sevgisini birleştirmiş iç huzuru çoktan bulmuş bir bedenin içinde yol alıyordu.

Her iki insan da vatan sevgisi ile ülke folkları ile beslendikten sonra, insanlığa “Merhaba” demişler. Her iki sanatçı da insanlığı sevdiği gibi, aşkı da sevmiş, bestelere, şarkılara kazımışlar.

Dahi besteci Chopin’i köy hayatı, yanlarında yardımcı olarak çalışan köylü kadın Zuzka oldukça çok etkilemiştir. Zuzka’ın titrek, hüzünlü söylediği köy türküleri, Chopin’in en önemli besin kaynaklarıdır.

Şu anda dahi, katledilen köylerimizi, köy geleneklerimizi, türkülerimizi, folklarımızı düşündükçe hüzün kaplanıyor bedenim.

Barış’ta Chopin gibi gezgin bedeninin insana akan ruhu sayesinde gittiği köyde, kasabada, mezrada insana, insanlara yakın olmuştur. O yörenin dilini, folklarını, geleneğini, şivesini iyi görmüş. Barış’ın şarkıları tek tek incelendiğinde, masaya yatırıldığında çocuklara da, gençlere de, yaşlılara da hitap ettiğini görecek belki de şaşacaksınız!

Chopin(Şopen) bir gün Viyana’da yemek yerken arka masalarda konuşulan ; “ Polonya’dan adam çıkmaz.” sözüne çok içerler. Ve bu onun için büyük bir itici güç olur ve “Polenez”i besteler. Şimdi belleklerde ve Dünya Kültür Tarihinde önemli bir cümle var. COHPİN POLONYALIDIR.

2010 yılı Chopin’in 200.doğum yılı nedeniyle “CHOPİN YILI” kabul edildi.

F.Chopin ve Barış Manço; her ikisi de yüksek heyecan içinde haykırmışlar, coşmuşlar ama kimseleri üzmeden nazikçe ve bazen sessizce sanatlarını dünya insanına ebediyete inanmış sanatçılar olarak bıraktılar.

Ülkemin güzel ve onurlu insanları; içinizdeki yetenek, heyecan, coşku; sanat fısıltısı yapıyorsa; lütfen arkasından koşun! Terleyerek, gerekirse hastalık, açlık ile mücadele ederek…

Güven

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba Güven..Sana çok teşekkürle başlamak istiyorum bu güzel yazı ve bizim sevgili Barış`ımızı dünyaca ünlü olmuş yıllardır unutulmak, değerinden bir şey kaybetmek korkusu olmıyan F.Chopin
Muhteşem bir benzetme. Umarım yabancı müzik çevreleride senin gibi düşünür, değerlendirir..Sevgili barış..Hala kulaklarımda sesi çocuklar arka koltukta.Rahmetle anıyorum..hayranlıkla ve keyfle bir yazını daha okudum. Kalemine sağlık sevgiler..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Egeciğim. Kim nasıl düşünürse düşünsün; sanata,ilime,felsefeye, müziğe atılan adımlar, harcanan emekler; nesiller sonra da olsa geri iade ediliyor.

Alkışlar,anmalar,anıtlar yapılıyor zamanında anlamayanlara inat!

Sanata uzanan bedenler,bir avuç vefa çok bile görünse,içsel fırtına adına; uzanamam diyemez. O fırtına onların güzel bedenlerinde müziğe,resme,besteye,icata dönüşür...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Lise yıllarımızın ünlü münazara konuları geldi aklıma:Sanat sanat için içindir-sanat toplum içindir.Chopin ve bizim Barış müzik sanatında farklı ülkelerin farklı zamanlarda yetişmiş kısa ömürlerinde büyük eserler vermiş iki sanatçı.Dikkati çeken yönleri toplumla iç içe olmaları,sanırım onları büyük yapan da bu.Toplumdan,insandan beslenemeyen sanat kısır kalmakta.
Onca yıllara karşın iki sanatçıyı tolumcul sanat anlyışı çerçevesinde buluşturduğun için kutlarım Sevgili Dostum.Selam ve sevgiler

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sevgili dost; benden de selam olsun sana. Chopin'den de,Barış'dan da selamlaar sana.:))