16 Aralık 2009 Çarşamba

CİN ALI'NİN RUHU


Posted by Picasa
Kamera; Güven     ŞİLE-İSTANBUL
Karadeniz coşmuş.Karadeniz kış gününün türküsünü
söylüyor.

Kamera; Güven
ŞİLE LİMANI

Deniz limanın taşları ile şarkılar besteliyir bu limanda.
Sakinlik ve bedene değen rüzgar; varlığınızın hatırlatmasını
yapıyor. Bu diyarda üşümek bile güzel... :))


Kamera; Güven

Şile Kayalığı martılar için iyi bir dinlence yeri olmuştu. Doğrusu
hava şartları oldukça sert ve yağış devam ediyordu. Ama ben
martıların konakladığı kayalığa baka kaldım. Öylesine kıskandım
dinlence içinde olan martıları.

Kamera; Güven
Şile Kayalıkları ve Kalesi



Kamera; Güven

Tepeden Şile kıyılarına bakış. Bu diyara bir kez gelen; vazgeçemez
derim. Ya gelmeyin, ya da hep gelin bu güzel diyarlara.



Kamera; Güven

Ben bu diyarları sevmişem. :))



CİN ALİ’NİN RUHU



Bir zamanlar bir Cin Ali vardı. Kemik ve etten olmayan, yalnız çizgilerden oluşmuş bir Cin Ali yaşardı; bizim yaşadığımız diyarlarda. Şimdi nerededir, nasıl yaşar bilinmez. Ama belli ki Cin Ali sadece çizgilerden ibaret o haliyle, bugünün süslü, gösterişli ve bol çalımlı insanlarına ayak uyduramaz. Belli ki zamanı geldi ve masum bir dostluğun sessiz ayrılığını yaptı.

Cin Ali neredeyse benle yaşıt. Aslında ben onun ağabeyi oluyorum. Yani ondan tam tamına iki yaş büyüğüm. Cin Ali Rasim Gaygusuz adlı öğretmen tarafından 1968 yılında dünyaya getirilmiştir. Hani insanların paraya-pula tam manasıyla TAPMADIKLARI yıllardı o yıllar. Komşu komşunun külüne muhtaç olduğu ve bir tas ayrana minnet duyulduğu güzel Cin Âlili yıllardı.

Cin Ali öyle adı üstünde cin gibi cinlikler yapmaz, tam manası ile mutlu, güzel ve neşeli bir ailenin neşe, yardım dağıtan Cin Ali’siydi. Kaya, Çetin, Can, Suna isimli arkadaşlarıyla sürekli bir şeyler öğrenin ve daha sonra öğretirlerdi. En ufak bir ukalalıkları, kendini beğenmişlikleri yoktu.

Cin Ali cinliği sevdirmiş, cinliğin kötü bir şey olmadığının harika çocuk kültürünü yaymıştı. Adı Cindi, ama kendi sevgiden, paylaşımdan ibaret bir çizgi çocuktu. Et ve kemiği olmayan sadece çizgiden ibaret bir Cin Ali, et ve kemikten öte, güzel bir ruhu çizgilerin içinde büyütmüştü. Ve Cin Ali’nin o küçük çizgi adamın ruhu büyüdükçe bizlerde büyüdük. Gördük ki hayattaki Cin Osmanlar, Kamiller, Şabanlar, Mehmetler et ve kemikten öte gerçek birer cin insanlar.

1968 yılında doğmuş ve kesintisiz yirmi yıl bizlerle büyümüş Cin Ali’yi neden hatırladım, neden anmak istedim anlayamadım. Geçmişe özlem mi, kaybettiklerimize bir vefa borcu mu düşündüm bilemiyorum! Ama bir şey var ki, bu Cin Ali çocukluğumun içinden çıkıp ses verdi bana! Sanki yılların sessizliğine bürünen bu Cin Ali, benden çok küçük bir yazı ister gibiydi. Yaz dedi; eli kalem tutan, sevgi ve öğrenmenin çıraklığını yaşayan adam; “yaz beni, çiz beni.” dedi.

Cin Ali bunca yılın sessizliğinin ardından yine o siyah çizgili haliyle seslendi bana;

— Bak Güven bu topaç. Ne güzel topaç! Bol bol topaç çevir. Güven, topaca kırbacı iyi vur! Canlı vur! Topacın iyi dönsün, güzel dönsün.

Bende dayanamadım Cin Ali’ye “ Cin Ali, sende topacını kırbaçla sert vur. Sen de topacını döndür, güzel döndür.” dedim.

Topaç döndürdünüz mü bilmem ama topaç döndürmek çok hoştur! Dönen dünyamız gibi döner döner de akıl sır erdiremezsiniz dönmenin o keyifli çocukça seyrine! Bir Cin Ali döndürdü bir ben! Velhasıl topaca kırbacı sert vurduk topaç da güzel döndü, iyi döndü.

Cin Ali ile çocukluğumuzun en şen-şakrak ve sorumsuz günlerine, yani topaç döndürdüğümüz, yeni yeni bir şeyler öğrendiğimiz yıllara geri döndük. Cin Ali bu! Sürekli öğrenip öğretmekten yana. Yine çizgiden ibaret bedeninin çizgi ağzını açtı;


— Bak Güven bu kitap. Güzel kitap. Oku Güven oku, güzel ve iyi oku. Güven çok kitap oku, çok güzel fikir üret, çok güzel düşün! Oku Güven oku. Güven bak bu top. Topu tut Güven. Topu güzel ve iyi tut.

Sevgili Cin Aliciğim, güzel cinim çizgi dostum! Sen gittin gideli okumak ve düşünmek prim yapmadı dostum. Bu güzel diyarlarda kara bulutlar eksik olmadı. Gelen her kurtarıcı bir tokat vurdu güzel, iyi okuyan ve bolca düşünen ve çizgiden ibaret olmayan adamlara, kadınlara.

— Nasıl olur Güven nasıl? Böyle şey olur mu? Haydı Güven bol oku bol düşün. Sinemaya git, tiyatroyu izle, bol ve iyi izle Güven.
“ Olur, Cin Aliciğim olur. Daha neler olacak! Kıçımızdaki donun dahi hesabını, kitabını soracaklar bize! Tek tip adam, tek tip duruş, felsefe ve inanmışlık istiyor bu kurtarıcılar Cin Aliciğim! İtaatkâr ve bilgisiz olmalıymışız. Bir elimiz yağda, bir elimiz balda olacakmış ama bir ayağımızda pranga, bir ayağımızda borç dağları olacakmış Aliciğim! Daha bir şey görmemişiz Cin Aliciğim! Asıl gösteri yeni başlayacakmış! Geliştik, gelişeceğiz derken, milli servet, gelir artı aratacak derken; suyumuz, toprağımız, canımız, malımız, namusumuz satılacakmış Cin Aliciğim. Bir de yetmezmiş gibi; artık bağdan üzüm çıkaranların, şarap yapanların zamanı geçmiş; dağdan gelip bağdakini kovanların hükmü geçermiş Cin Aliciğim!

—Vur Güven vur! Topaca kırbacı iyi vur! Canlı canlı vur! Topacın iyi dönsün, güzel ve canlı dönsün.


— Kaç Güven kaç! Ayaklarını iyi açıp da kaç! Ayaklarını hızlı ve canlı adımla! Ayakların iyi koşsun, güzel ve hızlı koşsun Güven. Kaç Güven kaç sana ses verdiğim dağlara, vahşi hayvanların mağaralarına, inlerine kaç! Kaç ki anan ağamlasın Güven.

Koş Güven iyi koş, güzel koş! Koş ki, her yeri saran cinnet, uyuşukluk, vurdumduymazlık seni de yakalamasın. Kaç dostum iyi ve güzel kaç…

Cin Aliciğim; bu güzel diyarlar kaçarak değil, birleşerek kurtarıldı. Yok, mu bunun bir çaresi?

— Yok, Güven yok. Bende bu işin ilacı da yok, dermanı da…






 Güven

















6 yorum:

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Güven harika bir yazıydı. Gerçekten gözlerim doldu; tam ağlayacağım derken son kısımda kaç güven kaç kısmını okuyunca gülmeye başladım .Harikaydı gerçekten !
Bu arada Cin ALi'yi ben de çok özledim. GAliba şimdi çocukların Cin Ali kitapları yok diyorlar. Bizim sivri akıllı Milli Eğitim Bakanı belki onu da hadım etmiştir ne dersin ? :))İçine ettiği ve millilik bırakmadığı eğitim gibi ..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Bildiğim kadarıyla Zühreciğim Cin Ali kitapları 1990 lı yıllarda kaldırıldı. Hani her şeyi özenesi yapaylıklarda aradığımız kültürlerimiz var ya! İşte biz özümüzden tüten dumanları,pişen yemekleri pek sevmeyiz.:)) El oğlu alır ve keşfeder ve harika bir reklam yapar; bizim olanı bize bir güzel satar. Doğanın harika işleyişine bayılıyorum ben! :)) Sen seni anlamazsan,sen senin sen olduğunun farkına varmazsan; "Ben" olmuşların harika dönencesine muhtaç kalırsın.))

Zühreciğim felsefenin küreğini fazla derine daldırdım galiba.:))

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

O kadar haklısın ki ! Zamanında doktorun biri çıktı zakkum dedi.Bizim sivri zekalılarda kalktılar suyunu sıkıp içtiler; mefta olup gittiler! Adamın linç edilmediği kaldı ülkede.Eloğlu n'aptı? Patentini aldı bir güzel ilaç yaptı.Dr. ne yaptı? Zannediyorum yurtdışında.
Ya Karagöz-Hacivat,baklava ve daha aklıma gelmeyen bir sürü nadide bize ait özümüze ait değerler? Yunanlılar her sene birine talip.Eloğlu açmış gözünü bakıyor,biz ise açmış ağzımızı sallanıyoruz.
Gidiyoruz gündüz- gece; ama nereye ?

GÜVEN SERİN dedi ki...

Felsefenin sadece filozoflara ait olduğu, ekonominin sadece iktistaçıların işi kabul edildiği, sanatın sadece sanatçıya bırakıldığı; güzel diyarlardaki yaşam yükselişinin soylu kurnazlığına şapka çıkarırım ben.:))

Bu güzel diyarlarda en zor şey; halk olmak! Ne ondan vazgeçilir, ne de yüceltilir:))

Zeynep dedi ki...

Yine ilginç bir öykü, lezzetli bir yazı.Bunları mışıl mışıl uyuyanlara okutmanın bir yolunu bulsak.Kimliğini kaybetmiş bir (halk diyemiyorum) topluluk olduk.Popüler kültürle büyüyenler kendilerini çoğalttılar.Onlar çoğaldıkça öykülerimiz azalıyor.Bu baskıyı kırmaya gücümüz yetmiyor şimdilik.

Ayrıca Güven, bir karadenizli olarak çocukluğumu hatırlattınız bana.İlkokula gidiyordum.Karadeniz coşmuş hem ne coşmuş.Sahili aşmış dalgalar ayaklarıma kadar ulaştı.Bakakaldığımı hatırlıyorum.Korktum mu bilemiyorum şimdi.Ama Karadeniz den başka deniz bilmeyen çocuk ben bunu çok doğal karşıladım galiba.Deniz böyle birşeydir.Tıpkı yazı gibi.

Hoşça, dostça.

GÜVEN SERİN dedi ki...

İyi ve kötünün kaderimizi yönlendirici gücüne nazikçe şapka çıkarıyorum Zeynep. Eğer ki kitleler inanmadıkları şeylere inanmış sürüler halinde gidiyor ve değişiklik adına inanılmaz bir sessizlik gösteriliyorsa; inanıyorum ki; dağal kendi harika planını yapıyor Zeynep. Biz ne kadar iter, kaçar, duyarsız olursak; tabiat o kadar ; önemser ve harika sonlu başlangıcını yapar diye düşünür ben. :))

Hoşça,dostça