İnternet
YEDİ KAPILI TEB
ŞEHRİNİ KURAN KİM?
Öyle görünüyor ki
dünyadaki adalet dengesi ve seçimi adil olmadığı, yoksulluk ile zenginlik
arasındaki o büyük uçurumlar kaldığı sürece sanat da hep yaşayacak… Sanatın
özüyle beslenenlerin biricik amacıdır; ezilenin, dışlananın, sesini
çıkarmayanın yanında-yakınında olmak…
Brectht’in “ Okumuş
Bir İşçi Soruyor “ şiiri, insanlığın var oluş sürecinden beri var olan saf
gerçeklerin altını çiziyor; şiirin eşsiz tatları, tuzlarıyla…
“Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?”
Dünyanın ilgisini çeken,
Dünya Miras listesine giren o muhteşem yapıların arka bahçesine; tarihin,
bilimin zarif işçiliği ile girince ortaya ne çıkıyor sizce?
Teb şehri, kim bilir
kaç yüz, bin yıl önce yaşamış uygarlıkların bitmemiş, devasa kalıntıları
üzerine kurulan o muhteşem şehir; diğer büyük yapılar, şehirler gibi onları da
kuranlar; yapı ustaları, yapı işçileri…
Boşuna didinmiyor
şair boyuna yıkılan ve yeniden yapı ustaları, yapı işçileri tarafından ayağa
kaldırılan Babil için;
“ Birde Babil varmış boyuna yıkılan,
Kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar?”
Tam da buraya
getirmek istiyordum sözümü. Yapı işçilerine. Mısır Kralları-Firavunları
devrinde yapılan büyük tapınakların bir tanesinin yakınlarında 5 bin işçinin
gömülü olduğu mezarlık bulundu. Tarihçiler, bilim insanları binlerce yıl önceye
uzanan mezarlığı ve orada gömülü olan ölü bedenlerin kemiklerini incelediğinde
daha da şardılar.Niçin mi? Mezarlıkta gömülü olanların neredeyse tamamı; 8 ile
25 yaş arası çocuklardan,genç insanlardan oluşuyordu.
Niçin genç yaşta
ölmüşlerdi acaba? Şairin sorusuyla cevap arayalım;
“ Ne oldular dersin duvarcılar
Çin Seddi bitince?”
Tıpkı, görkemli
Mısır yapılarının işçilerinin başına gelenler, Çin Seddi işçilerinin,
ustalarının da gelmiş olmalı! Gencecik yaşlarda, hatta çocuk zamanlarında, ağır
yükler, yetersiz beslenme ve barınmalar sonucu; en çok yaşayanı, yani en
yaşlısı 25 yaşına kadar yaşayabildi…
Bugünün dünyasında,
Okumuş Bir İşçi sormuş olsa; AÇLIK, YOKSULLUK sınırı nedir? Tam manasıyla cevap
veren olabilir mi? Ve yine sorsa, tıpkı ABD’li gazetecinin sorusunda olduğu gibi;
“ Afrika’nın yerin
yedi kat altından toprağın bağrını deşip çıkarttığınız elmasları, yine yerin
yedi kat altındaki kasalarınızda saklıyorsunuz! Niçin?”
Bu sorunun erdemi,
inceliği ancak yarı derviş, yarı filozof birisi tarafından anlaşılır ve okuna bilinir.
Bir de sanatın özüyle mayalanmış sanatçılar kendi eserleriyle savunurlar;
binlerce yıldır yaşanan DEHŞET derece adaletsiz olan bu uygulamalara tam
manasıyla ses çıkartmayan bütün ahlakçılara, hukukçulara, siyasetçilere,
askerlere ve başları eğik halklara karşı…
Tekirdağ
Süleymanpaşa sahilinde 2017 yılında girdiği yarışmada ödül alan Kostarikalı
sanatçı tarafından yapılan bir heykel var. Sanatçı Uluses Jımenez, eserine; “
Barış Şarkısı” ismini vermiş. Müziğin birleştirici özelliklerinden yola
çıkarak…
Düşünce ne kadar
duru ve saf sanat adına… Bir yandan da fazlasıyla doğru… Eksik bir parça ise
insanlık durduğu sürece tamamlanamayacak gibi; “ Yeterince adalet…”
Şair bir türlü
durmuyor durulmuyor;
“ Yüce Roma’da zafer anıtı ne kadar çok!
Kimlerdir acaba bu anıları diken?
İşte bir sürü olay sana.
Ve bir sürü soru.”
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder