Kamera; Güven 14. Bienal Etkinliği Modern Sanat
SÖZÜM MECLİSTEN DIŞA BÜTÜN ERKEKLER ÖKÜZ
Yalda selam verip
önümü kesen, elinden geldiğince içinde birikmiş bütün sıkıntıları neredeyse
kin, nefret ve önyargıyla dışa vuran güzel kadın böyle sesleniyor onun
gözündeki meclis dışında ki erkelere;
“ Sizler öküzsünüz
kardeşim! Niye öyle insanın suratına bakıyorsunuz. Hiç mi kadın görmediniz?”
Saçlarını olanca el
sanatıyla kabartmış, yüzünde geniş güneş gözlüklerini konuşurken gölgede olduğu
halde çıkarma gereği duymayan entel kadınımız erkeklerin öküzlüğünden tutun da,
meclis dışındakileri sözü olmadığı söyleyerek. Hâlbuki meclisin içinde bir ben
vardım. Ben de onu dinlemek için neredeyse zorla durdurulmuştum.
Annesinin yaşadığı
binanın bodrum katına gelen suların sıkıntısından söz etmekti ilk amacı. Bu
işlere belediyenin baktığını hatırlatınca canı sıkıldı. Onun aradığı şey,
sihirli bir değnekti. Kısacası, yaşamın şaşmaz devamlılığı, kırılmalar, dönüşüm
için vazgeçmez olan yaşlanmalar onun gözünde en büyük sorun haline gelmişti.
Annesinin oturduğu evin
kırk yaşında olduğunu bir an önce müteahhit girmesi gerektiğini söylerken de,
niçin müteahhidin girmediğini belki de bütün müteahhitlere kızgın bir ses
tonuyla haykırıyor.
Kendini kentli sanan,
kente göç etmiş insanlara “köylü” gözüyle bakan, kenti olmayı sadece apartmanda
oturma, birkaç etkinliği yapma sanan aydınların önünü bile aydınlatmadığını bir
kez daha avazım çıktığı kadar söylüyorum;
Ey aydın sanan
aydıncıklar; sizler önünüzü bile aydınlatmıyorsunuz. Apartmanınızda,
sokağınızda, çalıştığınız iş yerinde insanlarla ilişkileriniz neredeyse bitmiş
vaziyette. Yaşadığınız hijyen duyarlılığı neredeyse tüm çevreyi bulaşıcı mikrop
hissiyatı içinde değerlendirmenize neden oluyor.
Reddetmeniz tamamıyla
içinizdeki korkular, derin yırtılmalar sonucunda oluşturuyor. Bütün kadınlar
kötüdür, bütün polisler, bütün avukatlar, doktorlar, hemşireler kötüdür
dediğimiz an; inandırıcılığımızı, sağlıklı bakış açımızı kaybetmiş oluruz.
Ne bütün erkekler
öküzdür, ne de bütün kadınlar kötüdür. Sözü meclis dışında tutup da erkeklerin
öküz olduğunu kendi delilleriyle anlatmaya çalıştı saçlarını olanca
entelliğiyle kabartmış, yüzünde taşıdığı kocaman siyah gözlüğü insanlık maskesi
gibi taşıyan kadınımız;
“ artık çay
bahçelerine çıkamaz olduk. Bütün erkekler yüzümüze bakıyor öküz gibi.
Gülferah’ya söyleyeyim de bu konuda bir çözüm bulsun." Gülferah dediği insan
Gülferah Günal Süleymanpaşa Belediye Başkan yardımcısı.
Gülferah Hanımdan
beklediği ise çay bahçelerinde erkekleri ayrı, kadınları ayrı yere oturtma
isteği…
Çevir kazı yanmasın!
Kendi entelliğini ilan etmiş olan kadınımız; neredeyse bütün erkeklere bulaşıcı
hastalık taşıyıcısı gibi bakan görgü, güzellik ve nezaketi sadece saç kabartması,
süslü giyim ve kocaman siyah gözlükle tamam sayan kadınımız; nezaketten,
estetikten, sosyallikten habersiz olmalıydı. İçindeki büyük fırtınaları belli
ki doktora bile ölçerek, biçerek anlatacak kadar kendinden, o büyük iç
yangınından kaçar hale gelmiş bir insan; insancık…
Hâlbuki sürekli onu
baktığını sandığı erkeklerin de sosyal bir yara kurbanı olduğunu bilmiyordu.
Erkek ve kadınları birbirinden ne kadar çok ayırır, onlara korkarak, çekinerek
ne kadar çok bakarsan içindeki korkunun da, yangının da, selin de besleyicisi,
büyütücüsü olacağının farkında bile değil.
Sonunda büyük
çelişkisini de son bir söylem gibi yaptı; “ Kızıma söyledim ben. Bu ülkede
yaşamasın. Rahat etmek için Avrupa’ya gitsin.”
Avrupayı kızı için
bir kurtuluş olarak görüyor. Kendi ülkesinde erkek ve kadının ayrı yere
oturmasını büyük bir kültür, zorunlu bir kural gibi algılayan entel kadınımız,
kızını her türlü yaşam biçiminin serbest olduğu Avrupa’ya teslim ederek büyük
kurtuluşa kavuşacağını sanıyor; ne acı, ne büyük bir hastalık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder