Kamera; Güven Fransız Kültür Merkezi
Selçuk Demirel
GERÇEK AYDIN AHMET TANER KIŞLALI
Zaman kendi akışını
yapıyor. Ahmet Taner Kışlalı öldüğünde doğanlar 16 yaşında oldular. 16 yaşında
genç erkek, genÇ kızlar. Muhtemelen üniversiteye gidecek birçoğu.
Üniversitelerin tartışıldığı, gerçek profesörlerin yok dendiği, üniversitelerin
liseleşti zamanlarda onlar da gelecek kaygısı yaşamamak adına öğrenim görecek…
Üniversitelerin önemi
dünya sıralamasın da iki yüz devleti aşmış sayının içinde ki yerimizle yakından
ilgilidir. Bilimsel başarılarda, dünya teknolojisine katkılarda, uzay
çalışmalarında, kültür ve sanatta ve sporda; en önemlisi ise ülkede ki huzur,
rüşvet olaylarında ki yerimiz; ülke halkının bedensel ve ruhsal sağlığı ile
yakından ilgilidir.
Ahmet Taner Kışlalı
gibi aydınlar birer birer öldürüldü. Kimisi Kışlalı gibi bomba ile kolundan
kanadından ayırarak; parçalara bölünerek yok edildi. Kimsi ise kurşunlarla
çapraz ateşlerle katledildi. Kimileri yakıldı, boğuldu…
Bütün bunların
hesabını soran siyasi irade bir türlü ortaya çıkmadı? Niçin? Bilen varsa beri
gele…
Kışlalı 1979 yılında
bakan olur olmaz onun döneminde çevrilen kitaplardan birisi elimde. Tam olarak
2100 yıl önce yaşamış Romalı şair Gaius Valerius Catallus’un şiirleri,
yergileri, türküleri; kısacası 2100 yıl önceki sosyal yapı, insanların yaşam
tarzları, öncelikleri bugünden pek farkı yok gibi. İnsan, özde hep aynı şeyin
peşinde; iç huzurun… Dinginliğin… Adaletin… Hakkın… Terazinin dengede olduğu,
şirretliğin, hilebazlığın daha az olduğu şeyleri ister insan. Ama aynı insanın
diğer tarafı da ay’ın karanlık tarafı gibi; istemediklerini sürer piyasaya; bir
devrim, bir değişim gerekçesi olarak…
1979 yılında Ecevit
döneminin Kültür Bakanı olan Ahmet Taner Kışlalı döneminde Güngör Varınlıoğlu
tarafından çevrilen Catullus’in Şiirleri kitabına tüm zamanlara ait birkaç söz
düşer;
“ İnsan kendi
çevresinin bilgilerini sindirdiği oranda dünyada ki bilgi birikimlerinin
farkında olmalıdır. Bununla yetinmeyip, kendi çağından önceki bilgileri de
kavramalıdır. Ancak böylece ‘zaman’ı aşar, bütün zamanları kavramış gerçek bir
‘aydın’ alabilir.
Geçmişten geleceğe
doğru gelişen düşünsel ürünleri saptayıp topluma ulaştırmak, bizim çalışma
alanımızı çizmektedir. Klasik ve çağdaş yapıtlarla kültür alanını canlı tutmak
gerekir. Öncelikle ele alınması gerekli geçmiş ve çağdaş kendi yaratı
ürünlerimizin yanı sıra başka toplumların benzer ürünlerini de değerlendirmek,
kültür anlayışımızın doğal bir sonucudur.”
Kışlalı bu düşünceler
içinde, gerçek bir aydının yaptığı şeyi yapıyor tüm hayatı boyunca; AYDINLIĞI
savunuyor. Aydınlıktan kim korkar ki, bu aydın insanı öldürür? Gerçekten
karanlığı sevenler değil elbet. Karanlık olarak geceden, o dingin, o muhteşem
arınma mağarasından söz etmiyorum. İnsanı, insanlığı kullanan, sömüren, insanın
fikrine, düşüncesine değer vermeyen kara düşünce; hep var ve var olacak… Esas
olan bunun farkına varmak; ölenlerin, öldürülenlerin hikâyelerini hiç
unutmamak; aydının, sanatın ve sanatçının görevi budur…
Kışlalı’nın bakanlığı
döneminde şair Catullus’un şiir kitabında destansı bir anlatım içeren şiirinden
birkaç dizeyi paylaşmak isterim;
Sana gelecek akşam yıldızı artık
Kocaların istediklerini yanına alarak,
Mutlu bir yıldızla gelecek karın,
Ruhlara çeki düzen veren sevgi saçacak
Tatlı uykulara dalacak senin koynunda
Düzgün kollarını kenetleyecek
Senin güçlü boynunda
Dönün, iğler, dönün, iplikler çekerek.
Thetis’le Peleus’un uyuşumu var ya,
Böylesi bir sevgi görülmedi çatısı altında
Hiçbir evin, hiçbir zaman
Hiçbir sevgi birleştirmedi sevenleri
Böylesi bir bağla.
Dönün iğler, dönün, çekerek iplikleri.
Korku bilmez Achilles doğacak sizden,
Göğsünü çevirecek düşmanlara yiğitçe,
Sırtını değil hiçbir zaman…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder