Kamera; Güven Ganoslar-Çeşmedere
Köklerine tutunmak,tutunduğu toprağın, taşın,suyun,havanın
farkına varmak güzel şey.. Dalların göğe yükselirken,kuşların
daldan dala konuşları,havanın içinden geçen tüm zamanların
ruhları ürpertici bir mutluluk sunar size...
BİR CİNAYET DAHA İŞLENİYOR
Cinayetin sadece insana yönelik olduğunu düşünüyorsanız
aldanıyorsunuz dostlarım… Bu şehirde; bu güzel coğrafyada cinayetin bin türlüsü
işlenir de, sessizliğe adanmış iyiliğimiz aldırışsız türküleri söyler…
Bağcılığın elden gittiğinin,
kör kurşunlara kurban gittiğinin ağıtlarını kimse yakmadı. Göç telaşı sarmıştı
güzel köylerimizi. Organik yaşamlarını kimse onurlandırarak anlatmadı onlara.
Köylü Milletin Efendisidir, sözü bile yetmedi, o efendileri en temiz suların,
havanın içinde kalıp yaşamaya. Ekmeğin kokusu, sütün, peynirin, balın da en
iyisinin tadı yetmedi; yetemedi…
Şarap Fabrikası
birden özelleştirildi ve yıllarca elde edebileceğimiz şehrin markası olmuş
Tekirdağ Rakısı da bir gece; puslu, fırtınalı bir zamanda boğazlanarak
öldürüldü. Şimdi; kapanışa; yeri, ismi, anason kokuları yerin yedi katına
gizlenir gibi gizlenecek anıların tozlu köşelerinde…
Salat Yağlarını
hatırlayan var mı? Bölgenin en iyi yağı olmaktan öte ülkenin en güzel yağı
olmuş olan Salat; bir intihar bombacısına kurban gitmedi mi? Evar Kesici
Aletlerini şimdiden unuttuk bile…
Denizimizin bundan
kırk yıl önce kırk çeşit balığı olduğunu ancak yaşlı balıkçılar bir de martılar
bilir…
Bugünün modası olan
okulların sezon sonu kutlamaları yapıldı. Özellikle son sınıfların eğlencesi;
genç hanımların, beylerin şık giyimleriyle bütünleşiyor. Tam olarak üzerlerine
oturmayan elbiseler belli ki o akşam için alınmış. Kızlarımızın yüksek
topukları, eğlenceye; oyun ritmine gitmeyecek yükseklikte olmasına rağmen; Y ve
Z kuşağı olmanın her demine tutunmak istiyorlar; yırtık pantolonun sıra dışı
gösterisine de; ağır hatun görünümünde ki dişilik, ereklik geçit törenine de…
Mezun olacak
olanların oyun tarzlarını gören, çalan müzikleri dinleyen arkadaşım gelişi güzel
bir şey söyledi;
“ Gençler oynamayı
bilmiyor. Çalınan müzikler de Roman havalarından öteye geçmiyor.” Ne çalınırsa
çalınsın, ritme, coşkuya sahipse elbet bir alıcısı vardır. Bir de özel beceri,
marifet istemiyorsa; popüler olup günün, gecenin içine, bizim ağır
müziklerimizden çok öte karışır. Kalıcı olmasa da, kendi zamanını, kendi
borusunu öttürür; hiç oynamayı bilmeyeni de oyuna davet eder…
Peki, ama “bizim “
dediğimiz kültürlere ne oldu? Cinayetlere kurban gittiler. Kasap oyunu,
çiftetelli, ciddi beceri ister. Tango da öyle, Vals de…
Tabiatın boşluk kabul
etmediğini bilenler bilir. Toplumlar da boşluk kabul etmez. Terk ettiğinin
yerine bir başkası gelir; kendi köklerini salar; buna gocunmak gerekmez.
Üzülmek de, ağıt dökmek de… Bu işe üzülecek birileri varsa; eğitim kuruluşları
olmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversiteler; kültüre dönüşmüş bütün değerleri
yaşatma sevdaları içinde olmalılar…
Cinayetler sadece
insana dair değildir. Gıdım gıdım, tutam tutam, damla damla oluşmuş; yüzyıllara
ait folklorik değerler; göçler-kaçlar; bir de bir türlü oturtamadığımız BATILI
olma merakı yüzünden yok olup gidiyor; hem de bir cinayete kurban gidiyorlar;
herkesin gözleri önünde; şefkatini, zarafetini, heyecanını yitirmiş insanların
parfüm kokan bedenleri ve donuk gözlerinin hemen önünde…
Bir başka cinayet
serisi ise kırk yıldan bu yana işleniyor. Ahşap evlerimiz; o, cumbalı, oyma
kapılı, karanfil kokan bahçeli evlerimiz… Şimdi birisi daha yok oluyor. 149
numaralı, 17 numaralı, 31 numaralı ahşap evler… Bağırlarına bıçak sokulmuş…
Kanları çoktan akıp kurumuş… Kanları kokmuyor artık… Gözlerinin feri çekilmiş; göz
gibi bakmıyorlar; baksaydılar göz gibi; gözümüzden içimize süzülür belki bizi
kendimize getirirdi…
Bir cinayet; bir tane
daha işleniyor; hepimizin önünde; kendini şehirli, kentli, adam, kadın, İNSAN
sanan herkesin önünde bir cinayet daha işleniyor; sadece cinayet olduğunu
bilmiyoruz; yasak etmişiz; bilmeyi, irdelemeyi; yaşam bilmişiz; kendi organik
kültürlerimizi anlayıp korumayı, kollamayı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder