Kamera; Güven Ganoslar-Tekirdağ
EDEBİYATA SIĞINMAK
Edebiyatın sınırsız
zenginliği, uçsuz bucaksızlığı evrene çevrilen teleskoplar gibidir. Doğal olan
merakın, irdelemenin, öğretilerin içine koşullardan arınmış bir beden, ruh
anlayışıyla sokulmaya başladıkça, yaşama olan direnciniz anlamlı hale gelir.
Yüksek gururun,
ölçüsüz mazeretleri bir bir aklın, mizahın, felsefenin, edebiyatın ve sanatın
kaidesi üzerine oturmaya başlar. Attığınız adımın, yürüdüğünüz yolun ve
baktığınız nesnelerin, sonsuzun anlamı insana dair süzülen küçük damlaları
sizindir.
Bir psikiyatr
çıkmaza düşmüş ruh haliyle intihar eden yakınını, onun ruh âlemini anlamak için
şu seslenişi yapıyor;
“ Psikolojinin
sınırları içinde kalarak yazmak-düşünmek istiyorum ama psikiyatri veya
psikoloji biliminin tercihle ilgili yeterli bilgi birikimi var mı ki? Benim
bildiğim kadarıyla yok ve bu da beni gene felsefeden yardım almak zorunda
bırakıyor. Böyle durumlarda en rahatı edebiyata sığınmaktır.
Bilinçli olarak ne
demek istediğinizi çok iyi kurgulamadan, doğru çözümlemeler yapmadan, kendinizi
kontrollü bir gerilime bırakırsanız, sizden daha akıllı ve organize
bilinçdışınız, başkaları tarafından da aynı yolla kavranacak sembolik bir kurgu
kuracaktır. Ben de öyle yapacağım.”
Hangi işin içinde,
hangi mesleğin yüceltilmesiyle uğraşırsanız uğraşın; edebiyata ihtiyaç
duyarsınız. Yorgunluğu, bıkkınlığı, çaresizliği ve yepyeni şeyler üretmeyi,
çareler bulmayı edebiyatın sınırsız seçenekleri arasından çekip almak oldukça
insancadır. Çünkü edebiyat insanla anlam kazanıyor. İnsanın estetiğe, zarafete,
farklı sosyolojik, tarihsel olaylarla bağlantı kurmaya ve bu bilgileri
değerlendirecek yeteneğe ihtiyacı vardır. İşte bu sihirli şey edebiyattır.
Bir başka can alıcı
yaşanmış olaydan daha söz edeceğim. İkinci Dünya savaşı yıllarında Viktor
Frankl esir düşmüş Alman toplama kamplarında yaklaşık üç yıl bulunmuştur.
Burada anne babasını ve erkek kardeşini kaybetmesinin yanında inanılmaz
eziyetlere, işkencelere tanıklık etmiştir.
Gördüğü şey tam
anlamıyla dehşettir. Buradan sağ çıkmasını kendi kendine verdiği söze
borçludur. Gördüklerini, duyduklarını; korkunç gösteriye dönüşen bu işkenceleri
sağ kalırsa yazacaktır. Yani edebiyata sığınıp tüm insanlığa seslenecek; aklın,
iradenin vicdan, merhametten kopunca ortaya çıkan eşsiz cinayetleri yazacaktır.
Kendi kendine söz verdi. Ve bu söz onu yaşama bağladı.
Tanık olduğu en
önemli olaylardan birisi; işkencelere, susuzluğa, açlığa en çok zayıf ve yaşlı
insanlar dayandığıdır. Genç, bakımlı, gösterişli insanların işkenceler,
eziyetler sonucunda çabuk pes ettiğini anlamıştır.
Ve orada bir felsefe,
bir edebi yolculuk başlatır;
“ Tepkimizi, seçme
gücümüz bu boşlukta yatar. Gelişmemiz ve özgürlüğümüz, bu gücü nasıl
kullandığımıza bağlıdır. Belirlenmiş koşullarda alacağı tavrı seçme yeteneği,
insan özgürlüğünün son noktasıdır. Her şeyimiz elimizden alınabilir ama
tavrımızı seçme özgürlüğü alınamaz.”
Şule Öncü de yaptığı çalışmada;
Yakınmayla eylem arasında köprü olarak edebiyattan söz ediyor;
“ İnsan yazmaya
yakınmak için, insanı insana şikâyet etmek için başlar belki. Ancak yazarken
girmesi muhtemel olan sezgisel damar, yazma eylemini, estetik ve aşkın bir
akışa dönüştürebilir. Duygunun düşünceyle harmanlandığı, şikâyetin ve
yakınmanın yavaş yavaş anlam üretme sürecine dönüştüğü bir akıştır bu. Bölünmüş
un ufak olmuş parçalar, yazarken toplanır, birleşir, yeni bir form alır. İnsan
yazarak ve okuyarak yeniden ve yeniden inşa eder kendini.”
Dostlarım, edebiyat
böyle bir şey işte… Kendinizi kurban etmenin, çaresizliğin, dibe vurmuşluğun
koynundan kendi elleriniz ile çıkartıp o muhteşem kaidenin üzerine
oturtursunuz. Kendinizi İda Dağında, Ganoslarda, Istrancalarda bir kayanın
üzerinden uçsuz bucaksız ovaları, vadileri, ormanları, tepeleri seyrederken bulursunuz.
Bu buluştur, sizi çiçeğe, renklere, kokulara ve estetiğe, mimariye,
mühendisliğe taşıyan şey; içinizdeki edebiyat aşkıdır…
İnsanlar parça
parça, hatta paramparça olmuşken, bütün parçalardan yine koskocaman yaşamlara
sarılır edebiyat; okuyarak, yazarak, dinleyerek, konuşarak ve yürüyerek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder