Sayfalar

13 Ekim 2015 Salı

EDEBİYATA SIĞINMAK


Kamera; Güven  Ganoslar-Tekirdağ


EDEBİYATA SIĞINMAK

  Edebiyatın sınırsız zenginliği, uçsuz bucaksızlığı evrene çevrilen teleskoplar gibidir. Doğal olan merakın, irdelemenin, öğretilerin içine koşullardan arınmış bir beden, ruh anlayışıyla sokulmaya başladıkça, yaşama olan direnciniz anlamlı hale gelir.

 Yüksek gururun, ölçüsüz mazeretleri bir bir aklın, mizahın, felsefenin, edebiyatın ve sanatın kaidesi üzerine oturmaya başlar. Attığınız adımın, yürüdüğünüz yolun ve baktığınız nesnelerin, sonsuzun anlamı insana dair süzülen küçük damlaları sizindir.

  Bir psikiyatr çıkmaza düşmüş ruh haliyle intihar eden yakınını, onun ruh âlemini anlamak için şu seslenişi yapıyor;

 “ Psikolojinin sınırları içinde kalarak yazmak-düşünmek istiyorum ama psikiyatri veya psikoloji biliminin tercihle ilgili yeterli bilgi birikimi var mı ki? Benim bildiğim kadarıyla yok ve bu da beni gene felsefeden yardım almak zorunda bırakıyor. Böyle durumlarda en rahatı edebiyata sığınmaktır.

 Bilinçli olarak ne demek istediğinizi çok iyi kurgulamadan, doğru çözümlemeler yapmadan, kendinizi kontrollü bir gerilime bırakırsanız, sizden daha akıllı ve organize bilinçdışınız, başkaları tarafından da aynı yolla kavranacak sembolik bir kurgu kuracaktır. Ben de öyle yapacağım.”

  Hangi işin içinde, hangi mesleğin yüceltilmesiyle uğraşırsanız uğraşın; edebiyata ihtiyaç duyarsınız. Yorgunluğu, bıkkınlığı, çaresizliği ve yepyeni şeyler üretmeyi, çareler bulmayı edebiyatın sınırsız seçenekleri arasından çekip almak oldukça insancadır. Çünkü edebiyat insanla anlam kazanıyor. İnsanın estetiğe, zarafete, farklı sosyolojik, tarihsel olaylarla bağlantı kurmaya ve bu bilgileri değerlendirecek yeteneğe ihtiyacı vardır. İşte bu sihirli şey edebiyattır.

 Bir başka can alıcı yaşanmış olaydan daha söz edeceğim. İkinci Dünya savaşı yıllarında Viktor Frankl esir düşmüş Alman toplama kamplarında yaklaşık üç yıl bulunmuştur. Burada anne babasını ve erkek kardeşini kaybetmesinin yanında inanılmaz eziyetlere, işkencelere tanıklık etmiştir.

 Gördüğü şey tam anlamıyla dehşettir. Buradan sağ çıkmasını kendi kendine verdiği söze borçludur. Gördüklerini, duyduklarını; korkunç gösteriye dönüşen bu işkenceleri sağ kalırsa yazacaktır. Yani edebiyata sığınıp tüm insanlığa seslenecek; aklın, iradenin vicdan, merhametten kopunca ortaya çıkan eşsiz cinayetleri yazacaktır. Kendi kendine söz verdi. Ve bu söz onu yaşama bağladı.

 Tanık olduğu en önemli olaylardan birisi; işkencelere, susuzluğa, açlığa en çok zayıf ve yaşlı insanlar dayandığıdır. Genç, bakımlı, gösterişli insanların işkenceler, eziyetler sonucunda çabuk pes ettiğini anlamıştır.

 Ve orada bir felsefe, bir edebi yolculuk başlatır;

 “ Tepkimizi, seçme gücümüz bu boşlukta yatar. Gelişmemiz ve özgürlüğümüz, bu gücü nasıl kullandığımıza bağlıdır. Belirlenmiş koşullarda alacağı tavrı seçme yeteneği, insan özgürlüğünün son noktasıdır. Her şeyimiz elimizden alınabilir ama tavrımızı seçme özgürlüğü alınamaz.”

 Şule Öncü de yaptığı çalışmada; Yakınmayla eylem arasında köprü olarak edebiyattan söz ediyor;

 “ İnsan yazmaya yakınmak için, insanı insana şikâyet etmek için başlar belki. Ancak yazarken girmesi muhtemel olan sezgisel damar, yazma eylemini, estetik ve aşkın bir akışa dönüştürebilir. Duygunun düşünceyle harmanlandığı, şikâyetin ve yakınmanın yavaş yavaş anlam üretme sürecine dönüştüğü bir akıştır bu. Bölünmüş un ufak olmuş parçalar, yazarken toplanır, birleşir, yeni bir form alır. İnsan yazarak ve okuyarak yeniden ve yeniden inşa eder kendini.”

 Dostlarım, edebiyat böyle bir şey işte… Kendinizi kurban etmenin, çaresizliğin, dibe vurmuşluğun koynundan kendi elleriniz ile çıkartıp o muhteşem kaidenin üzerine oturtursunuz. Kendinizi İda Dağında, Ganoslarda, Istrancalarda bir kayanın üzerinden uçsuz bucaksız ovaları, vadileri, ormanları, tepeleri seyrederken bulursunuz. Bu buluştur, sizi çiçeğe, renklere, kokulara ve estetiğe, mimariye, mühendisliğe taşıyan şey; içinizdeki edebiyat aşkıdır…

  İnsanlar parça parça, hatta paramparça olmuşken, bütün parçalardan yine koskocaman yaşamlara sarılır edebiyat; okuyarak, yazarak, dinleyerek, konuşarak ve yürüyerek…


 Güven Serin 

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder