Kamera; Güven Kaleiçi Antalya
Kaleiçi Antalya
Sanırım beslenme saati.
Madam Sylvie,hep taze bir ruhun sunumuyla...
BİRBİRİYLE BESLENMEK
Beslenmenin kaç türü
vardır? Renklerin, seslerin kaç türü varsa o kadar. Güzel, görkemli ve
gösterişli bir sarmaşığın görüntüsü baş döndürücü güzel görünür. Sarıldığı
bedenin kendine ait olduğunu Sınarken, yakından, çok yakından baktığımızda ölü
bir ağaç bedenini sarmaladığını görür şaşarsınız. Belki de ağaç, bu güzel
ilişkiye, çiçeğin güzel görüntüsüne, kokularına, dokunuşuna dayanılmaz bir
çekiciliğin hatırına izin verdi.
Peki, ama sonra?
Sonra, bu güzel ilişki, yaşam ile ölümün dansına, ağacın ölümü, çiçeğin o büyük
gösterisine dönüştü; niçin? Ağacın alacağı ışığı, nemi, minerali çiçeğin
istediği için… Bazı örümceklerde ki dişinin büyük iştahı; çiftleşmeden sonraki
ölüm dansı; erkeğini yemesi!
Seviyorum seni,
derken öldürenlere tek bir sözüm var; VAHŞET… Ya, canımsın derken, can
isteyenlere; sevmenin , “seni yerim”, seslenişi altındaki büyük sırrı
düşünmeyecek kadar meşgul oluşumuza ne demeli?
Bir orman her
bakışın, her anlayışın algıları kadar ormandır. Bazen şairin evrensel bakışıyla
“kardeşçe, yan yana” yaşamanın sembolüdür. Bazen ise ormanın en yaşlı ağacını
bekleyen, daha gökyüzüne yükselmemiş, büzülmüş halde yerin derinlerinde yatan
tohumların, yaşlı ağaç ölünce çılgınlar gibi dans etmesiyle görüntülenir.
Görünen en masum
ormanda da kavga büyüktür. Işığın, mineralin, suyun, nemin kavgası… Dallar iç
içe geçer; yan yana; rüzgara, fırtınaya, yağmura, insana ve her türlü yok
edişe, yine kendi yok ediş incelikleriyle ayak uyduran orman, kendi döngüsü
için sürekli arayış, mücadele, ölüm ve yaşam çizgisinin en zarifini sunar.
İnsanın bitmeyen
kavgasını en iyi şairler, ressamlar, yazarlar anlatır. Pavese de böyle
yazarlardan birisidir. Benzemez kimseye, ormanın kardeşçe olmadığını bilir ama
tek ve hür olmanın güzelliğini de bilir. O yüzden, kendi alanında hürdür,
benzemezidir. Ve Pavese, her satırının bir başka insanlık satırları
doğuracağını, har aşının tutmayacağını, ama farklı arayışların, keşfedişleri
farklılık yaratacağını da bilir Pavese. Bir başka şeyi daha bilir;
“ İnsanları öldüren
kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için
bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışıla gelmiş korku, kaçış değil. İnsan gerçeği
kavradığı için utanıyor-işte gerçek önümüzde; Her ceset sen, ben ya da biz
olabiliriz. Arada hiç fark yok. Eğer yaşıyorsak, bunu bir başkasının
kirletilmiş cesedine borçluyuz. Bu nedenle her savaş bir iç savaştır. Her
şehit, yaşayan canlıya benzer ve ondan ölümünün hesabını sorar.”
Hep gülümsediği gibi, ölüme de hüzünlü gülümseyen bir başka
yazar, beni sarhoş eden bu içkiye birkaç kadeh de benden diyor. İçelim o zaman;
“ Bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. Anlatıların da
yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi
başarmış ölülerden.”
Her canlı diğeriyle
besleniyor; en sevdiğimiz küçük bebeğe seslenirken bile “ seni yerim” mecazını
düşünmeden, onu yemeden ama onu koklayarak besleniyoruz. Tıpkı evrenin sonu olmadığı
gibi beslenmenin de sonu yok görünüyor.
Bu beslenme
çılgınlığı artarken bir iç ses imdadıma yetişiyor; artık daha seçici olmalısın,
kütüphanede daha az kitap bulundurmalı, sana sunulan yemeklerin daha azını,
daha doğalını yemeli; reddet melisin, reddetme hoşluğunu kültüre
dönüştürmelisin…
1 milyar kitabın
olduğu kütüphanede seçecek kitap aramak, o bulma yetisine sahip olmak,
beslenmenin bir başka boyutuna da yürümek gibi bir şey olmalı; doyumsuzluğa,
görgüsüzlüğe meydan okuyan tutarlı, azimli bir şey; ölümsüzlüğü koklamak gibi
bir şey…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder