Kamera; Güven
Paves,kendi zamanının ötesine seslenir her seslenici gibi;
"Her caddenin kendine özgü bir görüntüsü vardır.Her tepe
başlı başına bir kişiliktir..." Öyledir, her deniz, her tepe, her orman,
her şehir...
TEKİRDAĞ’DA YAĞ VAR BENDE YOK
Bu şehre ait,
sıradan, sessiz ama farklı özel insanlar vardır. Onlar günlük siyaseti, ticari
kurnazlıkları bilmezler. İstemezler de böyle bir gösterişli zenginliği.
Varlıkları tabi bir güzellik içinde, doğanın, dağlarına, vadilerine,
yamaçlarına, ormanlarına serpilmiş güzellikler gibi şehirlere, kasabalara
serpilirler…
Ilgın ağaçlarının
biraz ilerisine güneşin ısıtmış olduğu banka oturdum. Ahşap bank, taş kadar
sevecen, dostane duruyor Marmara Denizinin ses veren dalgalı suları karşısında.
Kıyıdan uzakta demir atmış dokuz yük
gemisi limana yanaşacak sıralarını bekliyorlar. Onlarla irtibat kuran, kara ile
alış-verişlerine aracılık yapan Oktay Kaptan kırmızı teknesiyle limandan henüz çıkıyor.
Her gün, aynı sahilde
yürüyen adam tıpkı geçerken verdiği gibi dönerken de selam verdi. Benden de
samimi bir selam alınca konuşma ihtiyacı duydu. Ve başladı anlatmaya. Yaşı
altmış beş ve hiçbir zaman evlenmemiş. Yalnız yaşamayı büyük bir özgürlük
olarak görüyor. İnsanlardan uzak, mümkün mertebe doğanın koynuna sokularak
geçen gençlik yılları… Şimdi, şehirde yaşıyor; toprak, çiçek, rüzgâr
kokularından uzakta olan beton ormanlarının hüküm sürdüğü şehirde…
İsmi Ahmet. Ben
zararsızım, diyen insandan daha zararsız. Emekli maaşı bile kendisi tarafından
kullanılmayan, bazılarına göre Don Kişot’un seyisi Sancho Panza kadar saf ve
enayi…
Kendisini yıllardan
beri tanıyorum. Bu şehre bir turist gelse, şehirde bir farklılık arasa, ilk
önce Sancho Panza kadar saf ve aynı zamanda kendi iç dünyasının serüvenini
yaşayan, kendi doğrularına adanmış bu insanın fotoğrafını çeker. Sıradan
giyinişine karşın, onu zengin gösteren siyah fötr şapkası oldukça tezat ama bir
o kadar da komik ve sevimli bir gösteri sunuyor.
Tam da Mevlana’nın dediği gibi, olduğu gibi ve
göründüğü gibi olan birisi… Birkaç sözcük için geldi, dinlendiğini, ciddiye
alındığını görünce epey söz sarf etti. Övünüyordu kendisiyle. Kimseye zararı
olmadığı için. Katları, yatları olmadığı ve olanları hiçbir şekilde
kıskanmadığı için.
Günde beş saat
yürüyor. Doktorunun uyarısını hiçbir şekilde ciddiye almamış. Sahile ineceksen
öyle bir saatliğine inmeyeceksin, benim gibi beş saat yürüyeceksin, derken,
gülümsüyordu yağsız, kuru yüzü. Hileye, hurdaya, siyasete, yalana-dolana
bulaşmamış kuru ama hazineni bırakacağın, arkana bile bakmadan güvenle
ayrılacağın bir yüz; gülümsüyordu, kendi kendine yeter olup, her gün, sahili,
şehri baştan başa yürüyerek arşınladığı için.
O konuşurken, biraz
ötemde, en az onun kadar özgür kara köpek, ısınmış taşların üzerine yatmış
dinleniyordu. Kara köpek huzuru sıcak güneşin altında ararken, ortaya çıkmış
karasinekler ise köpeğin sıcakkanıyla hayat bulmak istiyorlar. Köpek, çok seri
bir hamle yaptı sineğin canını acıttığı beline doğru. Sinek de bir o kadar atik
davrandı ve bir metre öteye utçu. Köpek, sineği uzun süre gözledi; tekrar gelip
gelmeyeceğinin, yatıp, tekrar kalkmanın üşenmesi içinde başını geriye doğru
odakladı.
Karasinek, şimdilik
savaşını kaybetmiş, kara köpek orada rahatı kaçmış olarak uzaklaştı gitti. Kara
fötr şapkasıyla onu ciddi bir şekilde dinleyen birini bulmuş olmanın sevinciyle
yalnızlığı erdem saymış uzun yürüyüşe adanmış Ahmet, övüneceği tek şeyiyle
övünüyordu; zararsız oluşu, azla yetinmesi, kimsenin, malına, canına, namusunu
dokunmamış olduğu yaşam biçimini tekrarladı.
Kilosu olanlar bana
özeniyor, dedi. Tekirdağ’da yağ var, bende yok! Dedikten sonra vücudunu
dikkatli bir şekilde dikleştirdi. Ama sadece yürümek yetmez, az yiyeceksin,
öğüdünü de birkaç kez tekrarladı.
Kara fötr şapkasına
tezat, ütüsüz temiz pantolonu, uzun zaman önce alınan eski ama bir o kadar
temiz gömleğiyle, yüzünde deniz, orman, vadi, kır, rüzgâr gülümsemesiyle
yaylanır gibi yürüdü gitti Ahmet…
Biraz önce hemen
yakınımda duran kara köpek de, kara fötr şapkasıyla Ahmet de, şimdiki zamanın
dünya düzlemi içinde, döngünün tekrarlanan tekrarını, bir şölen, sessiz bir
sanat eserinin oluşumu gibi, sıradanlığın örtüsünü üstlerine örterek gittiler.
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder