17 Nisan 2014 Perşembe

NAZIM ÇAĞIRDI


Kamera; Güven   Gelibolu Şafak Vakti...


NAZIM ÇAĞIRDI

 Nazım Hikmet’in aşkları da şiirleri kadar önemli ve iz bırakmıştır. Belki de aşkları olmasaydı şiirleri de olmazdı; çünkü duyguları besleyen, ateş, rüzgâr, özlem, fırtına, yokluk, vefa, yağmur; yaşama saygı duyan ruhların bedenleriyle sözcüklere, sözcüklerin esere dönüşen inşaatına dizilir.

  Nazım da böyle yaptı; sevdi. Ülkesini, karısını, çocuğunu, sevgililerini sevdi… Nasıl ki, iyi bir mimar, yaşadığı zamandan öte kalmanın ilahi ve evrensel hissedişini zanaatine aktarır; taşta, mermerde yaşarsa; sevginin mimarı olmak da öyle bir şey. Nazım da böyle mimarların en nadir-nadide insanlarından yalnız bir tanesi…

  Bugün, günümüzde teknolojinin, medyanın, bilgilenmenin yağmura, fırtınaya dönüştüğü bu zamanlarda bile, sevgiye, mimariye, mühendisliğe uzanan ruhların bedenleri oldukça nadir; sanki yok gibi. Şehirlerimize bakınca bunu görebiliriz; her şey yüksek karlılık üzerine… Kendi şehrimize sadece sahili baştan başa dolaşırken bile; gözlerimizi yamaçlara, tepelere kurulan evlere bakınca, ne büyük kıyım-kıyamet yaşandığını, sanki özürlü mimarlar ordusunun büyük ucubelerinin ortaya çıktığını görebilir, anlaya bilirsiniz.

  Tanıdığım birçok insan, haber izlemeye korkar oldu. Her gün yaşanan cinayetlerin birçoğu; “güya” sevgi üzerine! Ya benim olacaksın, ya öleceksin! Böyle bir sevgi var edilir, yaşatıla bilinir mi? Hiç sanmam…

  İşte, Nazım’ın sevdaları bu yüzden farklı; çünkü nezaket, zarafet, edebiyat, samimiyet ile beslendiler. O yüzden, Piraye, Münevver, Vera ve Nazım’ın son sevgilisi Doktor Galina, Nazım’ın şiirleri gibi, edebiyatın kalkanları içine, ebedi yolculuğun müzesine kaldırılmış durumdadır.

 Her şeyin, dünya üzerinde yaşanan bütün hayatların, emeğe, faydaya, sanata dönük yanları ne kadar fazlaysa, dünya tozundan, çamurundan, yok oluştan o kadar uzak besinlere dönüşürler. Nazım’ın şiirleri gibi;

“ Ben bir insan
Ben bir Türk şairi Nazım Hikmet
  Ben tepeden tırnağa insan
Tepeden tırnağa kavga, hasret ve ümitten ibaret.”

98 yaşında dünya yaşamına veda eden Doktor Galina, Nazım’ın son sevgilisiydi. Nazım’ın son yıllarında onun hem doktorluğunu yaptı, hem sevdasına odun taşıdı. Galine, Nazım’ı hep sevdi; son nefese kadar; hatıralara, tam manası ile Nazım’ın ona ait olmadığını bilse bile, Nazım’ın edebiyata, şiire, tüm dünyaya adanmışlığına en yüksek saygıyı göstererek ve de, güzel bir hoşça kal türküsü besteler gibi;

“Haydi, bana eyvallah…

  Beni Nazım çağırdı.
 
     Ben gidiyorum.”

Diyerek…
 Galina’nın son sözleri bunlar oldu; adanmışlığın buluşmaya ait insan sözcükleri… Ya Nazım, bitmeyen dizelerde neler dedi;

Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan,
Hem zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
Daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
İnsanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
İstiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
Bahseden şiirler yazmak istiyorum.”


 Güven Serin 

2 yorum:

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Öncelikle bu güzel paylaşım için teşekkür ederim. O'nun gibi bir kalem ustası bir daha zor gelir. dostlukla

GÜVEN SERİN dedi ki...


Merhaba Mehmet Osman Bey;haklısınız,zordan öte. Saygıyla...