Karaoğlan Parkı-Çitlembik Ağacı-Antalya
Uzun bir hikayesi var bu ağacın ve vefalı dostluğu;
yükseklerden bakar Akdeniz'e, Toroslar'a, Tahtalı,
Olimpos Dağlarına
İYİ KAYBEDİCİLER
Spor terimleri
arasında İngilizce iki kelime vardır. Birincisi “ Fair play”, ikincisi ise “
Good loser”. Birinci “ dürüst oyun” ikinci ise “ iyi kaybedici” demek. Yani
yenilme sanatına giden yolculuğun bu iki kelimeye uğramadan ve anlamadan,
özümsemeden gerçekleşmeyeceğini de anlatır.
Göçer toplumların
büyük heyecanı, yüksek merhameti yüzyıllardır üst üste kendi kültürünü
oluştursa da, kaybetmenin, iyi kaybedici olmanın sanatı tam olarak anlaşılmış
sayılmaz. İyi Kaybedici, sanatı aynı zamanda iyi kentli olma, uygar dünyanın
üstlerinde yer alma ile anlaşılır; kısacası, ilim, felsefe ve sanat gerektirir.
Napoleon’un
İngilizler için söylediği söz; tarihin altın sayfalarında bugün dahi
anlaşılmayı, iyi irdelenmeyi bekliyor; “ Onlar bütün muharebeleri kaybeder,
fakat harbi daima kazanırlar.”
Dünya siyasetinde
masa başında ve savaş alanlarında kaybettiklerimiz yüksek gururların, büyük
öfkelerin o ağır sislerini aralama olabilseydi; kaybetme kültürüne, tarihin
erdemli mesajlarına biraz daha içten davrana bilseydik, masa başında kazanmayı
da anlardık; tavla oynamadan aldığımız zevki, satranç oynamaktan da alırdık…
Bu konuda epey emek
harcamış Müvit Osmay’ın da söyleyeceği bir şeyler var;
“ Zaman, insanlara
her zaman ve her yerde söylenecek en iyi sözü söylemesini bilen tarihin bu en
büyük aktörünün, haklı olduğunu göstermiştir.
Futboldan başlayarak
bütün takım halinde oynanan oyunları gözden geçirirsek birçoğunun doğum yerinin
İngiltere olduğunu görecek ve Napoleon’un sözündeki gerçeği de daha iyi anlamış
olacağız.
Hiçbir oyun yalnız
başına oynanmadığına göre, her oyunun sonunda bir tarafın kazanması, öteki
tarafın da kaybetmesi önüne geçilemeyecek bir sonuçtur. Oyuna başladığımız ilk
anda kazanma şansımız yüzde ellidir. O halde yüzde elli yenilme ihtimaline
kendimizi önceden alıştırmamız iyi olacaktır.”
Çevremizdeki kötü
kaybedicilere baktığımızda, iyi kaybedicilerin dik duruşu, erdemli hüznü hiçbir
şekilde onlara uğramaz. Kötü kaybedicilerin inanılmaz mazeretleri, bir sosyapat
gibi sürekli haklılığın tarafında, onlara arkadan hançer vurmuş diğer rakip
fenomenleri yaratmakla meşguldürler.
İşten çıkmayı,
çıkarılmayı, iflas etmeyi, boşanmayı, şanssızlıkları hiçbir zaman tam olarak
erdemli bir insanın tarafsız gözleriyle, daha sonraki zamanlara bırakılacak
büyük bir yaşam görüntüsü içinde sunmayız; tek taraflı şikâyetlerin bitmeyen
mazeretleriyle haklılığımız, haklı olma telaşımız, zannederiz ki kötü
kaybedici, oluşumuzu yok eder.
İyi Kaybedici,
olmanın mucizevî yanı da vardır; yaşarken, yaşam ile ölüm arasında var olacak
bedenimizin, büyük olaylar karşısında bizim bir ömür boyu taşıyacağımız
karakterimizin de oluşumu için ne büyük mucizevî çırpınışlar yaptığına tanık
oluruz.
Bu tanıklığı, yaşamı
kaybetme sanatını da anlayan bir halkı gözlemlemiş, onların yaşam döngüleri
içinde yer almış Santha Rama Rou’nun sözleriyle sonlandırıyorum;
“ Japonya’da ay
ışığını seyretme toplantısı diye bir toplantı vardır, sizi ona davet ederler,
fakat orada hiç konuşulmaz. Güzel ve zevkli bir çevrede oturur, ayın doğmasını
seyreder ve bundan zevk almayı öğrenirsiniz.
Japonlar tabiata
karşı olan hayranlıklarına bizim anlayamayacağımız kadar ileri giderler.
Kışın ilk yağan
karını seyretmek ve kutlamak için toplantılar yaparlar. Karın birden çevreyi
nasıl değiştirdiğini, bütün çizgileri nasıl yumuşattığını, ışıkla gölge
arasında farları ortadan nasıl kaldırdığının zevkini tadarlar.
Beni bir gün birçok
kibar hanımın mangal gibi bir şeyin etrafında oturdukları bir toplantıya
çağırmışlardı. Mangal kömürü yanarken içine değişik birçok odun parçacıklarını
atıyorlar, biraz yanıncaya kadar içinde bırakıyorlar, sonra duman çıkaran bu
odun parçalarını özel bir tepsi içinde sıra ile herkes koklasın diye
gezdiriyorlardı. İnsan ilk defa orada şeftali, kiraz, çam ve daha başka
odunların müzik notaları gibi birbirinden ayrı koku ince ayrımların
olabileceğinin farkına varıyor.”
Yaşam, sadece
kazanmak üzerine kurgulanır sa, kazanmanın bile muhteşemliği, yüce alkışları tam
olarak algılanamaz. Yaşam sanatı, iyi kaybedici, olmanın erdemini de bilmekten
geçer, diye düşünüyorum.
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder