Kamera; Güven Bozcaada
Taş sokaklar; önce ruh yoktu beyaz, gri
taşların buz gibi sessizliğinde.
Sonra bir el dokundu,inatla ve sanatla
yoğurdu üzerine terlerin yağmur gibi aktığı
taşları. Ol dedi ve oldu taş; insan oldu,
ekmek oldu, su oldu, sevgi oldu,
aşk oldu, dostluk oldu...
TAMAM, O, ZAMAN
Dört genç kız, yaşamın var olduğunu ve yaşam dağıtıcı dört görevli gibi; saçlarını dalgalandıra dalgalandıra yokuş aşağı iniyorlar. Hava buz, rüzgâr keskin bıçak gibi… Dört kız bana mısın bile demeden hızlı adımlarla heyecanlı konuşmalarla yokuştan aşağı doğru ilerliyorlar.
Bu nasıl iştir? Cadde ve sokaklarda soğuğun tenhalığı ve korkusu yaşanırken, dört genç kız doğru dürüst üzerlerindeki kabanların fermuarlarını bile çekmemişler. Yüzlerindeki kızarıklık hararetlerinin ne kadar yüksek olduğunu da gösteriyordu. Yüzleri dokunan eli yakacak kadar sıcak olmalı.
Belli olan bir şey var; dört kız sokağın tenhalığını ve yanlarından geçen beni hiçbir şekilde umursamıyorlardı. Ciddi bir tartışma içindeydiler. Her gurubun doğal bir lideri çıkar ortaya. Sanırım bu gurubun da liderleri arasında küçük denemeler; arkadaşça sınamalar yaşanıyordu. Bu sınamalar, öne çıkma istekleri bir ömür sürecek yaşamımızın bir parçası olacak.
Siyah saçlı beyaz tenli kız diğer kızın konuşmasını duymuyor gibi seslendi;
“ tamam, o zaman Emine!”
Emine, kumral saçlı, buğday tenli Emine de, siyah saçlı kızın konuşması bitmeden önce ses verdi;
“ tamamsa tamam! Herkesin bir evi var değil mi? Bende evime gitmek zorundayım!”
Siyah saçlı kız, az önceki seslenişini yine yaptı;
“tamam, o zaman Emine! Seni zorla getiremem ya! Gitmek istiyorsan gidersin evine.”
Sokağın yokuşu uzundu uzun olmasana ama genç kızların da konuşması pek biteceğe benzemiyordu. Diğer ikisinin yüzlerine bakınca, konuşmanın yüksek harareti onları da ısıttığı belli! Zordur böyle tartışmalarda tarafsız kalmak. Ne İsa’ya, Ne Musa’ya yaranabilirsin. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal misali… Sonuçta birlikteliği bir arada tutmak çok ince dengeler gerektirir. Zaman zaman yüksek sesler, gurubu idare etmek isteyişler, öne çıkışlar, geri kalışlar ve yan çizişler yaşanır.
Dört kız, dört kurtarıcı melek gibi bütün sokak, mahalle, şehir onlara aitmişçesine saçlarını dalgalandıra dalgalandıra gözden kayboldular. Kararlıydılar. İki köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi kadar kararlıydılar. Bugünün galibi olmayacağı kesinlikle belli! Belik yarının da galibi olmayacak. Bu tartışma dostluğu kökünden de sarsabilir, ileriki günlerin daha sağlam dostluğunu da perçinleyebilir. Her iki tarafın konuşma üslubunu, nezaketini, saygınlığını koruması ve insan denen yüksek varlığın ince erdemi ile hareket etmesi şartı ile…
Tamam, O Zaman… Bu sesleniş, bu söylem her zaman karşımıza çıka bilir. Fakat söylemin amacı kişiden kişiye, tartışmadan tartışmaya değişeceği kesindir. Dört genç kız arasında bir uzlaşmanın tamamı değildi bu kabul edişin “ tamam o zaman” sesi. Tam aksine, bir kırgınlığın, bir uyarının çok ince ve yüksek ateşli söylenişiydi…
İçinde nezaket olan tartışmalara bayılırım. Nezaket, saygınlığı sonuna kadar kovalar. Nezaket en can alcı, en pütürlü konuşmaları, seslenişleri bile belli bir izaha sokar.
Bir gün elime bir fırsat çıkarsa, adlarına “kader mahkûmları” denen ve büyük sessizliğin büyük taraftarları olan bir ömür boyu hapis cezası almış insanlar ile tek tek görüşmek isterim. Çıkacak sonuçların, insanı insanlığa taşıyacak kadar ürpertici ve insanlık adına gerekli bir formül kadar değerli olacağına inanıyorum.
Konuşma veya tartışma olmadan insanın ne duruşu, ne yol alışı ne de kararlılığı anlaşılır. Ve insan olan insana tartışmasını yönetmesi, kendini anlatması için yüzlerce kelime, onun emrine sunulmuştur.
Kararlı oluşumuzu, taraf oluşumuzu, gerekli uyarıyı yapışımızı anlatacak bir sürü söz vardır. İlla ki kabalaşmak, saldırıda bulunmak, küfür ve argo kullanmak gerekli değildir. Bunlar, bu tür seslenişler en güzel dostlukları, komşulukları, en değerli ilişkileri yer ve bitirir. Bir sürü bitişe tanıklık da ettim.
İlla ki başrol oyuncusu olacaksak, alfa liderliğimizi kanıtlayacaksak en güzel seslenişlerden birisi; “TAMAM O ZAMAN” seslenişin tonu, inanmışlığı belirler her şeyi; yeter ki sözcükleri nezaketten, saygınlıktan koparmayalım; tamam o zaman…
Güven Serin
2 yorum:
Yok, ben öyle kolayca''Tamam o zaman!'' diyenlerden değilim. Bunun olabilmesi için benim de muhatabımın da gerçekten ikna edici nedenleri olmalı. Dostluk adına, barışçıl görünmek adına kolayca böyle diyenler hem kendi doğrularına ihanet etmiş hem de karşısındaki kişinin benlik şişmesi hallerine hizmet etmiş olurlar.
Merhaba İsmet. Güzel bir bakış açısı:)) Sağlam dostluklar,sağlam sarılışlarla başlar...
Yorum Gönder