Kamera; Tamer Bey Yeniköy Yakınları
Yunus'un el emeği, göznuru bahçesindeyiz.
Yunus'un arkadaşı; korkuluk Kamil
Kamil tuhaf birisi; gözlerimin içine bak Kamil,
dedim; ama Kamil bir türlü gözlerime
bakamadım. Ben, kızdım, ulen Kamil,
fotoğraf çekiyoruz, gözlerimin içine bak lütfen!
Dediysem de Kamil gülümsedi; gözlerim mi
var be adam, gözlerine bakayım, demez mi! :))
Kamera; Yunus
Kamili Tamer Kaptan da sevdi. Sanırım,
Korkuluk Kamil de bizi sevdi.Elimi uzattım,
kolumu zor aldım arkadaş. :))
Kamil'e ve Yunus'a kolay gelsin, deyip
yolumuza devam ettik.
Kamera; Güven Uçmakdere Yakınları-Tekirdağ
Deniz e Balıkçı
Deniz dinginliğin tadını çıkarmakla meşgul.
Balıkça da akşam yiyeceğini.
Deniz maviliğe bürünmüş. Balıkçı ise,
mavi ümitlere.
Deniz, şevkatli bir sevgili gibi! Balıkçı,
sabırlı bir derviş gibi...
Kamera; Güven Gaziköy-Tekirdağ
Daha önce yaşamış, bu diyarlarda yanık
türküler söylemiş, bu diyarları bizden fazla
sevmiş Rumlardan kalma bir çeşme.
Şimdi, çeşme başında su dolduran ince belli,
nokta benli, güzel bakışlı kızlar yok.
Çeşme hüzünlü...
Çeşmenin mermer kaidesine şöyle bir yazı
kazımışlar;
Allahın Adına
Bu çeşme, ben Allahın kulu
Georgios Tzefr tarafından kendi paramla
tekrar yaptırdım. Sene 1817
Ve ben; bu çeşmenin tarih kokan,
sevgi kokan, yaşam kokan
hüznü içinde hüzünlere
karışan ben...
Kamera; Güven Güzelköy-Şarköy-Tekirdağ
Ağaçlar arasında, taş evlerin denize bakışına
kendi bakışlarım ile karşılık verdim. Bugün ile
geçmiş arasında bu diyarlarda yaşamış
soluduğu hava, baktığı deniz ve gök
maviliğinde mutlu olmuş, acılar ile
olgunlaşmış insanlara, bir selam
söyledim; fısıltı ile; sessice...
Kamera; Güven
Ormanlı Köyü Yakınları-Tekirdağ
İlyaz Bey ile Ekrem Bey, İlyaz Bey'in fidan
bahçesi için su projesi hakkında konuşuyorlar.
Kamera; Güven Ay Doğuyor
Gün, gece ile buluşurken ay doğmaya başladı.
Dolunay, muhteşem bir kadın gibi gülümsedi;
tepelerin ardındaki denizin üstünden.
Ay doğuyor; tüm ölümlerin, tüm kargaşanın
doğduğu gibi; ay da doğuyor; ümitler, düşler
ve insanı insan yapan gülümsemeler, sevgiler
için; AY DOĞUYOR...
VİRA BİSMİLLAH
AKP’nin 10. Yıl kutlamaları yapılıyor. Başbakan da kutlamaların başlaması nedeniyle bir konuşma yaptı. Başbakan konuşmasına;
“Biz yola çıkarken ‘Vira Bismillah’ diyerek açıldık denizlere. Bu yollar, bu sular tehlikelidir geri dönün, çıkmayın diyenler oldu. Biz korkmadık. Daha o zaman; ilk başlarda söyledik; ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedik.’ Kibirli olmayacağız dedik. Bize inananlara, güvenenlere ve en son seçimde % 50 oy veren halkımıza teşekkür ediyoruz.”
Eğer ki başarı sayılarla, sayıların en fazlasını almak olarak da başarı kabul ediliyorsa AKP’nin aldığı oylar ve iktidarda kaldığı süreler başarıdır. Kutlanmaya değer… Ama başarıyı birçok etmeni de içine alarak incelemek gerekirse; toplumun sosyal gelişmelerini, eğitimini, şehirciliği, mimariyi, sanatı, felsefeyi, bilimsel gelişmeleri de içine koyacak olursak ve bir de aksayan adaleti de düşünecek olursak; başarmak istenenlerin aksadığı, geciktiği de bir gerçektir.
Biz de başbakan Recep Tayip Erdoğan ve arkadaşları gibi “Vira Bismillah” deyip şehrimizin köylerine, beldelerine gezintiye çıktık. Gün, güneşin aydınlığı içinde; otlar; özellikle güneye bakan otlar; güneşin sararmışlığı içindeydiler. Ganos Tepeleri her zaman ki gibi yine büyüleyiciydi. Buralarda tarif edilen güzelliklerin dışında başka güzellikler de var. Belki de bir ömür geçse, tarifini edemeyeceğimiz, formülünü tam bulamayacağımız muhteşem ve gizli-gizemli güzellikler…
Yolumuzun üzerindeki yerleşim yeri Mermer Köyü! Artık köy demek bile mülkün değil. Birkaç hane; belki de hayatlarının en tenha zamanlarını yaşıyorlar. Modern sanılan kentlere göç eden, göç etmek için özendirilen gençler; göçmen kuşlar gibi çoktan gitmişler. Mermer Köyünün çıkışında Yunus’a da uğradık. Yunusun dere kıyısındaki kulübesi ve bahçesi; Yunus’un emeği, meşguliyeti ile yan yana duruyorlar. Doğal domatesler, mısırlar; Yunus için toprağın doğurganlığının, toprağın insana sunduğu en güzel ödülün, en büyük anlamını taşıyor.
Yolumuz uzun; Yunus’a “kolay gele” deyip, beş arkadaş; Ekrem Beyin şoförlüğünde yola devam ettik. İkinci geçiş yerimiz Yeniköy oldu. Burası da terkedilmişliğin viran görüntülerini taşıyor. Direnen 5–10 hane olsa da, bu kadar eski köylerin; özellikle doğanın içinde, doğanın büyüleyici güzelliklerinin çok yakınında olan bu eski köylerin eriyip gitmesi; sadece köy yaşantısının kente akması olsa; kültür değişimi, sosyal tercihler olarak yapılsa; gam yemezdim. Buraları eski Rum Köyleri. Zamanın, özenerek yapıldığı köyler. Buralarda mutlu insanlar yaşamış. Hayalleri, umutları, şarkıları, inançları, şarapları, pekmezleri, zeytinleri, peynirleri, sütleri olan insanlar…
Yeniköy, Yamaç Paraşütü yapılan tepelere yakın olması nedeniyle gün içinde hareket yaşıyor. Burada iyileştirme ve bir takım geri dönüşler olsa; iç turizme dayalı güzel olanaklar yakalana bilinir.
Yeniköy’den hiç durmadan Uçmakdere köyüne geldik. Tepelerin kuşattığı, tabiatın içine gizlediği; etrafı kaleler ile çevrili bir yer gibi. Yaşlı çınar ağaçları, taşı, ahşabı, toprağı ve kekik, ıhlamur kokuları ile sizi karşılayan Uçmakdere Köyü de boşalan, terk edilen, kentli olmaya özendirilen köylerimizden birisi. İpek böcekçiliği, bağcılık ve tütün köylünün elinden alınınca; birer açık hava müzesi gibi olan bu köyümüz de sessizliğe gömülen; önlemler alınıp özendirici çözümler üretilmese, yakın bir gelecekte köy olmaktan çıkıp, mezra olacak köylerimizden. Zaten geçtiğimiz her köyün okulu kapatılmış. Sağlık Ocakları kapalı! Görüntü, duyguları olan insanları hüzün yağmurları ile ıslatmaya yetiyor.
Yeniköy, Uçmakdere Köyü, Gazi Köyü; köylerin, kentli olanlara üretim yapması, doğal güzellikler içinde doğal yaşam süren insanların tanıtılması, unutturulmaması adına; acilen alınacak önlemlerle yaşatabilinir.
Uçmakdere Köyünün hemen girişinde yaşlı, heybetli Çınar ağacının hemen arkasında, Rumlardan kalma 140 yıllık çeşme; turizme kazandırılmayı bekliyor. Her tarafı talan eden hazine avcıları, buralarını da yok etmeden; tarihine, doğasına, insanına önem veren yöneticilere acilen duyuruyorum.
Gazi Köyünün durumu ise tam bir trajikomik bir tiyatro oyununa dönüşmüş. Kısa süreliğine uğradığımız Gazi Köyünde muhtar; Ercan Gürbüz, Aza; Ali Gürbüz ile sohbet ettik. Bir “ah” söyledik; bin “ah” işittik.
Gazi Köyü, denizin kenarında, güneşin ve zeytin ağaçlarının, üzüm bağlarının kokusunun deniz ile buluştuğu bir yerde. Arkadaki tepelere yaslanan evler; çaresizliğin türküsünü söylüyor. Muhtar, Ercan Gürbüz’ün anlattığı gerçek; hüzünlü bir gülümseme yaşamamı sağladı. Köylerinde bulunan tarihi çeşmenin, turizme kazandırılması gerektiğini konuşurken; Muhtar Ercan Gürbüz ile Aza Ali Gürbüz acı acı gülümsediler.
Köyleri 1990’lı yıllarda SİT alanı olarak kabul edilmiş. O gün, bu gün; köyümüzde bir tek çivi çakamıyoruz, diye dert yanan Muhtar ve Aza Ali Gürbüzü dinleyince şaşırdım. SİT alanı olarak kabul ettikleri yer için hiçbir çalışma olmadığı gibi, insanlar kendilerine ait mülklerinde herhangi bir değişim de yapmakta zorlanıyorlar.
Doğal olarak, köyde yaşamayı kabul edecek veya kalan gençlere yeni bir ev yapılmak istense; BURASI SİT ALANIDIR; ev yapamazsınız kanunu, kuralı karşı geliyor. Peki, köylü ne yapacak? SİT alanını diğer köylüler gibi terk edecek; sessizce; kentli olacak…
Gönüllü kurulmayan kentlerimizin hali ortadayken, zorla göç etmiş, hâla aklı ve gönlü toprağında, dağında, taşında olan insanlar kentlere ne kadar fayda sağlayabilir? Kentlere ne kadar uyum gösterebilir? Sanırım, Vira Bismillah diye yola çıkan ve hızla büyüyen iktidarımızın bu konularda yaptığı araştırmalar, alacağı çözümler de vardır.
Sayın Valimiz, şehrimin sayın ve soylu işadamları; Yeniköy, Uçmakdere Köyü, Gazioğlu Köyü acilen ilgi, alaka, samimi çözümler bekliyor; belki de sizi de mutlu edecek çözümler buradadır…
GÜVEN SERİN
4 yorum:
In Croatia, many homes remain empty, abandoned villages and places. Young people are leaving the city for a better life, a house remains empty, just some old man sitting by the door with sad eyes
I feel the most empty houses. Ruzmarin. Empty houses, looks sad, sad feeling in my heart makes. Ruzmarinka, thank you.
Oralar ne güzeldir... İki yıl önce tam oraları değil de kuzey Ege kıyılarını gezmiştim ve büyülenmiştim..
Tabiatın ruhu,hâla terketmediyse o diyarlar kendi güzelliğini, gizemini koruyorlar. Sanırım tabiat insanoğlunun doymazlığını önceden hesapladı ki,dağları, vadileri, ulaşılmazlığı güçleştirdi. Bize,biz mutlu olmak için tabiata adanmış insanlara harika oyun bahçeleri verdi; dağları, tepeleri, yaylaları, vadileri, mağraları, zirveleri, kanyonları ile...
Yorum Gönder