BÖYLE
BUYURDU ZERDÜŞT
( Beni
Öldürmeyen Acı Güçlendirir! )
Ve Zerdüşt, dağlardan aşağıya inmeye karar verdi.
Yani Alman filozof Friedrich Nietzsche: bir deha, üstün insanın peşinde koşan
üstün insan…
Niçe tedavi amacıyla gitmiş olduğu
İsviçre’nin Sils Maria ve Luzern bölgelerine âşık oldu. Tabiatın sınırları
zorlayan senfonisi buradaydı. Bir değil iki aşkın doğuşu da orada olacaktı!
Niçe, doğanın desenleri, renkleri, sesleri ve
kokularıyla büyülenmişti. Rus asıllı genç kız, yazar, öykücü, psikanalistti Lou
Salome de onu büyüleyen, âşık olduğu ikinci ve son aşkıdır.
Saatlerce yürüyor, sohbet ediyor, her konuda konuşuyorlardı.
Genç kadın Niçe’nin fikirlerini çok beğeniyor, birliktelikleri İsviçre’nin,
Sils Maria’nın doğasına uygun, yakışır bir ahenk içindeydi. Bu aşktan,
samimiyetten cesaret alan Niçe,Lou Salome’ye ikinci kez evlilik teklif
etti.İkincisinde de reddedildi.
Bir dehanın reddedilmesi, yeraltında yüzlerce
birikmiş enerjinin birden yeryüzüne çıkması gibidir. Çok değerli, çok büyük ve
anlamlı acıları da beraberinde getirir. Zaten, zaten üstün insan felsefesini taşıyan,
yücelten ve anlatan Niçe için yaşamının en büyük sınavı başlamış oldu. Ya
intihan edecek, ya da yoluna devam edecekti…
Acı karşısında aradığı şey, hayatın anlamını bulmaktı.
Bunun yanı sıra, acı çekmenin kendisinin mutluluğun anahtarı olduğunu görmeye başladı.
Acının mutluluk için bir fırsat olduğunu düşünmeye başladı. Ve o büyük eseri ;
“ Böyle Buyurdu Zerdüşt “ için kalemi eline adı ve yazmaya başladı.
Yarattığı eser, yıllar boyunca sanatçıları,
filozofları etkileyecek, ancak dehaların yaratacağı türden bir eserdi. O artık,
sonsuz dönüşün yaşayan bir kanıtıydı…
Sağlığı giderek kötüleşse de o artık
Avrupa’nın birçok şehrini gezmeye başlamıştı. Dönüşüyordu; sonsuzun içinde
insanın durduğu sürece, hiçbir zaman vazgeçemeyeceği bir eserin ruhunu ve
bedenini inşa ediyordu.
İyinin ve Kötünün Ötesinde ki eserinde
geleneklere karşı çıkıyor, dimdik savunduğu fikirlerin arkasında, önünde
duruyor ve yürüyordu.
En büyük eserim dediği kitabı yayınlatacak
yayın evi bulamadığı için 1886 yılında kendi imkânlarıyla yayınlattı. Yazdığı
kitabın karşısında kendi bile dehşete düşmüştü. Eleştirmenler ise; “ Bu kitap
dinamit kadar tehlikelidir.” Diyerek adeta kaçıyorlardı.
Niçe, İyinin ve Kötünün Ötesinde kitabıyla
bir yerde Hristiyanlığa da savaş açmıştı. Ona göre farklı güdülere sahibiz.
Cinsellik güdüsü, saldırganlık güdüsü, baskın olmak güdüsü! Hristiyanlık ise bu
güdülerin Tanrıya karşı bir hakaret olduğunu söylüyordu. Filozof ise kendini
bastır fikrinden nefret ediyordu. Bu şekilde insan kendini temizleyemezdi…
Hristiyanlığı köylü ahlakı olarak görüyordu.
Nisan 1888’de Turin’a İtalya’ya taşındı. En verimli
olduğu zamanlardaydı. Yılda dört kitap yazdı. Dehası, adeta fışkırıyordu…
Dehanın deliliği de 1888 yılının sonunda başladı.
Megalomani’ye dönüşen bir durum söz konusuydu. Ve bir süre sonra akıl
hastanesine kapatıldı. Bir deha, bir daha ölümüne kadar ( 10 Yıl ) hiçbir şey yazmadı.
Zihni kayıp gitmişti gitmesine ama eserleri için hayat yeni başlıyordu.
1897’de akıl hastası teşhisi konan Niçe’yi
kız kardeşi Elisabeth ölene kadar kendi evine taşımış ve orada bakmıştır.
Öldükten sonra o evi, Niçe’ye adanmış bir tapınağa çevirmiştir.
Niçe aklını kaçırmadan önce yazdığı birkaç
satırdan birisi; “ Boşluğa yeterince uzun bakarsanız, boşluk da size
bakacaktır…”
Dehaların kaderi de budur; öldükten sonra
eserleriyle yaşamaya başlarlar. Üstün insan; belki de boşluğu doldurmak isteyen,
üstün bir ruha, cesarete, erdeme, iradeye dönüşmüş olandır…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder