İNDİM
ŞARKÖY YOLUNA
Ne zaman yola koyulsak, kıvrıla kıvrıla giden yolların o tepeden diğer tepeye oyun oynayan ışık ve gölgeleriyle birlikte Uçmakdere ve Gaziköy’ü geçer geçmez Ege iklimine teslim olurum…
Şarköy diyarlarına gidenler buranın rüzgârının da, güneşinin de ürünlerin de bol olduğunu bilir ve görürler. Uçmakdere’nin vadisi zeytinliklerle dolu olsa da şarkıdaki gibi en güzel zeytinler Şarköy yoluna ve tepelerine yakışır. Edebi dünya ile şarkılar el eledir. Tıpkı ışığın, rüzgârın, bulutların, tepelerin, suların birlikte rüya benzeri dansları gibidirler…
Yaz günleri yerine sonbahar günlerini bırakmaya hazırlanırken yine Şarköy yollarındayız… Minibüsün küçük camları açık ve içeriye; Ganosların tepelerinden, vadilerinden ve yamaçlarından uçuşan türküler, baharat kokuları ve her an değişen yansımalar doluyor.
Yakın zamanda ısrarla; “ Şarköy’ü, yenilikleri bir daha gör diyen Lokman Bey’i dinleyerek çıkmış olduğumuz yolun yolcusu olduk.”
Tekirdağ, sanayi kasabalarıyla ne kadar övünür bilemem ama Şarköy gibi eşsiz rüzgârı, insanlık mirası sayılan ürünleri ( Üzüm, zeytin, kiraz, incir, şarap ve turizmi ) olan bir yerimizle çok fazla övünüyorum.
Zamanı geriye alsaydık eğer 2000 yıl önce ve daha ötelere; şairlerin şiirlerinde, mitlerin muhteşem hikâyelerinde de bulacaktık; sıra sıra zeytinlikleri olan Şarköy’ü.
Bir yerin sadece üzüm ve zeytini bile varsa; medeniyetleri dönüşüme zorlayan yenilik reformları başlamış demektir. İyi beslenen, efkâr ve stres dağıtan bu yerler; iç turizm olduğu kadar dış turizm için de çok değerlidir. Minibüsün yan koltuklarında oturan bir aile otuz yıldan bu yana Hollanda’dan Şarköy’e iki aylığına tatile, dinlenmeye geliyorlarmış. Kim bilir bu aile gibi kaç bin aile; bu toprakların bereketli, huzur verici dünyasında dinleniyorlardı…
Şarköy’ün merkezine geldiğimizde özlemiş olduğum çınarlı caddenin bu sefer değiştiğini, Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi tarafından, onların kendi ifadelerine göre; “ Avrupa standartlarında bir yol” yapılmış. Yolun araç trafiğine kapatılması, ışıklandırılması, taş işçiliği esnafların yüzlerine, orada dolaşan insanların iç huzuruna yansımış yansımasına ama bir sorun var!
Nedir bu sorun? Yağmur biraz fazla yağınca, suyun akacağı yollar çok küçük, ızgaralar yetersiz olduğu için işyerleri için su basma tehlikesi çok büyük! Büyük emeklerin olduğu ve ne yapsak yetmez olacak Şarköy için Atatürk Caddesi, ne olur bir süre sonra kâbusa dönmesin? Daha birkaç ay önce açılışı yapılan harika denecek kadar gösterişli olan caddenin, yağmurda akacak sularının sorunu ACİLEN çözülmelidir. Yoksa yine derede boğulma, yapılan büyük emekleri gölgede bırakma durumu çıkacak…
Şarköy’ün Mavi Bayraklı plajları çoğalmaya başladı. Sahil şeridi herhangi turistlik şehrimizden, kasabamızdan farklı yoktur. Parkları, bahçeleriyle birlikte Şarköy Belediyesi’nin vermiş olduğu hizmetlerin devamlılığı göz doldurmaya ve buraya tatile, dinlenmeye gelenleri daha uzun süreliğine mutlu etmeye başlamış.
Atatürk Caddesi yürüyüş yolculuğumuzda en çok imrendiğim şey; bölgenin üreticilerinin neredeyse beş on metrede bir ürettiklerini sergilemeleri; satmalarıdır. Üzümler, incirler, armutlar, zeytinyağları; masalımsı bir görüntü içinde, belki de beş on yıl sonra bu üreticilerin bu ürünlerini göremeyeceğimiz zamanlara doğru ilerliyoruz.
Ziraat işiyle uğraşanların hızla yaşlanması; zeytin, üzüm, bağ ve bahçe diyarlarında da içimin bir yanının kararmasına neden oluyor; dostlarım…
Bir gün boyunca Şarköy ilçemizi gezdik. Doymadığım bellidir ve söylemek isterim. Atatürk Caddesi, Sevgi Yolu, insanların birbirlerine sokulup güz sohbetleri anlattıkları çınar ağaçlarıyla süslü çay bahçeleri; tam manasıyla insanın kıpırtısını, zaman içindeki değerli yolculuğunu anlatıyordu.
Henüz vakit varken; İlla Londra, Paris’e gideceğim veya gidemedim diye üzülmeyin! Şarköy’e, Malkara’ya, Marmaraereğlisi’ne gidip, yörelerimizin öne çıkan insan yapılarını, insan üretimlerini ve oralardaki güneşin, rüzgârın neşelerini de henüz vakit varken; gezin ve görün…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder