6 Haziran 2015 Cumartesi

7.SENFONİ ve ÇANAKKALE AĞIDI


Kamera, Güven   Tekirdağ 

7.SENFONİ ve ÇANAKKALE AĞIDI

 7. Senfoni Dimitri Şostakoviç’in savaş zamanı, 1942 de bestelediği bir eser. Çanakkale Ağıdı ise bu zamana ait. Hasan Esen tarafından bestelendi.

  İki bestecinin de müziğe olan düşkünlükleri bir ömre adanmışlık içinde. Biri dahi olarak bilinen Dimitri Şostakoviç. İkinci Dünya Savaşı Leningrad Kuşatmasını sıcağı sıcağına yaşamış… Hissiyatı tamamıyla savaşın her türlü gösterisi içinde; ölümler, yaralanmalar, bombalamalar, hastalıklar ve iniltiler içerisinde olgunlaşmış.

 Hasan Esen ise Çanakkale Ağıdını savaştan 100 yıl sonra hissetmeye çalışmış. Bu çalışmayı kaleme almadan günler öncesi heyecanlanmaya başladım. İki besteci; iki sanatçı, öyle bir makalede anlatılacak insanlar değil elbet…

 Tekirdağ Kültür Merkezinde, şehrimizin Sanat Müziği Korosu insanın içini hoş eden, insandan insana süzülen bir konser verdi. Nevzat Avcı’nın yönetiminde besteci Hasan Esen’in de konuk olarak kemanıyla, besteleriyle katıldığı konsere ilgi de epey fazlaydı.

 Hasan Esen’in iki bestesi okundu. Birisi Çanakkale Ağıdı isimli şarkının sözleri;

Ben ona hep can kuzu derdim
Kınaladım cepheye gönderdim
Çanakkele, gözkulak ol yavruma!
Çanakkale, gözkulak ol yavruma!

 Diye devam eden bir ağıt. Elbette ağıttan bekleneni de yaptı; birçok sanatçıyı, dinleyiciyi ağlattı. Çanakkele Savaşından yüz yıl geçmesine rağmen…

 Düşünmeden edemiyorum; halen ağıtlara ihtiyacımız var mı diye? Bu zamanda bile kurtarılmayı bekleyen çocuklar yetiştirme eğiliminde, görkeminde kurbanlık kuzu algısıyla yetiştirilecek çocuklarımızın insana, insanlığa süzülecek kimliklerinde bir yara, bir şeyler eksik kalacak mı diye, telaş ettim…

 7. Senfoni ise savaşın en puslu zamanlarında bestelendi. Leningrad Şehrinde yaşanan kuşatmayla birlikte 882 gün içerisinde 1,5 milyon insanın öldüğü, her tarafın ölüm koktuğu zamanda yazıldı bu eser.

 Bir dahi olarak bilinen Şostakoviç ne anlatıyor bu eserinde?

  Besteci eserini dört bölümden oluşturmuş. Sırasıyla birinci bölüme;

Halkın mutlu yaşamını, kendilerine ve geleceklerine güveni anlatıyor.
İkinci bölümü; güzel ve mutlu olayları bir araya getiriyor. Üçüncü bölümü; yaşam sevinci ve doğaya karşı duyulan hayranlık anlatılıyor. Dördüncü bölüm; muzaffer bir temaya dönüşür; mutluluk en üst safhaya ulaşır; puslu günlerin biteceğine, barışın geleceğine dair…

 7. Senfoni oluk oluk ölümün olduğu Leningrad şehrinde savaşın gölgesi altında halka dinletilir. Her gün ölümü, korkunç sesleri çıkartan bombaları gören halkın morale ihtiyacı vardır. Ölen ölmüş, kaçan kaçmış; kalanların bu besteyi hak ettiğine inanır besteci. Bütün zorluklara, korkulara, bombalanma riskine karşı beste seslendirilir. Halk, ayağa kalkarak tam bir saat alkışlar 7. Senfoniyi…

 Hasan Esen bugüne kadar 750 esere can vermiş. Bir ömrü müziğe adamış. Şimdi TRT sanatçısı… Niçin bir ağıda ihtiyaç duyar besteci? Yaşanan o trajediyi unutturmamak için mi? Bu topraklarda yeterince ağıt yazılmadı diye mi? Yazılacaksa, evrensel acıyı, algıya, sanata dönüştürecekse bir ömrün yetmeyeceğini de görmeli insan…

 Sanıyorum, siyasetçinin yaptığı şeyi; kolaya kaçarak, halkımızın en üst duyarlılığı olan konulara el atıyorlar. Bu bir seçim, bir tercih kendi zamanına… Siyasetçi de, sanatçı da başarılı olabilir. Ama diğer zamanlara, diğer uluslara aka bilir mi; yaşananları insanca, şefkatli ve sanatsal tınılarla anlatmak adına…

 Leningrad Kuşatmasının ağıdı 7.Senfoni; mutluluğa, doğaya, güvene dayalıyken, Çanakkele Ağıdı, güvensizliğe, yürek parçalayan çığlıklara yaslanıyor.

  7. Senfoni kendi sınırlarını çoktan aşıp bütün insanlığın bestesi, mutluluğu, muzaffer başarısı olurken, Çanakkele Ağıdı sadece bizim ülkemiz içinde ve bir bölüm insanın türküsü oluyor; bütün fark burada ve bunu görebilme uzaklığına erişmiş sanatçı dehasında gizli olmalı…


 Güven Serin 






Hiç yorum yok: