Kamera, Güven Tekirdağ
7.SENFONİ ve ÇANAKKALE AĞIDI
7. Senfoni Dimitri
Şostakoviç’in savaş zamanı, 1942 de bestelediği bir eser. Çanakkale Ağıdı ise
bu zamana ait. Hasan Esen tarafından bestelendi.
İki bestecinin de
müziğe olan düşkünlükleri bir ömre adanmışlık içinde. Biri dahi olarak bilinen
Dimitri Şostakoviç. İkinci Dünya Savaşı Leningrad Kuşatmasını sıcağı sıcağına
yaşamış… Hissiyatı tamamıyla savaşın her türlü gösterisi içinde; ölümler,
yaralanmalar, bombalamalar, hastalıklar ve iniltiler içerisinde olgunlaşmış.
Hasan Esen ise
Çanakkale Ağıdını savaştan 100 yıl sonra hissetmeye çalışmış. Bu çalışmayı
kaleme almadan günler öncesi heyecanlanmaya başladım. İki besteci; iki sanatçı,
öyle bir makalede anlatılacak insanlar değil elbet…
Tekirdağ Kültür
Merkezinde, şehrimizin Sanat Müziği Korosu insanın içini hoş eden, insandan
insana süzülen bir konser verdi. Nevzat Avcı’nın yönetiminde besteci Hasan
Esen’in de konuk olarak kemanıyla, besteleriyle katıldığı konsere ilgi de epey
fazlaydı.
Hasan Esen’in iki
bestesi okundu. Birisi Çanakkale Ağıdı isimli şarkının sözleri;
Ben ona hep can kuzu derdim
Kınaladım cepheye gönderdim
Çanakkele, gözkulak ol yavruma!
Çanakkale, gözkulak ol yavruma!
Diye devam eden bir
ağıt. Elbette ağıttan bekleneni de yaptı; birçok sanatçıyı, dinleyiciyi
ağlattı. Çanakkele Savaşından yüz yıl geçmesine rağmen…
Düşünmeden
edemiyorum; halen ağıtlara ihtiyacımız var mı diye? Bu zamanda bile
kurtarılmayı bekleyen çocuklar yetiştirme eğiliminde, görkeminde kurbanlık kuzu
algısıyla yetiştirilecek çocuklarımızın insana, insanlığa süzülecek
kimliklerinde bir yara, bir şeyler eksik kalacak mı diye, telaş ettim…
7. Senfoni ise
savaşın en puslu zamanlarında bestelendi. Leningrad Şehrinde yaşanan kuşatmayla
birlikte 882 gün içerisinde 1,5 milyon insanın öldüğü, her tarafın ölüm koktuğu
zamanda yazıldı bu eser.
Bir dahi olarak
bilinen Şostakoviç ne anlatıyor bu eserinde?
Besteci eserini dört
bölümden oluşturmuş. Sırasıyla birinci bölüme;
Halkın mutlu yaşamını, kendilerine ve geleceklerine güveni
anlatıyor.
İkinci bölümü; güzel ve mutlu olayları bir araya getiriyor.
Üçüncü bölümü; yaşam sevinci ve doğaya karşı duyulan hayranlık anlatılıyor.
Dördüncü bölüm; muzaffer bir temaya dönüşür; mutluluk en üst safhaya ulaşır;
puslu günlerin biteceğine, barışın geleceğine dair…
7. Senfoni oluk oluk
ölümün olduğu Leningrad şehrinde savaşın gölgesi altında halka dinletilir. Her
gün ölümü, korkunç sesleri çıkartan bombaları gören halkın morale ihtiyacı vardır.
Ölen ölmüş, kaçan kaçmış; kalanların bu besteyi hak ettiğine inanır besteci.
Bütün zorluklara, korkulara, bombalanma riskine karşı beste seslendirilir.
Halk, ayağa kalkarak tam bir saat alkışlar 7. Senfoniyi…
Hasan Esen bugüne
kadar 750 esere can vermiş. Bir ömrü müziğe adamış. Şimdi TRT sanatçısı… Niçin
bir ağıda ihtiyaç duyar besteci? Yaşanan o trajediyi unutturmamak için mi? Bu
topraklarda yeterince ağıt yazılmadı diye mi? Yazılacaksa, evrensel acıyı,
algıya, sanata dönüştürecekse bir ömrün yetmeyeceğini de görmeli insan…
Sanıyorum,
siyasetçinin yaptığı şeyi; kolaya kaçarak, halkımızın en üst duyarlılığı olan
konulara el atıyorlar. Bu bir seçim, bir tercih kendi zamanına… Siyasetçi de,
sanatçı da başarılı olabilir. Ama diğer zamanlara, diğer uluslara aka bilir mi;
yaşananları insanca, şefkatli ve sanatsal tınılarla anlatmak adına…
Leningrad
Kuşatmasının ağıdı 7.Senfoni; mutluluğa, doğaya, güvene dayalıyken, Çanakkele
Ağıdı, güvensizliğe, yürek parçalayan çığlıklara yaslanıyor.
7. Senfoni kendi
sınırlarını çoktan aşıp bütün insanlığın bestesi, mutluluğu, muzaffer başarısı
olurken, Çanakkele Ağıdı sadece bizim ülkemiz içinde ve bir bölüm insanın
türküsü oluyor; bütün fark burada ve bunu görebilme uzaklığına erişmiş sanatçı
dehasında gizli olmalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder