13 Eylül 2010 Pazartesi

UZAĞI GÖRMEK

Kamera; Güven   - Tekirdağ
Hava ağır mı ağır olabilir! Düşlediğiniz
büyük gemi çoktan uzaklaşmış, ufkun bititği
yerde kaybolmuş da olabilir! Biliniz ki,
ümitlerini yitirmemiş ve hâla atan bir kalbi,
sorgulayan bir beyni olan insan; yakınındaki
en küçük kayık ve yeklenlinin de kıymetini
iyi bilir...
Siz, kalbiniz, aklınız ile sevmeye devam
ederken, ruhunuz ile de sevmenin
keyfini yaşayınız...

UZAĞI GÖRMEK



Gökte ilerleyen bulutlar gibi ilerliyor ülke gündemimiz. Toz-toprak ve molozlar birbirlerine karışıyor. Ülke insanı kendini korumak için şaşkın bir şekilde seyreylemeye çalışıyor tozdan-dumandan görünmeyen dışarısını…

Siyasi meseleler o kadar çok hızlı değişiyor ki, siyasi bir yazı hazırlasanız ve onu iki gün sonra yayına verseniz; gündem dışı kalacak…

Bu ülke insanı ne çektiyse sığ politikacıların uzağı görememelerinden dolayı çekti! Her gelen, gidenin yaptığını yıkıp, “benim yaptığım en iyisidir.” deyip, biraz daha borçlandırdılar merhamet etmedikleri milletlerini. Merak ediyorum ben; bizim ithalatımız, ihracatımızdan geriye ne zaman düşecek? Bizim, ihracatımız ne zaman fazlalık verecek?

Varsa yoksa tüketim! Eşyaları, gıdaları, topraklarımızı, sularımızı tükettiğimiz gibi ömürlerimizi, sanatçılarımızı, sanatımızı, folklorumuzu, ilim adamlarımızı tüketiyoruz. Sanki tüketmek; bu topraklara verilen lanetli bir görev! Ve şimdi, oylarımızı, sanatımızı, batılılaşma sevdamızı da tüketiyoruz…

Nedense geçmişine önem veren hükümetimiz söz konusu Cumhuriyet Dönemi olunca doğru dürüst takdir etmek yerine; “ Bizim döneminizde yapılan yatırımlar Cumhuriyet Döneminden bu güne kadar olan yatırımlardan daha fazla! İnönü şöyle, diğer böyle…” diye söylenceler o dönemin irdelemek, özeleştirmek yerine, CHP’yi yıpratmak adına siyasi manevra olarak kullanılıyor. Ne hazindir ki, bizi bugün biz yapan, beğenmediğimiz Cumhuriyetin kurucularıdır. Eksikleri, hataları, yaptıkları ile asla karşılaştırılamaz… Asla… Ama bugün bizi iyiye, doğruya, ilime, sanata yaklaştıkça tarihimizi de inceler, irdeler, eleştiririz… Bir tek şartla; o günkü ruhu, havayı da anlayarak…

Yakın tarihimizin uzağı gören en önemli liderlerinden birisidir Mustafa Kemal. Kim ne derse desin, bu ülke için Allahın bir lütfüdür! Elbette Türkiye kimliğine, laikliğe, Cumhuriyete, Halkına, Folkloruna yabancı kalmış olanlar için ise; kötü bir hadisedir Mustafa Kemal ve arkadaşlarının başarıları…

Söz konusu “uzağı görmek” olunca Mustafa Kemal’i anmamak, hatırlamamak ahmaklıktır! O zaman, tarihe harika bir belge olarak düşmüş, kayıt edilmiş hadiseleri tarihin içinden çekip alalım!

Fransa Başkanı Laval Hakkında

“Başkonsolos görevini yürütürken Paris’ten Ankara’ya gelmiştir. Atatürk, bir akşam yemeğinde Çankaya’da bulunmalarını istemiştir.


-(…) Firuz: çingene herif ne yapıyor?


Elini ovuşturarak: Kim efendim? … Dedim. Atatürk Fransa Başbakanını kastediyordu. Atatürk devam etti;


— Arkadaşlar, dikkat edin, bu meymenetsiz suratlı adam, müttefiklerine ihanet etti. Günün birinde memleketine de ihanet edecek ve bu ihanetin bedelini boynu ile ödeyecektir! Nitekim Laval, bu sohbetimizden on sene sonra vatana ihanetten divan-ı harbin kararıyla asılmıştır! ...

Atatürk’ün müttefiklere ihanetinden maksadı, İtalyanların, Habeşistan’ı istilası esnasında, Laval’in müttefiklerden ayrılarak Mussolini’yi tutmuş olması idi. Bu arada Mussolini’yi bahis konusu ederek;


— Balkon nutuklarıyla bir millete cesaret enjekte edilemez… Bu adam bunu bile bilmiyor. Buraya gelsin, onu iyi bir Bayındırlık Bakanı yapayım. Yoksa müzik kültürü ile kaynaşmış olan İtalyan milleti’nin karakterini değiştiremez! … “

Ne yazık ki tarihe bakmayı, dönmeyi ve tarihi bugün ile sentezlemeyi sevmediğimiz için çok yakın tarihimizin harika ödüllerini, ışıltılarını bugünün karanlığına çakamıyoruz! Ne garip bir şey! Bir şeyi kaybetmeden, yok oluşun kıyısına gelmeden uyanmıyoruz! Ne halkımız, ne de değerli yöneticilerimiz… Sanki hipnotizma olmuş insanlar topluluğu olduk…

Bugün, bazı ahmaklar Atatürk’ün diktatör olduğunu söylüyorlar! Acaba, o zamanın içinde bulunduğu şartları da algılaya biliyorlar mı? O zamanın diktatörleri silindi gitti. Ya Atatürk; bugün dünya savaş tarihinin unutulmazları arasına çoktan girmiştir.

O günün İtalya lideri Mussolini için Atatürk’ün değerlendirmesi;

“Mussolini bir maceraperesttir. Milletini uçuruma sürüklemektedir… Beni Roma’ya davet etti. “Antalya’da görüşelim” cevabını verdim. Bu adam yüzünden çok şımarmış olan, milletine bir ders vermeyi çok isterdim… Mamafih yakında bir küçük millet! Onlara layık oldukları dersi verecektir. Bu sözlerimi kehanettir zannetmeyiniz… Bunlar benim kendi görüşlerimdir. Yalnız sözlerime kat’iyen siyasi bir mana yüklemeyin rica ederim. Biz kendi aramızda konuşuyoruz.”

Değerli okuyucu, ulusal bilinci hisseden her insan kullanacağı oy, kimlere gidiyor ve o oyun hakkını verebilecekler mi diye çok iyi düşünmeli! Artık kısa düşünen, uzağı görmeyen, kavgayı kültürleştiren yöneticileri uğurlama zamanımız geldi de geçiyor. Tarihe biraz baktığımızda uzağı gören Mustafa Kemal, yoktan var ettikleri viran ülkemizin, insanlarını da aydınlığın, özgürlüğün, bilimselliğin yoluna davet etmiştir.

Cumhuriyet Döneminin yoklukları ile var olan, kalkınan, ardı ardına devrimler yapan milletim, güya bugünün korkunç imkânları ile inanılmaz borçlanmalar, kargaşalar, güvensizlikler yaşıyor! Niçin? Uzağı görmek istemeyen, yakın tarihimize bakıp bugüne sentezlemeyen veya bütün bunlardan korkan yöneticilerimiz yüzünden…

Şimdi galibiyetin keyfini çıkarma, henüz susmamışlara “sus” deme zamanı! Ben, böyle demokrasiye bayılırım…
Güven

2 yorum:

Selma Er dedi ki...

sevgili güven,her zamanki duyarlığınızla ne güzel yazmışsınız..anlayana,bu güzel ülkeye sahip çıkana tabii.zaman birlik olma,üretme,sağduyu,mücadele zamanı..sevgiler..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Merhaba Selma Hanım.Öyle görünüyor ki, artık yeteneği olan her insan, yeteneğinin bir kısmını ülkesi için,ulusu için harcamayı bir görev bilmeli,diye düşünürüm! Kimi şarkılarıyla, kimi şiirleriyle,kimi resimleriyle, kimi yetiştirdiği öğrencileriyle,kimi de yazılarıyla ses vermeli.
Evrenin güzel dünyasında umuyorum ki içten ve samimi duygular ile yapılan her iş, bir başka kültüre ışık tutacaktır...