ROMANTİZM UYUMAZ
Gün, birkaç saat önce aydınlamaya başlamış, Tekirdağ esnafı, insanları henüz uyanıyordu. Bacaklarımda yeterli enerjiyi bulamadığım için Çiftlikönü esnafına sabah çorbası için gitmekten vazgeçtim.
Bir U dönüşü yapıp Ertuğrul Mahallesi zengin anıları ve yaşam kıpırtıları içinde atölye yolundayım. Açılan birkaç küçük esnafın ya çalışanı ya sahibi olan bir kadın ve bir erkek; günün hangi saatinde olduklarından bile haberdar olduklarını sanmadığım romantik bir duruş içinde konuşuyorlar.
Kadın dükkânının önüne oturmuş, elinde bir kahve fincanı ara sıra yudumladığı içeceğiyle genelde ona eğilerek konuşan erkeği dinliyor. Aralarında bir motosiklet var. Kadın kaldırım üzerindeki sandalyede, erkek de motosiklete yaslanıp neredeyse kadının dudaklarına değdi değecek bir halde, büyük bir özgüven içinde anlatıyor, kim bilir hangi düşlerin pembe, kırmızı, sarı, uçsuz bucaksız taraflarına dokunuyor!
İster istemez, böyle manzaralar karşısında mutlu oluyor görünsem de Sigmund Freud’un Cinsellik İçgüdüsü ve Ölüm İçgüdüsü hakkında bilgilerimi tazelemek, hatırladıklarımın üzerinde eşelemek zorunda kaldım.
Erkeğin aceleci ve kurnaz yaklaşımları romantizmin doğasını bozuyor görünüyordu. Kapalı bir alanda olsa, anlattıkları karşısında kirpikleri bile gülümseyen, dişi bakışıyla erkeği o an için onayladığını hissettiren kadına daha da yakın olacağı belli olan hareketler karşısında şaşırmadım.
Ahlakçı yönden değil de, nitelikli ilişkilerin doğmaması, toplumsal olarak, insanı daha bir insan yapacak ilişkiler-bir araya gelmeler ve birbirine sokulmalar, yeterli samimiyet, görgü, edebi ve felsefe ruhu taşımıyorsa, yaz yağmuru gibi gelip geçip, birkaç saat sonra geriye hiçbir iz bırakmayan denemelerden, kırgınlıklardan ve mahcubiyet çizgisinden öteye geçmiyor, geçemiyor…
Sigmund Freud insanların, yani bizlerin; içimizdeki korkunç, ölümcül güdülere odaklanmaya başlamıştı. İnsanların dış saldırganlık kadar iç saldırganlıkla da yüzleşmesini istiyordu.
Freud, zihnin üç elementten oluştuğunu söylüyordu. Birincisi, tutkularımızdan oluşan bir kazan. Ölüm güdümüz ve cinselliğimiz burada bulunabiliyordu. İkincisi, süper ego bölümü adını verdiği bölüm var. İmkânsız idealleri dayatabilecek, acımasız eleştiriler getirecek bir iç bilinç! Süper ego, katı, denetleyici bir ahlak koruyucusu gibiydi. Birinci bölüm, zevk ve dürtülerle sonsuz çatışma halinde olan şey, süper ego idi.
Freud, zihin içindeki savaş ve yolunu bulmaya çalışan üçüncü elemente ise ego adını verdi.
Üç element, iç ve dış çatışmalar düşüncelerinden ne anladık bilemiyorum. Toplumumuzda bu tür düşünceler henüz günlük yaşamın içinde olmadığı gibi, çok lüks veya çok gereksiz-zaman kaybı gibi algılana biliniyor, büyük çoğunluk tarafından böyle kabul görülüyor.
Biz yine günün erken saatlerinde uyumayan romantizmi saatlerine geri dönelim! Erkeğin tatlı, içten olmayan gülümsemesiyle kadının kirpiklerinin bile mutluluktan uçtuğu ana… Kadın, bir o kadar temkinli duruşuyla,
”Ben kolay lokma değilim!” ifadelerini, insanın olduğu her yerde sonsuz derece farklı ilişkilerin de olacağını, ama olması için insan denen canlının yaşayacağı her türlü ilişkiye değer verip değer katması gerektiğini savunup, altını kalınca çizelim…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder