9 Temmuz 2024 Salı

İDEALLERİ YARIM KALAN İNSANLAR

 


                                    İDEALLERİ YARIM KALAN İNSANLAR

  Sürekli yenilenen, değişen, şekillenen, belki de tekrar eden öykülerin içinde bir dünyalı olarak yazmanın, yazı sanatıyla kördüğüm sanılan yazgıların, boğuşmasını yapmanın, bende bıraktığı izleri hiçbir sözcükle anlatamam…

  Yas tutmak nasıl bir şey? Kan bağları, yüce dostluk, komşuluk, arkadaşlık diyalogları ve hatıraları olmadan da birisini sevmek: -Nasıl bir şey?

  4 Temmuz 2024 günü ulusal basınında şöyle haber çıktı; “ Bakırköy’de eski bakan Fehmi Adak’ın kardeşi eski hâkim ve avukatlık yapan Nedim Adak evinde ölü bulundu.”

   Nedim Adak için sadece “ Bir tanıdık!” diyebilirim! Öyle sanıyordum… Belki de çok erken yaşta kaybettiğimiz babama benzetmiştim onun yüreğinle konuşma biçimini. Belki de sürekli horlanan, hırpalanan insanlığın temiz yüzü olarak görmüştüm…

  Mutlu olabileceğim bir günde, bu haberi duyar duymaz başka âlemlerin içine girmedim; sanki düştüm… Bu hissiyatı tam olarak ne sakinleştirir, çare bulur diye dert etmeden; başımı, ruhumla birlikte öne eğdim…

   Çalışkan öğrenci sayılıp da öğretmenin seni tahtaya kaldırınca soruyu yapamadığında, arkadaşlarınla göz göze, yüz yüze gelirsiniz ya: -Yer yarılsa da yerin yedi kat dibine insem dersiniz! Öyle demesem de, Ganoslar Dağlarına çıkıp günlerce yürüsem ancak gelebilirdim kendime. Aç susuz, midem guruldarken ruhumun, irademin doyuma ulaşmasını bekleme içinde nasıl bir dönüşüm yaşardım acaba?

  İdealleri peşinde koşup da yarım kalan insanlar için ağlamak istedim… Tıpkı dağların antik yollarında yürümek istediğim gibi. Ağlamak, sadece ağlamak; hiçbir karşılık beklemeden… Ama gelin görün ki ağlayamadım… İnsanın içine ağlaması ne acayip bir şey… Ne büyük bir yük…

  O an düşündüm, yarım kalan idealleri olan milyonlarca dünyalının kaçınılmaz döngünün içinde dönüşüme çağrıldıklarını. Öğretmeleri, doktorları, avukatları, hâkimleri, işçileri, esnafları, iş insanlarını, bilim insanlarını ve daha nicelerini…

  Şu işi bitirmeden, şu sonucu görmeden “İnşallah ölmem” deyip de o sonucu, o işi bir türlü bitiremeden, göremeden giden milyonlarca insan için ölüm denen şey ne büyük hafiflik… Ne büyük kurtuluş…

  Kadim diyarlardan atalarımıza bırakılmış mirasların en değerlileri atasözleridir. Özellikle büyük dertleri veya acıları olan insanların ardından demezler miydi; “ Kurtuldu… Artık dertleri ve acıları yok oldu…” İnançların çoğunda bu dünyanın “ Yalan” olduğu, bu harika ve çok değerli sahnenin anlamsızlığı üzerine on binlerce yorum, düşünce, öykü saklıyken, günlük ihtiyaçların albenisi ve büyüsüne ne kadar çok tutunmuş, sarılmışız belli değil…

İdealleri yarım kalan insanların ardından onlarca, yüzlerce yazı yazdım. Ömrüm yettiğince yazacağım da bellidir.”Her ölüm erken ölümdür Atilla Öğretmen” gibi daha nice yayımlanan yazılar için ağlamak istemiş, ağlayamamış sadece çare diye bir yazı, bir dua not düşmüştüm o özgür ruhların ardından…

  Ne zor şey; “ Ayıp sayılan ağlamanın” içinde düğüm düğüm olmak? Korkunç ayıpları normal kabul eder, yok sayarak; sadece insanlığın geçmişinden süzülecek olan yaşlardan utanmak…

 Güven SERİN 

   

 

 

 

  


Hiç yorum yok: