13 Ekim 2023 Cuma

MALKARALI İHTİYAR ADAM

 

İNTERNET

                         GÖZLERİMDE YAŞTAN GAYRI NE’M KALDI

  ( Malkaralı İhtiyar Adam )

  Katıldığım cenaze töreninde tanıdım beli bükülmüş, zayıf kollarında vücudunu saran damarların hepsinin görüldüğü ihtiyarı. Arkadaşımın akrabasıydı. Kim bilir kaç yıllık yaşam ortaklığı yapmış olduğu karısı ölmüştü. O gün onun yaslı günü olmaktan çok öteydi…

  Birlikte gittik gözlerini ebediyen yummuş eşinin gömüleceği köy mezarlığına. Çam ağaçları, çınarlar ve etrafta o toprakların öz çocukları olan yabanıl otlar; dünyalar…

   Kuzeyin kurtarıcı çocuğu poyraz; günü, etrafı temizleme, şenlendirme peşinde üfür üfür dalgalandırıyordu ağaçların ve otların dallarıyla birlikte ihtiyar adamın yalnızlığını. Gözlerine baktım; adanmışlığın teslimiyetini ve saf hüznü gördüm…

   İkimiz yan yana öylesine bekledik; ölen eşine son görevi yapma vaktini. Estikçe rüzgâr bizim yerimize konuştuğunu düşünerek öylesine sustuk; kimseler yokmuş gibi, kaybolduk zamanla birlikte boşluğun içinde…

  Sessizliği ihtiyar adam bozdu:

-        Ah ki ne ah; çok acı… Şimdi ben nasıl gireceğim o ıssız evlere?

-        Yanınızda kimseler yok mu amca?

-        Çoluk çocuğu büyüttük. Torunlar, çocuklar hepsi başka başka yerlere dağıldılar.

-        Yalnız mı yaşayacaksın artık, sorusu karşısında hiç duymamış gibi, taşınmış olduğu dış uzayın sınırlarını zorlayan bir sonsuz kayboluş içinde bir süre sonra yine rüzgârla birlikte belli belirsiz fısıltılar içinde:

-        Gözlerimde yaştan gayrı ne’m kaldı; ne’m kaldı, diye mırıldandı.

   Âşık Mahzuni Şerif’in türküsünden veya ona atalarından miras kalmış bir seslenişten oluşan sözcükleri birkaç kez tekrarladı. Kim önleyebilirdi ki yalnızlığını? Hiç beklentisi olmayanların, edebi dünyalara yelken açılanların bile okuyuculara, sesleneceği canlılara ihtiyacı varken; kim, sadece yalnızlığa adanabilir?

  İhtiyar adam 80 yaşına ulaşmış, henüz kendi kendine yetecek bir halde daha kaç yıl direnecek yer çekim kuvvetiyle ortak çalışan yaşlanmaya? Evinin olduğu yerde hepsi tek katlı birkaç yapı sıralanmış. Ortada ise her çiçekten birkaç saksı ve birkaç ağaç; ölenle birlikte ölünmeyecek oluşun bıkıp usanmadan yaşama tohumlar, nektarlar, polenler taşımanın sınırsız görev bilinci içindeydiler.

  Olmasaydı edebi aşkımız, dokumasaydı bize sonsuzun enerjisi fark bile etmezdik beli bükülmüş ihtiyar adamı. Sadece o anlık, bir acıma türküsü mırıldanmaya çalışır, kendi acınacak zavallı halimizi örtmek için eşelenip dururduk…

   Oysa Marce Proust hepimiz adına not düşmüştür yitik olanları anlatacak yazarlar, sanatçılar adına;

 “ Sanat sayesinde bir tek dünya, kendi dünyamızı göreceğimize, çeşitli dünyalar görürüz; özgün sanatçı sayısı ne kadar çoksa, bize açık olan dünyaların sayısı da o kadar çoktur ve aralarındaki fark, sonsuzlukta dönüp duran dünyalar arasındaki farktan büyüktür. Bu dünyaların adı ister Rembrandt, ister Vermeer olsun; onların ışınları bize yansımaya devam eder.”

 Güven SERİN 

 

 

                                  



2 yorum:

Makbule Abalı dedi ki...

Yaş, insan ve ölüm üstüne yazılmış, duygulandıran, düşündüren hatta ağlatan harika bir yazı. Yüreğinize, emeğinize sağlık.

Birbirine uzun yıllar sevgi, saygı , sadakat ile bağlanmış eşlerin zorunlu ayrılıkları da çok zor. Erkeğin yalnızlığı, kadının yalnızlığından daha zor oluyor der hep yaşayanlar.
Resim de adeta yazıyla bütünleşmiş.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Duyarlılığı dokumuş bir yorum, çok teşekkürler Makbule Öğretmenim...