KADROŞ’UN
HÜZÜNLÜ ÖYKÜSÜ
İsmi Kadriye EROL olmasına rağmen Tekirdağ için bir sembole dönüşen Kadroş lakabıyla anılan Kadriye; her gün Tekirdağ caddelerinde önündeki mendilleri, yara bantlarını satmaya çalışarak kendi nafakası peşindeydi.
Edebiyatta dünya klasikleri haline gelmiş kendi ülkelerinde baş eserler vardır. Fransa’nın krallık ve karanlık dönemlerinde ( 1831 ) yazılmış bir eserdir; Notre-Dame’in Kamburu…
Victor Hugo’nun hümanist kişiliği, onun yazı sanatındaki dehası dünya durduğu sürece her daim hatırlanacak bir ESERE dönüşmüştür. Bu eserin en önemli kahramanı Çingene kız Esmeralda ve sakat, çirkin bir insan-erkek olan Quasimodo’dur.Quasimodo kilisenin zangoçluğunu yapmaktadır.Bütün çirkinliği,sakatlığı bir yana,kilisenin çanlarını çalarken kulaklarını da kaybetmiş sağır olmuştur.Ama kalbi; yoksulluk,çirkinlik ve sakatlık kalbini değiştirememiştir…
Kadriye-Kadroş da sakat doğmuş, bakımsız haliyle çirkin gibi görünse bile bu şehrin gönlünde; içindeki parlayan ışığın, sevginin yüceliği sayesinde taht kurmuştur. Ama nasıl ki nadide eserler onların kıymetini tam olarak bilmeyenler tarafından hor görülür, yanlış anlaşılır ve evrensel hakları verilemez, tamamlanamaz ise Kadroş da öyle bir durumdadır.
Kadroş’un sakat, savunmasız halinden yararlanan gözü dönmüş bir adam ona tecavüz etmiş ve Kadroş bu tecavüz yüzenden hamile kalıp bir kız çocuğu doğurmuştur. Büyük çoğunluğu yanından ayırmadığı caddelerde, sokaklarda dolanırken, mendil satarken büyüttüğü; belki da yaratıcının kolladığı bir kız çocuğu…
Kadriye-Kadroş halkın sevgisini kazanınca ister istemez siyasetçilerin de ilgisini çekmiş onunla fotoğraf çektirme yarışına girmiştir; iyi, güzel görünmeye çalışan ama Kadroş’un sevgisinden yararlanmaya çalışan siyasetçi takımı…
Kadroş’u niçin sevdik? Yara bere içinde olan elleri, her an dağınık saçları, kirli görüntüsü, dişsiz ve sakat haliyle sağlam ve temiz görünen insanlar tarafından niçin bu kadar çok sevildi? Acıma duygusundan mı? HAYIR… Yüz bin kere hayır…
Kadriye-Kadroş’da çoğumuzda az olan veya hiç kalmamış sevgiyi gördüğümüz için. Saf sevgiyi; yaşamın yüce hatırı ve hakkı için onda var olan o katıksız sevgiyi bir anlığına almak, güneşinin ısısından faydalanmak için bir şekilde herkes onunla bir bağ kurmak ister; şaka yollu ve kurnazca görünse bile…
Kadroş bu güne kadar yaşamın içinde kaldı. Öyle veya böyle birçok insanın ilgisi, alakası; dolaylı ve dolaysız yollardan yaptıkları katkılar ile şehrimizin güneşinin bile eksik kaldığı zamanlarda bile o güneş yüzüyle gülümsedi; nice sağlam, nice zengin, gururlu, temiz-pak ve bilgili görünen insanlardan çok öte…
Ama bir soru geliyor aklıma! Sevdiklerimizi bu şekilde mi kollarız? Sokakta, caddede ve küçük kızıyla, yaralı-bereli ve sakat haliyle bir başına; sadece ona birkaç kuruş vererek, onunla fotoğraf çekilip, herkesin gözleri üzerimizdeyken ona birkaç parça eşya alarak sorunu çözmüş, yüce iyilikten yararlanmış mı oluyoruz?
ASLA… Kendi kendimizi kandırmayalım. Aynı durumda Kadroş bizim yakınımız; kızımız olsa; böyle mi yaşamasını isteriz? Ey yüce politikacılar, koltuklarına yapışmış yönetici ve amirler; sizlerin sosyal ADALETİ bu mudur? Bu kadar mı acizsiniz en kolay olanı yapmaktan?
“ Gülmek için mutlu olmayı beklemeyin; belki mutlu olmadan ölürsünüz!” derken sevgiyi, var edici yarımı da hatırlatır Victor Hugo; tıpkı şiiriyle de bir şeyleri anlatmak isteyip, bizi bize tanıtması;
“ Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli,
Ellerin, güzelliğini
kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının
her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş
kahırdan,
Gözlerin ki gördüğüm gözlerin
en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben
görmeyeli.”
Son söz; Kadriye-Kadroş’a sevginin eliyle sadece dokunanları, Kadir ALBAYRAK gibi her fırsatta yanında olanları ayrıca minnetle selamlıyorum. Şehir sevgimizi öyle bir yüce hale getirelim ki sevdiklerimizi yaşarken taçlandırmayı da öğrenelim; ne yüce bir güzellik, neşe, içtenlik olduğunu görüp içimizde nice sıkıntıyı dağıtan büyüyü açığa çıkartalım…
Kadriye EROL yok artık. Geride kızı Ecrin EROL var! (…) Sadece rahmet dilemek yeter mi onu anlatmaya? Bana deseniz ki: - Edebiyat nedir? Derim ki:-Edebiyat, evrenin vicdanıdır… Edebiyat; Kadriye,Esmeralda,Esnaf Şükrü,Bizim Yakup,Bizim Dağlı,Çoban Selami,Assoslu Çoban,Goriot Baba,Suç ve Ceza…Velhasıl dostlarım; edebiyat tam manasıyla saf insan ve insanlık kokar…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder