DOĞANIN ÇIĞLIĞI-(ÇIĞLIK)
( Küçük Bir Çocuğun Sessiz Çığlığı)
Geçtiğimiz ekim ayından beri masamda duran kitaplardan birisidir; Sanatın Kısa Öyküsü isimli çalışma: İçinde kimlerin başyapıtları yok ki? (…)
Birkaç gün önce çok küçük bir video izledim. Yeni çekilmiş; bir çocuğun doğum günü kutlamasını ailesi paylaşmış… Güzel bir pastanın yanında anneni ve komşuların da yaptıkları börek-çörek ve kurabiyelerle dolu bir masa ve pastanın üzerinde yanan mumları söndürmesi için teşvik edilen beş yaşlarında bir erkek çocuk. Yanında altı yaşlarında ablası olan bir kız çocuğu ve genç anne ile babanın dayanılmaz telaşı… Her iki çocukta da anne babasının telaşından eser yok; hissiyatları donmuş gibi…
Hemen yakınlarında bir başka genç anne ve oğlu, iki üç yaşlarında olmalıydı. Karşılarındaki manzarayı izliyorlardı. Oraya hem dâhil, hem de dâhil değil gibiydiler; yaş günü kutlanan erkek çocuk ve yanındaki ablası gibi, sıra dışı mutluluk tablosunun içine süzülemiyorlardı…
Çağımızın akıntısı o kadar büyük ki; kim bilir neleri kaçırıyoruz hemen önümüzden geçip giden yaşam nehrinin içinden… Oysa bize ait olan yaşam; BİRİCİK… Ve hiç kimse vazgeçilmez değil… Kalıcı da değil… Tam olarak, görmediklerimiz de gizlenen bir yaşam, bir heyecan, bir coşku var da niçin göremiyoruz? Bu telaş niye? ( …)
Genç annenin ve babanın telaşı daha az, deneyimi daha fazla olsaydı, orada bulunan o küçük masum; iki yaşındaki erkek çocuğu da kendi çocukların arasına bir davet edebilseler, bir de onu sarmalaya bilselerdi, yapaylığın o yüce havası kim bilir nasıl dağılır, evrenin nazik ve çocuk çığlıkları duyulurdu…
“ Yolda iki arkadaşımla yürüyordum, güneş batıyordu, birden bire gökyüzü kan kırmızısına büründü; kendimi tükenmiş hissettim. Durdum ve yakında bulunan parmaklıklara yaslandım. Arkadaşlar yürümeye devam ettiler. Ben, korku içinde tir tir titreyerek kala kaldım, doğanın içinden geçen sonsuz çığlığı içimde hissettim…”
Tam da burada şunu söyleyerek yazıma son vermek isterim. Genç anne ve babanın art niyetsiz ve deneyimsiz; sosyoloji ve psikolojiden uzak törenlerini izlerken, mutluluk heyecanı yaşamayan çocukları ve oradaki misafir küçük çocuğun içindeki katılım, paylaşım heyecanını izlerken; Munch’un hissettiği SONSUZ ÇIĞLIĞI hissettim dersem yalan olmaz…
Yoğrulmanın, dönüşümün, değişimin peşinde koşanların yazgısıdır bu çığlıkları hissetmek; kaçamaz, kaçınılmaz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder