9 Aralık 2019 Pazartesi

VAKTİM OLSAYDI...






                                                    VAKTİM OLSAYDI!


  Keşke, sözcüğünün pişmanlığı “Vaktim olsaydı…” iç çekişinin acısı kadar büyüktür. Ölüm döşeğindeki insanların bazılarıyla yapılan son nefesten önceki bilimsel çalışmalarda “Dünyaya bir daha sağlıklı bir şekilde gelseniz ne yapardınız?” Sorusuna, ölüm döşeğinin saygın insancıkları şu yanıtları vermiş; “ Daha fazla seyahat ederdik… Daha fazla hoşgörülü olurduk… Kırılan, dökülenler ile fazla uğraşmazdık…”

   W.Shakespeare’nin (Şekspir’in) büyük yapıtı Hamlet’in ölmeden önceki yüce dileğinde, korkudan çok edebi bir saygınlık içerisindeki seslenişi şöyle devam eder;

“ Ölüyorum Horatio” Sadık dostu Horatio,Hamlet’i o halde izlerken,ölümü düşündüğü zehrin kalan kısmını içmek istediği de çektiği dost acısından bellidir.

  “ Vaktim olsaydı… Ama bu ölüm jandarma gibi yakaladı mı bırakmıyor insanı…” Yiğit Hamlet ölmeden önce en yüce dileği bir parça VAKİT” Ortalama bir insan ömründe olan bolca şey vakit değil midir? Yaklaşık 26 Bin gün ve geceye sahibiz… Doğumumuzdan başlayan bu vakit nasıl değerlendiriliyor?

  Yarısı uykuda, yarısı dünyayı, çevremizi algılayacağız derken, geçen kaprislerin kelepçelerinden…

  Vaktim olsaydı eğer;33 yaşında ölen kardeşimin gözlerinden daha fazla öperdim… Eğer vaktim olsaydı;58 yaşında ölen babamın doymadığım sesine daha fazla sarılırdım… Vaktim olsaydı; şefkatinden ağır bir yük, soylu bir alınganlık yaşadığım ninemi, küçükken beni sırtında taşıdığı gibi birkaç dakikalığına onu güldürmek için taşırdım…

  Eğer, biraz daha vaktim olsaydı; 61 yaşında ölen dedemin kemikli sırtını, ağrıyan, sızlayan bedenini biraz daha ovalardım, güçsüz, minik ellerimin gelişmemiş kaslarını daha çok çalıştırırdım…

  Vaktim olsaydı eğer; dünya ve ülkemizin klasikleri olmuş kitaplarını, yazarlarını, şairlerini başköşede tutmaktan öte onların ruhlarıyla her daim sohbete hazırlık yapar, çalışma masamda onlarla sohbetin en koyu olanlarına girişirdim…

   Vaktim olsaydı eğer; kütüphaneler-imde beni bekleyen kitapları, henüz okumadığım kitapları dahi iki kez okuyup, küçücük kırıntıları olan kültürleri, hümanizma adına genlerime akışını, Meriç ırmağını izlediği gibi izler, beden hücrelerimin salsa yapan dansçının dansını hissederek, flütlerin, davulların sesleriyle şenlenirdim…

  Vaktim olsaydı; seyahatlerin çok uzaklara gitmek değil, en yakınımızdaki uzağa ulaşmak ister, her gün gelip geçtiğimiz caddelerde, sokaklarda, parklarda yaşayan ağaçların, kuşların farkına varıp, onların öykülerini dinlerdim…

  Vaktim olsaydı; sapanla yiğit bir avcı gibi öldürdüğüm serçelerin ruhlarından tek tek özür diler, öldürmenin affı olmayacağını bilerek, acılı bir avcı, ıslah olmaz bir vicdanın inlemesini duyar, gafletin içinde yüzen ilkel sevinçlerimizin erdem-sizliğine yanardım…
                                                                                          
  Vaktim olsaydı eğer; polemiklerle (Dalaşmalarla-Söz kavgaları) geçecek bir dakika dahi olmadığını yaşarken anlatmak, anlatırken yaşamak isterdim…

  Hamlet ölmek üzeredir. Kötülüğün kahramanları başarıya ulaşmış iki yiğit insanı zehirleyerek ölüm uykusuna göndermişlerdir. Hamlet’in son sözlerine söyleme zamanı, edebi ve sosyoloji adına paha biçilmez bir şeydir;

  “ Ölüyorum Horatio… Bakın şafak alaca etekleriyle yürüyor… Vaktim olsaydı…”


Güven SERİN  


8 yorum:

Arzu sarıyer dedi ki...

Sahnede izler gibi okudum; ne müthiş cümleler... Tanrım ne olur Güven 'e istediği vakitleri verir misin? Daha çok yazsın daha çok okuyalım... Lütfen. Teşekkürler...

Zeugma dedi ki...

Her anı, her saniyeyi, zerre kadar boşa geçirmemenin, dolu dolu yaşamanın önemi nasıl da ortaya çıkıyor insanın içini sızlatarak...

Örneklerinize ek olarak ben de EĞER adlı ''sarsıcı'' şiirin son dizilerini bırakayım buraya.

.....
Eğer yeniden başlayabilseydim,
Daha hafif seyahat ederdim,
İlkbaharda ayakkabılarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım.
Bir şansım daha olsaydı eğer.
Ama şimdi seksenbeşindeyim ve biliyorum ki
ÖLÜYORUM.....

Jorge Luis Borges

GÜVEN SERİN dedi ki...

Teşekkürler Arzu Öğretmenim sanırım insan her daim bu seslenişi yapacak;24 saat üretenler dahi:))

GÜVEN SERİN dedi ki...


Sevgili Zeugma yazı yaşamı içerisinde daha çok okumaya başladığım zaman ağzımdan dökülen bir söz olmuştu;"İnsan olmak için bana en az 200 yıl lazım:))" Etliyi-butluyu,tuzluyu-tuzsuzu,iyiyi-kötüyü,soğuğu-sıcağı,yaşamı-ölümü,varsılı-yoksulu deneyimlerken daha beş on sözcük ilave etmişken yaşama;bir bakmışsın kısıtlı dünyevi yaşama uyarıda bulunuyor.İnsanın doyumsuzluğu,yaşama ait hücrelerimizin ölümsüzlüğe olan umudu,mitlerde hep var;dünyevi yaşam ise henüz beklemede:)) Şiir tam yerini bulmuş;çok teşekkürler...

Beyda'nın Kitaplığı dedi ki...

Kısıtlı hayatımızda çok da her şeyi düşünmemek gerek. Daha çok seyahat ve daha sevdiklerimize vakit ayırmak, bir de çok okumak. Kalanı nasıl olsa oluyor.

GÜVEN SERİN dedi ki...


"Hayat kısa/Kuşlar uçuyor" Şairler,filozoflar ve yazarlar,her daim bir şekilde nazikçe uyarıyorlar;Teşekkürler Beyda

deeptone dedi ki...

valla hayat kısa işte hafif yaşayıp günü değerlendirmeli. hiçbişiyi ciddiye almamalı. geçmişi düşünmeden, anın tadını çıkarmalı :)

GÜVEN SERİN dedi ki...



İnce bir çizgi:)) "hafif",belki de "kararında" nasıl derler;cimrilik ile savurganlık arasındaki çizgi gibi;her ikisinin dışında bir çizgide gizli olan hafif,eğlenceli ve amatör bir yaşam...Teşekkürler Deep