Bu çalışma,iki dostun anısına,yüksek duyguların aziz
hissiyatı içinde,onlara adanmıştır;
Ahmet Cemal ve Erdal Öz'e...
YETERİNCE GENİŞ
BOYUTLU YALNIZLIK
Ahmet Cemal’in
yalnızlığı sığınılan bir liman görmenin yanında üretim atölyesinde daha çok iş
yapma fırsatı da kabul ediyordu. Bu yüzden, evini, neredeyse tamamını atölye
haline getirmişti. Aradığı, istediği tek şey;”geniş boyutlu bir yalnızlık”
Böyle bir zamanda Goethe’nin “Yarat Ey
Sanatçı” eserini çevirmeye hazırlanıyordu. Tüm yaşamı boyunca yeterince geniş
boyutlu yalnızlığa sığınmış olan Ahmet Cemal, bu sefer limanını dışına
çıkacaktır.
Moda Oyun
Atölyesinin antre-giriş cafe’si uzun zaman geçireceği, dizüstü bilgisayarı ve
sözlüklerini bir süreliğine bu dış mekana taşıyıp başka bir arayışa girdiğini
de göreceğiz. Goethe’nin Şiirleri, Roma Ağıtları, Akhilleus bu kitaptadır. Ve
Ahmet Cemal, bir kez daha Goethe’nin huzuruna çıkma cüretini, Goethe sevgisi
ile yan yana getirir. Heyecanı, isteği büyüktür.
Belki de Goethe’nin
sıra dışı hayatında kendini bulur. Kendi içine kapanıklığı, her daim kendine
yürüyüşü Goethe’nin şen şakrak ve yaratıcı felsefesinde, dinlenmeye
çekilmesiyle eş hissediyordur.
Bu yüzden Goethe’in
Faustu’nun trajedisi, bugünün insanının da trajedisi olduğunu kabul ediyor;”akılcılığın,
kuşkuculuğun, gerçekliğin” trajedisi olarak görüyor. Faust’un yanında bulunan şeytan;
Mefisto; “kötü” olmadığı için, onun akılcılığına, neşesine ili duyuyor; hatta
hayranlık…
“Faust” onun
güzünde; “Bilginin iktidarı uğruna ruhunu şeytana satma” işidir. Aslında bu
“satma” işi, öteden beri tekrarlanan, evrimin elinde ki en büyük kozdur da.
İnsanın yükselme, gücü elinde toplama ve ölümsüz gibi; yarı tanrı kılığına
bürünme sahneleri; hep tekrarlanır oldu.
İnsanın yazgısı
böyle olmalı; farklılıkların, acı ile sevincin birlikte var olup ileriye,
dönüşüme katkı verme başarısı. Tam olarak hiçbir şey trajedi değil, dünyanın,
evrenin ve diğer canlıların gözünde. İnsanın yarattığı kavramlara boyun
eğmesiyle her şey, insanın kendi şahsi isteğine göre anlam bulup acı veya sevin
yayıyor.
Bir taraf acıyla,
yoklukla tanrıya yaklaşacağına inanıp buna göre, binlerce yıl, kendi içsel
mutluluğunu yakalamışken, bir taraf daima zenginlikle yakalayacağı bir
ölümsüzlük peşinde, sürekli kurban verme telaşı içinde; en büyük kandırmaca
oyununu oynuyor.
Ahmet Cemal ile
yollarımız tam olarak dört beş yıl önce; Hermann Broch’un Vergilius’un Ölümü
eserini Türkçeye çevirmesi ve burada yazdığı; Giriş yazısında kesişti. O büyük
destan için kırk yıl kadar bekleyişi, korkuları, mahcubiyeti, edebi ve sosyal
yalnızlığı; aynaya baktığımızda her iki insanın yüzlerinin; hüzünlü şövalye Don
Kişot’a benzeyişi, onun izlerini takip edeceğim anlamına geliyordu.
Ahmet Cemal’in
yaptığı çeviri; Yarat Ey Sanatçı, bittiği an şöyle bir not düşer; “ Yarat Ey
Sanatçı kitabının ortalarına vardığım sırada, tanıdığım ender ‘adam gibi
adam’lardan olan, yirmi yedi yıllık dostum, çeşitli çeviriler imin ve neredeyse
tüm telif kitaplarımın yayıncısı, ‘kendisine telefonda tek ağlayabildiğim
insan’ Erdal Öz’ü kaybettim.
Bu çeviriyi, onun
bende hiç solmayacak olan anısına ithaf ediyorum…”
Dostluğun büyüsü,
birbiriyle bütünleşmiş oluşu; ticari, siyasi kaygılardan geçip, başka bir
boyuta gelmesi; imrendirici değil mi? Ağlanabilecek, hatta sıradan konularda
konuşabilecek kaç insan var çevremizde?
Ve yine değişmez olan
tören başlıyor; bize bırakılan patikalardan yürümek; mola yerlerinde durup
dinlenirken; edebi ruhların, esin perilerinin neşeleriyle, şarkılarıyla
şenlenmek. Dünyanın derinlerinde büyük inlemeler, insanın inleme ve acı
törenlerini bastırmaya yetmediği insan zamanlarına saygıyı yine en güzel
yöntemle; yazı sanatının eylemiyle yapmak; yaratıcı olana, yaratma hevesiyle
biraz daha yakın olmak…
6 yorum:
Hayatın içinden, düşündürücü, duygulandırıcı bir yazı. Bazı insanların hayatındak gizleri, onu yyitirdikten sonra daha iyi çözümlüyoruz.
"Kendisine telefonda tek ağlayabildiğim insan ' Erdal Öz'ü kaybettim."
Bu cümle beni bir düşünce labirentine soktu, uzun süre çıkamadım.
Yitirdiğimiz her iki değeri de saygıyla, rahmetle anıyoruz.
Emeğinize sağlık.
Değerli kalemler. Yalnızlığı iyi bilen, ince ruhlu, zarif ve derin insan; Ahmet Cemal. Ve tarihin kanayan yaralarına cesaretle dokunan, duyarlı, cesur yürekli, usta kalem; Erdal Öz. Saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusunlar.
Sevgili Makbule Öğretmenim; aynı cümle;beni de bu çalışmayı yapmaya itti.İnsan hissiyatının,yalnızlığın bir nebze edebi dünya ile dengeleneceği ama yine insana insan gerekli olduğu gün gibi ortada;Teşekkürler..
Sevgili Esin;güzel yorumlamış ve selam etmişsin;evet,ince ruhlu ve zarif insanlar onlar;edebi ayrıcalık eşiğinden geçmiş ve artık,okuyucunun başka yazarların peşlerinden gidecek ölümsüzler kervanına katılmış olan güzel insanlar...Teşekkürler
çok severim ikisini deee, öz kitaplarını okuduum, ahmet cemal ne önemli yaa çevirmen olarak daaa yazar olarak daaaa :)
Evet Deep;her aşamada önemli saygınlıklar,eserler ortaya çıkartmışlar.Onların varlıkları,insan edebiyatı takip ettiği sürece her daim karşımıza çıkacak;vazgeçilmez bir doğal çağrı ve buluşma içinde:)) Teşekkürler Deep..
Yorum Gönder