Kamera; Güven Istranca -Yıldız Dağları
ŞAFAĞIN BİR VAKTİ
Tekirdağ gün batarken
de güzeldir, iğdelerin baharla birlikte kokular saçmaya başladığı zaman da.
Kiraz mevsiminde de, adaçayı, ıhlamur zamanında da oldukça güzeldir.
Bir vakit var ki, o
zaman daha da güzeldir. Şafak Vakti…
Şafak vaktini çok az
insan bilir bu şehrin, eğri büğrü caddelerini geçip, gecenin derinlerinden,
günün en taze zamanına adım atarlar. Kargalar, sabah namazı için camiye çıkan
insanlar ve koşturmaca içinde işine gitmek isteyen beş, on insan…
Sabahın erken saatlerini,
günden önceki günü seven şairlerden birisi de Geothe’dir. Erken kalkmayı Goethe
şöyle yüceltir;
“Dikkatli insan
günün efendisidir… Titizlik, her ne kadar pasifse de akıllılıktır, aptal bundan
anlamaz.
Gün öncesi gündüz, tanrı gibi sayılasın!
Çünkü erekçe kıymeti bilinen bütün emek,
Sabahçıdır.”
Çevremde duyduğum
duymuş olduğum en fazla ve en benzer sözcükler, yaz günüyse, “ hava çok sıcak!”
kış günüyse; “ hava çok soğuk” bir de unutmayalım; “ nereye gidiyorsun böyle?” Şikâyet
ve birkaç soru sözcüğüyle geçen hayatın; hayatların belli ki uyuşukluk içine
düşmüş olduğu, bu kadar büyük bilgi çağı içinde gümbür gümbür bilgi, teknoloji,
değişim yağarken, birkaç sözcüğün içine hapsolmak; oldukça can sıkıcıdır.
Ganoslar-Işıklar
Dağlarına yapmış olduğumuz geziler şafakla başlar. Daha öğle olmadan alınan
yollar, görülen vadiler, yapılan sohbetler güne günler ilave eder. Birçok kez
arkadaşlar, daha günün yarısı olmadığı halde ne kadar çok yol almış olduğumuzun
hayreti içine düşerler.
Şafağın tazeliği, uyuşukluğun
bedeni bir parça erken kalkmışsa, hele bu alışkanlığa dönüşmüşse, bilin ki
evrenin de, doğanın da size verecekleri şeyler fazlalaşacaktır. Bu fazlalık,
belki de sizi bonkör olmaya, şükran duymaya, sesin sessizliğine, bilginin bilgeliğine
bile getirir; kim bilir…
Erken kalkmayı seven
şair, yazar gençlik yıllarında şöyle seslenir;
“ Ne hoştur, muhteşem bir insan zekâsının, kendi içinde
yansıyanı dile getirmesi.”
Bu dünyada, ülkemde
ve şehrimde, kendi içine yansıyanı dile getiremeyen o kadar çok insan var ki!
Nedense çareyi, kurtarıcılığı hep başkalarından beklerler. Hâlbuki insanın
milyarlarca hücresi, kendisine ait bedeni yaşatmak için her an, enerji
üretmekle kalmayıp, yenilenme, onarım içindedirler. O hücrelerin dilini bir
anlasak, sesini bir duysak; içimize yansıyanı görememiş, kör ve sağır
oluşumuzu, büyük ve korkunç bir utanma içinde kabul ederiz.
Otobiyografi, sadece
tanınmış kişilerin kendi hikâyesini anlatması değildir. Sabahın içine, günden
önceki güne tutunan, iç yansımasını fark etmiş insanların da sarılacağı edebi
bir felsefedir.
Thomas Mann,
otobiyografi için önemli bir açıklaması var;
“ Otobiyografi yazarken fark edilen şey, insanın öğrenirken
öğrettiği, eğitilirken eğittiği gerçeğidir. Bu yüksek sevgi dolu ve insanları
birleştirici kültür aracı dil, sayesinde gerçekleşmektedir.”
Hepimizin dili var.
Bu varlığı, korku, tabular, üzerimize binmiş bir sürü yük içinde yok edip, can
sıkıcılığın, yaşamın yaşanmaz oluşunun işkencesini yapmak yerine, öğrenirken öğretmek,
eğitilirken eğitmek denen sevginin sevgilisi olmak yüce bir şey olmalı…
1 yorum:
Şafak günün dilidir/ Ne dilersen onu söyler.... Sabahın ilk ışıklarıyla güne başlarken; kendi iç sesime enerji gönderirim, hadi silkelen, tak kanatlarını. Sevilmeye değer binlerce güzel insanla birlikte, daha yapacak bir sürü işimiz var. Siz buna ‘kendine uyanış’ deyin; ben ‘kendime doğmak…
Sevgiyle Sevgili Güven...
Olcay Kasımoğlu
Yorum Gönder