Kamera; Güven Modern Sanat (Arşiv)
TEKİRDAĞLI DANTE
İtalya’da doğmuş,
İtalyalı ozan olarak dünya tarihine geçmiş, başyapıtı kabul edilen İlahi
Komedya eserini yazmış olan Dante Tekirdağ’a ne güzel yakışıyor.
Sadece Tekirdağ’da
doğmakla Namık Kemal sevgimiz, okul isimlerine, heykellere Namık Kemal Evine
kadar yansımıştır. Doğrudur da… Ünlü olanı kim istemez ki?
Tekirdağ Tarihinin
bir bölümünü edebi ve sosyolojik bir üslupla anlatan Mike Klemens’in Ertuğrul
Mahallesinde yaşamış olması, çok değerli bir eser bırakmış olması hiç kimseyi ilgilendirmiyor.
Çünkü henüz ünlü olmadı…
Dante, İtalyan ozan
hazır ünlü olmuşken niçin onun doğduğu kent Floransa’yı kardeş şehir
yapmıyoruz? Böylece Dante de Tekirdağlı olur. Onun heykellerini yapar, okullara
ismini veririz. Ama Dante’nin İlahi Komedyası eserinde, ölümden sonraki o
muhteşem yolculuğu, henüz yaşamın muhteşemliği içindeyken, avucumuzda olan bir
yudum ömrün iksirini içmenin zevkine varmak istemeyiz.
Tekirdağ’ın yine
bildik gecesinde, henüz günün geceye süzüldüğü vakitte, çay keyfi içinde
inceden inceye yağan yağmuru ve denizi, sessizliğe gömülen martıların susmuş
hallerini izlerken düşündüm Dante’nin Tekirdağ’a ne kadar yakıştığını. Bu güzel
coğrafyanın bilinmeyen değerini, değer yapan muhteşem arazileriyle kıyaslama
yarışı varken, duyulmayacak sesimi, nefese muhtaç olanların, bir yudum edebi,
sosyolojik güzelliğin ne büyük şey olduğunu bilenler için yazıyorum yine…
Hazır konu Dante’den
açılmışken Dante’nin 1929 yılında uluslar arası bir kütüphaneciler kongresinde,
küllerinin sırra kadem basmış olması ve aradan geçen bir ömre yaklaşan zaman
sonra Floransa kütüphanesinin 5.3 milyon kitabının bulunduğu yerde bir zarfın
içinde ortaya çıkması ayrı bir şaşırtıcılık taşır.
Dante’nin düş
gücüyle, edebi sihir etkisiyle yer çekim kuvvetini alt edip, İlahi Komedya ile
yeryüzünden yükselip cennet ile cehennem arasında yaptığı yolculuk belli ki,
ölümünden 750 yıl sonra bile külleriyle, dolaşıma çıkıp geri dönmesi, Dante’nin
ölüm ile yaşam terazisine ayrı bir denge katması anlamına geliyor.
Galatasaray Lisesi
mezunu, Fransız dostu başkanımızın Mutlu Kentleri de tam bir ilahi komedya
içinde, cennet ile cehennem arasında bir yerde insanlara sosyal mutluluk ile
mutsuzluk dağıtıyor. Güneş iyi ise çayın ve kahvenin keyfine varır, bedeninizi
tutan kemikleriniz bir parça ısınır. Hava serinse, naylon barakaların havasız,
soğuk, bir türlü ısıtılmayan sığınağında Araf’ta bekleyen ünlüler gibi hesap
verme sıranızı beklersiniz…
Cafe D Marin merkeze
insanı koymuş, insanın konforunu sağladıktan sonra ticaretin nasıl da gönüllü
yapıldığını anlatan mekânlardan birisidir. İçerisinin ısıtmasından tutun da,
koltuklarının rahatlığına, görüntüyü hiçbir şekilde engellemeyen büyük
camlarına kadar her şey ilahi komedya içinde cennete yakın olanların, bir adım
sonra geçecekleri kapının yüce heyecanı gibi bir şey yaşarsınız.
İnsanın sınırsızlı
ruhundaki sınırları kaldırıp ilk adımları atmasıyla ortaya çıkar. Caz müziğinin
ritimleri mekana olanca sıcaklığıyla yayılırken cama vuran yağmurun dokunuş ve
süzülüşü içinde Alman ozanın(Hermann Hesse) “gece” isimli şiirine daldım;
Çok yakından tanırım geceyi,
Birbirimizin düşüncelerini okuruz,
Eski zamanlardan kardeşiz biz,
Aynıdır bizim yurdumuz.
Fakat bir gün vakti gelecek
Ve o beni bütünüyle kucaklayacak!
Eğiyor başını, yanaklarımı okşuyor
Ve ‘hazır mısın?’ diye soruyor.
Şehrinizi keşfetmeye,
onun kıymetini bilmeye, sokaklarınızı, caddelerinizi, sahilinizi geri istemeye,
Dante’yi kabul etmeye, ilahi komedya’nın yer çekimsiz ortamında gezinmeye hazır
mısınız?
Güven Serin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder