Kamera; Güven Ganoslar
İzmirli Ali;o,vahşi değil;uygarlık içinde vahşiliğin
doğallığını,iyilik,güzellik,sevgi adına koruyan bir canlı...
SOSYAL MEDYA GERÇEĞİ
Ebediyete düş kuran
insan, uzayın 365 günlük hapsolmuş yolculuğunu zorlamaya başladı. Kendini bir
başka şekilde yaratıyor. Bilgisayarların, robotların mucizevî gelişimi, yakın
zaman içinde başka gezegenlerde kurulacak yaşam alanları; bileşim ve teknoloji
adına sayısız proje ve hayatımıza yirmi yıl önce aldığımız sosyal medya…
Sosyal Medyayı
neredeyse dört kuşak kullanıyor. Ama en etkin kullanıcılar son iki kuşak; Y ve
Z kuşakları… İstediğimiz kadar eleştirelim, kafasını uzatıp da bakmayan, bende
bu dünyaya dâhil olmayayım diyen yok gibi… O zaman, bu öcü, bu dev karşısında,
onun bize sunduğu nimetlerden bir çırpıda yararlanırken, bu nimetlerin
karşılığı olan en değerli zamanı, iradeyi de köreltmesine izin vermeyeceğiz…
Nasıl mı? Yine bilim,
bilim insanları sayesinde… Unutmayınız ki, hiçbir şey ekmeden geçirdiğiniz tüm
yıllar sizi yerle bir edecek, soğuğa, yalnızlığa en değerli ve bir o kadar
sessiz kurbanlar haline getirecektir.
Sosyal Medya,
şaşırtıcı bir şekilde hız kesmiyor. Teknolojinin bize sunduğu bu çılgınlık, iş
dünyasının, kamusal alanların kucakla sarıldığı gelişmelerden en önemlileri.
Bilgisayarın dilinden, bilgisayar üzerindeki sosyal dünyadan haberi
olmayanların tercihi buysa, hızlı bir ticaret alanı içinde değillerseler,
bilginin peşinde iyi bir yürüyüşçü olarak gitmiyorlarsa elbette sorun yok…
Esas sorun, bu
dünyaya balıklama girip de, dibe çakılanların niçin çakıldıklarını
sorgulamayışları. Her şey her daim akar; akıntının enerjisi kıymetlidir. Size
düşen şey seçici olmanız. Israrla yazmak, seslenmek isterim; Her konuda seçici
olun! Ama her konuda… Kitaptan, sinemaya, tiyatroya, sosyal medyadaki yayınlara
kadar… Ortaya çıkan yaşam damlaları eğlenceli, bilgilendirici olacaktır…
Sosyal Medyayı
önemseyen bir televizyon kanalı çok önemli bir haber verdi. Bu haber aynı
zamanda sosyal dünyanın gücü; her an her şeyin değişebileceğinin
hatırlatışıdır. Akşam haberlerinde sunulan bu haber; İzmirli Ali’yi anlatıyor.
Ali genç bir çocuk!
Anne ve babası ayrılmış. Bu ayrılığı yokluk, pişkinlik sebebi yapmamış. Kendine
bir iş bulmuş; onurlu her insanın kendine yetmektir kanununu çok iyi biliyor.
Arttırdığı paralarla hemen kitap alıyor. Kitapların seçici olunca vereceği
gücü, o gizemli dünyayı öğrenmiş; sezgileriyle bulmuş.
Ali her akşam iş
çıkışı evine metroyla gidiyor. Ev ile işyeri arasındaki ulaşımda da kitabını
açıp okuyor. Bilginin sınırsızlığını uzayın sonsuzluğu kadar sonsuz olduğunu
bilse de her an yakalanacak bir şeyler olduğuna inanmış bir kere. Yine bir
akşam iş çıkışı, terli bedeni, kirli elbiseleri içinde taşıdığı onurlu
bedeniyle metroya oturmuş. Kitabına vermiş kendini. Onu izlediklerini bilmeden
çeviriş sayfaları…
Ali’nin metroda
fotoğrafını çekenler sosyal medyanın gücüne inanarak Ali ile dalga geçmek, Ali’yi
küçümsemek adına fotoğrafı paylaşmışlar. Paylaşımın altına da şu sözcüklere
benzer notu düşmüşler;
“ Kirli elbiseleri,
yırtık terlikleriyle bu keko kızlara hava atmak için kitap okuyor güya!”
Sosyal Medyanın gücü,
hızı burada kendini gösteriyor. Ali’nin fotoğrafı “keko” dedikleri hali
binlerce insan tarafından görülüyor, yayınlanıyor. Bu yayını tesadüf Ali de
görüyor. Ve ismi belli olmayan, kendi fotoğrafı altına şu notu düşüyor;
“ Arkadaşlar bu
fotoğrafın sahibi benim. Haklısınız, kirli elbiselerim, yırtık terliklerim
temiz metroya, temiz insanların yanına yakışmıyor. Ama önemli olan insanın RUHU
kirli olmasın!”
Bu nottan sonra
sosyal medya, yine üzerine düşeni yapıyor; büyük bir hızla Ali daha da önem
kazanıyor. Bu sefer kirli elbiseleri, keko diye söylenen haliyle değil; İNSAN
kokan, temiz ruhuyla… Ali’ye bir sürü mesaj geliyor; kendisi yoksul, yetmezlik
içinde diye. Gelen mesajlar Ali’ye kitap göndermek, yardım yapmak isteyenlerin
mesajları.
Ali yine o insan
haliyle, hızla uzaklaştığımız sıradan olan insanlığın şimdi sıra dışı görünen
seslenişini yapıyor;
“ Arkadaşlar, bırakın
da ben kendi kitabımı zorlanarak alayım. Çünkü o kitaplara harcanan ekmeler çok
büyük. Yazarı, yayın evi, dağıtıcısı, matbaası; hepsinin emeği var.”
Dostlarım G. Debord
der ki; “ İzleyici ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar! “ Yaşamın hızı,
teknolojinin sınırsızlığı elbet çok önemli! Ama emek de, ter, kir-toz da
önemli. Hatta yoksul dediğimiz insanların yetmezlik içinde ortaya çıkarttıkları
esas mucize; İNSAN her şeyden daha önemli…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder