Büyük Krallık; neredeyse 3000 yıl süren uygarlık;şimdi nerede
diye irdelenmeli;niçin diye...
Musa, iyi bir savaşçı;aklın erişebileceği yolu,yolculuğu
cesaretle yürümek isteyen birisi. Çelişkileri bitmemiş,
son seçeneği,ne savaşlar, ne inançlar;sosyolojiyi
felsefeyi ,yalın gerçeği sorguluyor.
Musa'nın sevdiği. Filmde çok az görünse de, üzerinde
önemle durulmalı;evrenin tınılarını;bütün krallıklara, tanrılara
bedel bir başka şeyi anlatıyor; sevgiyi...
TANRILAR ve KRALLAR (EXODUS)
Vizyona yeni giren
filmlerden, ABD, İspanya ve İngiltere ortak yapımı... Yönetmen Ridley Scott. Bu
ve bunun gibi filmleri izleyince dünya sinemasının hangi aşamaya geldiğini ve
aynı zamanda sinemanın zaman kavramını nasıl yok edip; zamanın ötesine gideceği
gibi zamanın gerisine de inebileceğini görüyoruz.
Zamanımızdan 3300
yıl önceyi hem görsel, hem işitsel, hem de duygusal ancak sinemanın yardımıyla
anlatabiliriz. Bu sanat dalının büyüsü, insan üzerindeki tesirleri oldukça
güçlüdür. Tanrılar ve Krallar filmi de tarihe, efsanelere bir parça ışık tutuğu
gibi, insan zekâsını ince işçiliğe, usta bir zanaatkârın marifetli eserine
dönüştürmüş.
Aklın alabileceği yol
ve yön sonsuza doğru uzansa da, çevremizin değer yargıları, önemsedikleri göz önünde
tutulunca hür olmayı, başkalarının hürriyetine baskı yapmamayı da ciddi bir
sanat; bir yaşam desturu olarak görürüm.
İlyas Bey ile
birlikte gittiğimiz filmin görselliği bilinen manada çok yeni görüntüler
katmasa da konunun tarihi bir dönemi; insanlığın o günden bugüne bıraktığı
efsane ve gerçekler arasındaki yüksek ve aşağı izleri düşününce, o günün büyük
uygarlığı Mısır, Mısır Krallığı bir kez daha irdeledim. Büyük gücün sanatı da,
gizemleri de büyük olur. Köle olan topluluklar ve o toplulukların bin bir
acısı, öteden beri devam eden yüksek inancının ortaya çıkarttığı Musa; bu
filmle o zamanı bu zamana taşıyıp, muhteşem benzerliği de, akan zamanın
zamansızlığını da anlamanızı isterim…
Film; Mısır
Uygarlığına da, Musa ve halkına da, anlamanız, düşünmeniz; yaşama katkı
sağlayan beyin tünelleriniz içinde uzanan tellerinize güzel izler bırakacaktır.
Her izin okunuşu, hissedişi farklı olsa da, aklın, sağduyunun, felsefe ve
sanatın yoğurmasıyla bakarsanız; bu izler, bir başka patikaya, ışığa; büyük
evrene doğru bir adım; belki de bir sapan etkisi; yani büyük zıplayışınıza
tanıklık etmenize neden olacaktır.
Filmi izlerken, öküz
altında buzağı aramayın! Tarih hakkında hiçbir bilginiz olmasa bile,
sezgilerinize, vicdanınıza güvenin. Şiddeti, sevgiyi, köleliği, hürriyeti;
inançlara yol gösteren büyük yaratıcının insana ve insanlığa bakış açısını;
kalbinizi en sevdiklerinize açar gibi açınız…
Mısır deyince
piramitler, Firavunlar gelir akla. Gizemler, zanaat ve sanat gelir. Matematik,
fizik gelir… Ama şimdi nerede onlar? O büyük uygarlığın büyük birikimleri
nerede? Toprağın yedi kat altında; lanetli zamanların dünyaya bir şey anlatmak
için gizlediği yerlerde mi?
Film; heybeti, gücü,
istikrarı, disiplini anlatırken, gücün, istikrarın nelerle beslendiğini de
gösterecek size. Ne güce küsün, ne de gücün öldürdüğü insanlığa; sadece sizin,
bu kadar rahat ve uygar ve sevgi dolu yaşamınız içinde şimdi, şu an, aynı
güçlerin bir kısmını dahi elinize geçirseniz hangi durumda olabileceğinizi
anlamaya çalışın! Ve şu andaki konumunuzda ki adaletinizi; şaşmaz teraziyle,
aklın vicdan ile aşikâr bir şekilde yapınız…
Bu filmde her şeyi
hissedebilirsiniz! Tanrısal gücün yüceliği karşısında insan olarak ezilirken,
çelişkiye düşebilirsiniz. Musa’nın halkının inancına, inançsızlıktan ve hangi
tünellerden geçerek geldiğini anlamaya çalışırken şaşırabilir, sevdiği kadın
için yüreği ile sarıldığını, ebedi tercihini yapınca başınız dönebilir…
Ortaya konulan her
eser, şüphesiz büyük emek harcanarak doğar. Film saatinden yarım saat önce
AVM’nin alt katında bir başka emekçi, bir başka ustanın elinden çıkan çiğ
köfteyi dürüm dürüm ettik. Murat ustanın leziz marka çiğ köftesi; batı ile
güneyin sentezi gibidir. Bu tatta, Urfa ve Tekirdağ ellerini, emeğini
hissetmeniz mümkün; çünkü öyle…
Tekirdağ’a büyük
marketlerin, AVM’lerin büyük yarışına tanıklık ederken, küçük esnafın yeryüzü
ticari mücadelesini de unutmayın. Yunus Usta peynir helvasıyla, el emeğiyle,
kendine has tatlısıyla var olmaya çalışıyor. Murat Usta da öyle; çiğ köftesini
kendi yoğuruyor; o yüzden onun elleri, bulgur, biber kokuyor…
Sinema da öyle;
içinde emek, düşünce; insana, insanlığa uzanma varsa; ona dört elle sarılın.
Seçici olmayı da unutmayın. Zamanımızın, paramızın, beyin depomuzun ne kadar
önemli olduğunu yüksek aklınıza nezaketle selam vererek bir kez daha
hatırlatmak isterim. Kirlenmek güzeldir ama enayice, hiçbir esprisi olmadan,
alın teri akıtmadan, enerjimizi yükseğe, alçağa; bir sporcu gibi kaslarımızı
eğlendirmeden kirlenmenin hiçbir hükmü yoktur dostlarım…
O yüzden kirli
bilgiden kaçının! Tıpkı, bulunduğu yeri sürekli çiğneyerek bataklığa dönüştüren
insanların aynı şeyi tekrarlayıp sizi de içine çekmek istemelerinden kaçmanız
gerektiği gibi; seçicilik içinde sinemaya, küçük esnaf üretimlerine, tiyatroya,
kitaplara bırakın kendinizi; yaşamın biricik kıpırtısını unutmadan; bütün
kavramlar, insana muhtaçtır; insan da insanlara…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder