8 Eylül 2014 Pazartesi

GÜVEN PARASIZ GÜVEN PARAYLA

Kamera; Güven Ganoslar
Yunus Usta ve Erdem


GÜVEN, PARASIZ, GÜVENSİZLİK PARAYLA


Tatilden dönen arkadaşım Erdem’e uğradım. Ağır ağır gezgin olma yolunda… Laf aramızda Mali Müşavir de oldu. Oldu olmasına ama sık sık tekrarladığı bir şey var bu meslek adına;

“ Ağabey, bu iş benim fıtratıma uygun değil!”

Ülkemin büyük çoğunluğunun hali bu değil midir? Kaç insan karakterine uygun, gerçek manasıyla sevdiği bir işi yapıyor? Kaç insan çevresinden etkilenmeden yol alıyor? Gücü, kuvveti, kas yığını, tehdit aracı olmaktan kurtaramadık henüz; o yüzden, bizim üzerimizde sürekli güç kurucular vardır; anne, baba, öğretmen, arkadaş, dost, komşu. Hâlbuki öze tutunmuş irade, hepsine saygı ile bakar ve nazikçe kendi yolunu seçer; zor veya kolay, paralı veya parasız…

Arkadaşım Erdem geziden yeni gelmenin ayrıcalığıyla, Anadolu kokularını saçıyordu etrafa. Büyük ve güzel bir gezinti; 3500 km’lik ülke turu… Bu ülkenin köyleri bile ayrı karakter, ayrı ruh taşıyor, felsefesine inananlardan birisidir Erdem. Bir de geziden gelince cömertliği artan arkadaşlarımdan birisi. Bu cömertliğinin gösterisi sade bir Türk kahvesi ısmarlamak anlamına gelir.

Kahveler söylendi, gezinin insana tesir eden tarafları konuşuldu. En ucuza, en güzel gezilerden birisi tamamlanmış. Görmenin, görmek ile yoğrulmanın anlamını bilenler bilir; oldukça pahalı, lüks ve nadide bir şey haline geldi.

Erdem seyahati ona bir şey de öğretmiş. Aracının bagajının küçük oluşunu… Bu sebepten aracını satılık etmiş. Hemen talibi çıkmış. Sonuçta, Erdem’in satılığa çıkarttığı araca talip olan kişi arasında geçen diyalog şöyle;

- Ağabey, senin sesinden iyi birisine benziyorsun; biz senle anlaşırız!

Erdem: Kardeşim, henüz daha tanışmadık, hele gel, görüşelim; herhangi bir ticaretimiz, hukukumuz olmadı daha!

- Yok, ağabey sen oldukça güvenilir birisine benziyorsun!

Erdem, gülümser bu işe. Araca talip olan kişiyle buluşurlar. Ona iyi diyen, onu güvenilir bulan kişi, aracı kontrol ettirmek ister. Erdem de tamam kardeşim, elbet kontrol ettirebilirsin, der.

Aracı almaya talip ve Erdem hep birlikte Tekirdağ Sanayi Sitesine giderler. İki ayrı ustaya araç muayene ettirilir. Bu işlerin karşısında her iki usta da ücretlerini isterler. Aracı almak isteyen kişi suratını ekşitir. Daha araç sahibi olmadan para harcamasını pek hoş bulmasa da, zorla da olsa eli cebine gider.

Erdem, bana bu olayı anlatınca hep birlikte irdeledik. Ve Erdem’in çıkarttığı ana fikir oldukça sade ve düşündürücü;

“ Ağabey, güven duygusu parasız. Güvensizlik ise paralı! Farkında mısın?”

Gerçekten de öyle, yaşamın içinde her an farkında olmadan kaderimiz gibi peşimizi bırakmayan şey; güven ve güvensizlik duyguları; neredeyse tüm hayatımızı belirleyen bir efendi…

Erdem’in sattığı aracı almak isteyen insan, daha aracı almadan bir sürü iltifat etmesine rağmen, iş aracı almaya gelince ustaya, kontrol ettirmeye getirmek istemiş. Çok da doğru bir şey! Ama usta para isteyince iş değişiyor. Surat ekşiyor, pazarlık, merhamet dileyişler, kavgalar çıkıyor ortaya.

Sanırım yaşamımızdaki bütün ilişkilere anne babamız ile çocukluğumuzda ki birlikteliğin izlerini arıyoruz. Yani, yüksek kabuller, yüksek şefkatler, ucuz veya bedava yardımlar… Peki, ama biz, bu ucuzluğun, şefkatin, bedavacılığın ne kadar tarafında, yakınındayız?

Kentleşmenin en güzel tarafı da, emeği, sanatı, kültürü, nezaketi, bonkörlüğü tanımak değil midir? Esnaflığın zor ve önemli olduğunu bilmek ise, ayrı bir insani duruştur; o yüzden insanlar; yani eskiler, sabah siftahı denen bir uygulama içinde ilk girdikleri dükkâna bozukluk para atarlardı; her insanın rızkını bulması istenirdi; rızksız kalan insanın, güvensizliğe, kıskançlığa, nefrete teslim olacağını düşünürlerdi…

Güven serin










Hiç yorum yok: