Kamera; Güven Salvador Dali
Eğilmek güzeldir insanı önünde, eğer insan
felsefenin, sanatın sularında yıkandıysa.
ŞEYTANIN BACAĞINI KIRDIM
Güzel bir sözdür
şeytanın bacağını kırmak. Bir taşla iki kuş vurmak gibi; hem şansımızı devam
ettirmek, hem de şeytana, bize musallat olan iblise “bacak kırma” cezası vermek
pek de keyif vericidir.
İşlerimiz ters
gidip, aksi bir şey olsa “kör şeytan” gelir aklımıza ve lanetle onu anar ve
hatırlarız. En karanlık köşelere, mağaralara bile saklanmış olsa, insanın
hatırlatması ve çağrısı ile çıkar dinleneceği huzur dolu bilgiçlik ve bilgelik
kokan köşesinden. Nedense bütün lanetli hatırlayışlarımızda ve çağırışımızda şeytan gülümseyerek yaklaşır bize; bizim ucuz kaçamak mazeretlerim ize biz
olmayışımıza güler de göremeyiz, kendi öfkemizi gördüğümüz kadar.
Uzun zamandır,
çocukluğumdan bu yana düşünüyorum; bu şeytan, bu iblisin hiç işi-gücü yok da
hep bizi, biz düşünen, düşündüren ve düşünmeyen insanları, insancıkları bulur
diye… Ve yine düşünürüm; bütün dünyaya dağıldığını sandığımız ve her an her
yerde var olarak kabul eylediğimiz bu iblis, sevginin, sanatın, felsefenin
karşısında hiçbir şey yapmadığı gibi bunlara da hayrandır. Nasıl oluyor bu?
Bizim iblis tiyatrolara, sinemaya, sevgiye, sevgililere bayılıyor da,
savaşları, kargaşayı, hilebazlık hep ona aitmiş gibi etrafa saçıyoruz; nasıl
bir insan haykırışı, insan YANLIŞIDIR bu!
Yaklaşık dört aydır
aksayan sabah yürüyüşler-ime yeniden başladım. Sabah uykusunun bal kokan
çekiciliğine kanmadığım gibi, iblisin şair kılığına girip sabah uykusundan
uyanmamam için şiirler söylediğine de aldırmadım. Şeytan sabah uykumun muhteşem
çekiciliğinde şu şiiri fısıldıyordu derinlere açık kulaklarıma;
Erken kalkmak için
erken yatmalı/ İnsan denen canlının besine ihtiyacı olduğu gibi, uykuya da
ihtiyacı vardır, ey akıllı insan/ Miskinliği bana söyleyip seslendireceğine,
miskinliğin kaynağı olan seni besle ve geri çağır; tazeliğin sabahını çağırır
gibi, duy geceden sabaha süzülen ve geceyi karşılayan her türlü sesin
sessizliğini; duy ve kendi yaşamının, yaşlanmanın korkusunu, garipliğini
anlayamamak yerine, yaşamın güzel sanatına, serüvenine bir çocuk gibi kapıl ve
ak; git akıntıların temiz yataklarında.
Alman şairi ve
yazarı Goethe aklı mıdır diye düşünüyorum. Alman şairin şeytanı, yani o meşhur
Mefisto bize bir şeyler mi anlatmak istiyor;
“Zamanı iyi kullanmalı. O, hızla geçer. Fakat düzenlilik
size vakit kazanmayı öğretir dostum, size öneririm, öncelikle mantık dersleri
alınız. Bu ders aklınızı eğitir. Hani bir İspanyol çizmesine sokulmuş gibi,
düşünme yolunda adımlarını sağlamca atar, oraya buraya saparak yanlışa düşmez,
sonra yemek-içmek gibi uzun zamandır bildiğiniz ve kendiliğinden yaptığınız şeylerde
bile bir, iki üç diye saymaya gerek olduğunu size öğretirler.
Sonra, her şeyden
önce metafizikle başlamalısın. Onda, insan beyninin almadığı şeyleri, akıllıca
kavramayı öğrenirsin! Aklın alsın almasın, her şey için gösterişli deyim
bulmaya çalışacaksın.
Sizi hatalı yola
yöneltmek istemem. Bu bilime gelince, ondan hatalı yola gitmekten korunmak
güçtür. İçinde ne kadar gizli zehir vardır ki, şifa gibi görünür. En iyisi
bunda da hocanın sözüne uymaktır. Yani sözcüklere bağlanıp, böylece güvenli
kapılardan inancın mabedine girersin.”
Bu şeytan, bu iblis
sözü ve sazı bir eline aldı mı günlerce konuşur efendim. Ama kabahatin büyüğü
bizde; onu uykusundan uyandırıp, derin mağaralarından çağıran bizleriz. Onu
derin uykusundan büyük huzurlu dinlencesinden çekip bugüne davet etmesek,
şeytan yani meşhur iblis her şeye karışıp bize akıl vermeye kalkar mı hiç?
En hazini de Geothe’nin
şeytanı Mefisto akıl ile akla seslenirken, bizim içimizde büyüttüğümüz şeytan
ise bizim aklımızı çeliyor; çelinen akıllar akıl mıdır ki kırdıkça kırası,
öldürdükçe öldüresi, dolandırdıkça dolandırası geliyor bu aklın yüksek kurnaz
bedenleri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder