(
Beyefendi )
Meşhurdur ya; “ Bir zamanlar neydik biz!” diye başlayan sözcüklere, sıcak bakmayarak söze başlayacağım. Ölü anıları sürekli parlatıp, bugüne dokunurken sadece geçmişi kutsiyet içinde bırakmak bana göre değil…
Demem o ki, her yaşın, duruşun ve yaşanmışlığın ayrı kıymeti-değeri olması bizim ellerimizde ve irademiz dedir.
Bir zamanlar Tekirdağ Yelken Kulübü halka daha yakındı. Şimdi değil mi? Halkın kendisiyle bir araştırma yapın anlamanız mümkündür! Kaç kişi buraya gidip burada çay, kahve içip, ailesi, akrabaları ve arkadaşlarıyla eğlenebiliyor bilinmez…
Sadece çay kahve içilen, orta halli insanlarımızın altında gelire sahip olanların dahi uğrak noktasıydı Yelken Kulübü. Ya sonra? Biraz onarım, biraz yenilenme diyerek, çay kahvenin lüks olup herkesin girip çıkmasını usta işi engellediler.
Yine de sivil yaşamın azlığı, sivil başarıların yetersizliği göz önünde bulundurulunca, Tekirdağ Yelken Kulübü hizmetleri, özellikle durumu iyi olan ailelere kucak açması, şehrimizi temsil edip başarılı olan yelkenci gençlerimizin emeklerine bir tek laf edemem; edilmesini istemem…
Nasıl ki TARSAL, Erol’un Çay Bahçesi, Eski Liman Çay Bahçesi, binlerce insanımızın anılarıyla sarmaş dolaşsa, bu yerlerle onlarca anıyı yaşayıp belleğimin en temiz yerlerinde muhafaza etmeyi, onları zaman zaman yaşama çağırmayı, yazı sanatının mucizesi olarak görüyorum…
Tekirdağ Yelken Kulübü bahçesine yıllarca gittim. Arkadaşlarımızı, dostlarımızı burada görüp, burada gök kubbede yer alan gezegenleri bile izlediğimizi saygıyla anıyorum. Çoğunlukla elimde bir kitap bulunurdu. Denizin kara ile seviştiği yerin birkaç metre yakınında olmak, yanınızdaki bir eserin daha da büyülü hale gelmesi anlamını taşıyor.
Buradan anne karabatak kuşunun akşam olunca eski Şaraphane iskelesine-yuvasına gelmesini izledim. Buradan yan masalardaki sosyal, kültürel konuşmaları dinledim. Emine Hanım ile eşi Ömer Beyin insan merkezli ve hepimizin ekonomisine uygun çay ve kahvelerini burada yudumlayıp içtim.
Bir küçük kız; Elvin Sunay’ı da burada tanıdım. Emine Hanımın yeğeni Elvin’i beni kitaplarla baş başa görüp izlermiş. Gazetede köşe yazarı olduğumu teyzesi Emine Hanımdan öğrenmiş. Hissiyatın bol olduğu bir günde küçük kız kalemi eline almış ve Tekirdağ Yelken Kulübü çınarları, asmaları altında, denizin kıyısında bir masada oturan, genellikle sessizliğe yelken açan yazarı tanımlamış;
“ Bakıyorum mutlusunuz beyefendi/Yüzünüzde inanılmaz bir tebessüm var/Huzurlu görünüyorsunuz/Ve mutlu…/Sanki mutluluğun formülünü bulmuşsunuz gibi/Her gün kahkahalar atarak gülüyorsunuz/Bir çocuğun gülümsemesinin sebebi/Yolunu kaybetmiş bir gence umut oluyorsunuz/Bir kap su alıp hayvanların önüne koyuyorsunuz/Boşa akan suların altında, içinde/Çiçek dolu olan saksıya koyuyorsunuz/Yol kenarında duran adamla/Ekmeğinizi paylaşıyorsunuz/Bir engellinin elinden tutup karşıya geçiriyorsunuz/Ve geceleri…/Geceleri sahil kenarında kitabınızı açıp/Denizin dalgalarında huzur buluyorsunuz/Peki beyefendi niçin?/Niçin insanlara yardım ediyorsunuz? Niçin dünyaya farklı bakıyorsunuz?/Beyefendi, niçin siyah beyaz hayatınızı renklendiriyorsunuz?/Diye sorduğumda aldığım cevap gibiydi hayat/Eğer herkes aynı olsaydı, bir meyve büyümezdi/Ve herkes aynı olsaydı, kimse o kuşta ki sırrı çözemezdi.”
Bir beyaz kâğıda yazılmış bir şiir… Şimdi o küçük kız muhtemelen genç bir kız olmuştur. Yazının önemi, duyguların soru sorma biçimi; insan denen canlının evrendeki yerini de hissedip, bir yerde ucu bucağı olmayan sulara, Ulysses gibi açılma anlamı taşıyor. Aeneas gibi kendi yolculuğuna çıkma işareti de sayılması mümkün.
Ne diyor şair; “ Hayat kısa, kuşlar uçuyor” kısacık hayatlara, düşünce ve yazı sanatını ilave etmek; adanmışlığın gönüllü tarafında olmanın yüce erdemi değil de nedir?
2 yorum:
"Kahve-çay Bahane, sohbet şahane" denilen zamanlardan bugünlere geldik. Oysa aradan çok da zaman geçmedi. Kır kahveleri, esnaf lokantaları, çay ocakları da kılık değiştirirken geride bir avuç insan kaldı.
Tüketim toplumu daha şatafatlı, kocaman yerleri arıyor artık. Fiyatlar da denetlenmeyince şekersiz bir çayı bile farklı yudumluyor dar gelirli insanlar.
O küçük kız bu yazınızı okuyabilmiş midir acaba?
Duyarlılığınıza teşekkür ediyorum Makbule öğretmenim.Henüz haberi yok; belki olur,belki yıllar sonra okur; edebi doğallık içinde kalmasını istiyorum.Selamlarımla...
Yorum Gönder