TEKİRDAĞ
ÇINAR AĞACININ SERİN
GÖLGESİ
Ağustos; yaz zamanı,
kendi üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Sıcaklığı en iyi ağaçların altında,
denizin kenarında dengeleme imkânı bulabilirsiniz. Bir de yüksek yaylalarda…
Bazen gittiğim mekâna
yine gittim. Denize yakın masalarda birkaç aile oturmuştu. Çocukları güneşe,
sıcağa aldırmadan (saklambaç)oyunu oynuyorlardı. Çocukça koşular; her an her
yöne hareket etmenin en güzel, en bilinçsiz halleri…
Bir yelkenli,
yakaladığı rüzgârın hakkını veriyor. Manevraları, yelkeni kullanma becerisiyle
deneyim kazanıyor. Rüzgâr sadece yelkenliyi enerjisiyle doldurup mutlu etmiyor;
çınarın yapraklarını, dallarını da sallıyor. Kuru olanlar birer birer aşağı düşüyor.
Gölgesi koyu mu koyu! Altında çay da, kahve de pekiyi gider…
Biraz ötemde Kazak Abdal,
kendi yergilerinin insanı gülümsetecek biçimde yapıyor;
“Eşeğim saldım çayıra
Otlaya karnını doyura
Gördüğü düşü hayra
Yoranın da avradına
Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı ta’n eyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranında avradına”
On yudumda karnımız
doyuyor. On birinci yudumda sindirim sistemine haller olur; hazımsızlık başlar…
On üçüncü yudumda, kıyametler kopar; insanların birçoğu aç kalır… Ne çok badire
atlattı bu insanlık. Ne çok sorun üretmeye de devam ediyor!
Bir çınarın koyu
gölgesi, birkaç yudum kahvenin, çayın insanın kendine, çevresine verdiği bütün
değeri, içe işleyen o büyük huzuru; birkaç yudumluk dünya yaşamında yakalamak,
çınarın gölgesinde yelkenlinin çalım satarak yüzüşünü görmek varken…
Kahvenin son
yudumunda; çocukların saklambaç oyunu “sobe” sesleriyle, sıcağa rest çeken
koşulsuz halleriyle o köşeden diğerine koşuyorlardı.
4 yorum:
çok güzel dile getirmişsiniz
Çok teşekkürler;Lerzan Karadan
ah yazın çınaraltı nefis bişiii :)
Kahve de öyleydi Deep:)) Teşekkürler
Yorum Gönder