Kamera; Güven
Gaia'nın kızı Themis
Adalet ve Hüzün Tanrıçası
HIRSIZ İMAM
Malum, hırsızlık
söylentilerinin zirve yaptığı zamanlardayız; zengin ol da nasıl olursa olsun,
düşüncesi kendi kültürünü oluşturmuşa benziyor. Oysaki bütün dinler, öğretiler,
ahlak kuralları hırsızlığa karşıdır.
Çocukluğumun ilk
öğretilerinden birisi de “hırsızlık kötü” dür, söylemleriyle beynimize kazandı.
Anneler, nineler söz dinlemeyen çocuklara ilk söyledikleri şey; “ hırsız
geliyor” Hayalimizdeki hırsız nasıl bir şeyse, onun ismini bile duyduğumuzda
titrerdi bedenimiz.
İlk öğrendiğim
hırsızlık hikâyesi de Bremen Mızıkacılarıdır; Bir eşek, köpek, kedi ve horozdan
oluşan, müzik yapmak için yola çıkan bu hayvanların birbiriyle dost oluşu ve
birlikten kuvvet doğar, mantığıyla bir anne ile kızın evine sahip olan
hırsızları korkutarak kaçırışının hikâyesini; bu hayvanlara minnet ve saygı
duyarak öğrenmiştim.
Hırsız İmam hikâyesini
ise yeni öğrendim. Tekirdağ kordon boyu gezintisi, baharın taze güneşiyle
onurlandırılırken arkadaşım tam da gündeme uygun bu hikâyeyi anlattı. İlyas Bey
ile gülerek ve alınacak dersi almanın sade insanlarının özgür düşünceleriyle
yürüdük.
Kadim zamanlarında
bir caminin mutlu cemaati bir süre sonra mutsuz olmaya başlamış. Çünkü her
namazdan sonra birkaçının ayakkabısı çalınıyormuş. Bakmışlar ki bu iş böyle gitmeyecek,
caminin kapısına gözcüler koymuşlar. Bir namaz vakti ayakkabılardan birkaçını
çalan hırsızı yakalamışlar. Görmüşler ki kendi çevrelerinden birisi. Ve
başlamışlar ona söylenmeye;
Bre utanmaz adam! Sen
miydin o hırsız! Sen ne alçak, rezil insanmışsın! Böyle diyerek yüzüne
tükürmüşler. Yakaladıkları adamı cemaatin önüne çıkarmışlar. Çeşitli fikirler
çıkmış ortaya; kimi, bir güzel dövelim, sonra salalım demiş. Bazıları da önce
bir güzel dövelim, sonra da bu camiye imam yapalım, demişler. Bir kısmı ise
karşı çıkmış; niye, demişler.
Çünkü imam yaparsak
en önde durur, hep gözümüzün önünde olduğu için onu görür, hırsızlık yapmasını
da önleriz. Bu düşünce kabul görmüş, ayakkabı hırsızını imam yapmışlar. Bir
Cuma günü vakti imam yaptıkları hırsıza; “ hadi bakalım çık vaaz ver” demişler.
O da çıkıp vaazına başlamış;
“ Ey komşular,
hırsızlık kötüdür, günahtır. Yapılması hiç doğru değildir. Hırsızlık artarsa
özelikle devlette çoğalırsa, o devletin de çivisi çıkar” diyerek hırsızlık
üzerine bolca öğütler verirken, cemaat de kıs kıs gülümsüyormuş.
Fakat bir süre sonra
camiye gelen cemaatin ayakkabılarının tümü çalınmış. Hepsi şaşırmış bu işe.
Çünkü bu işi yapan hırsızı imam yaptıkları için hep göz önünde olduğu için bu
işin kim yapmış olduğunun merakı sarmış onları. Birisi söz almış;
“ Ne olacak,
hırsızdan imam yaparsak, o da iki kişi tutar, artık bu işi onların eliyle
yapar; aldık mı başımıza belayı!”
Demokrasi, hukuk; hak
ve adalet; bunların aksamaya başladığı bir yerde, ne cemaat, ne imam, ne ahlak,
ne gelenekler ne de toplum çürümeden kalır; koku öyle artar ki, doğanın doğal
temizliği girer devreye…
Sözüm meclisten dışa
dostlar; her kurumun, zümrenin, köyün, kasabanın, kentin aksayan tarafları
olur; esas aksama, baştan başlarsa döngü tersine işlemeye başlar; bütün
öğretiler şaşkınlıkla baskı yapar, milyonluk kültürlerin birikimlerine…
2 yorum:
Doğrusu hikayeyi okurken tebessümü bırak içim sızladı,biz bunları hak etmiyoruz.Ne diye yola çıktık,şimdi nerdeyiz!
Günaydın Abdülkadir Bey;haklısınız,bir geçiş dönemidir, ertelenmiş ve geçikmiş;bunu da atlatırsak, biraz da uygar, biraz daha demokrat, biraz da sosyal ve hukuk devleti olacağız;inancıyla düşünüyorum.
Yorum Gönder