Kamera; Güven Olimpos-Antalya
YERYÜZÜ BENİ ANLAYACAK
Anlaşılmayan ne çok
şey varken, anlaşılan şeylerin de çokluğu ortada dururken, insanlığın gidişine
ve var oluş biçimine, nedenine şaşmamak elde değil… Hangi aşamada incelerseniz
inceleyin; insanlık bir mucize; gerçeğe dönüşmüş bir masal; masalın içinde bir
gerçek gibi bir şey…
İnsanın en ilkel
döneminden tutun da uygarlıkların geldiği en üst dönemin yani 21. yüzyılın
birinci çeyreğine ilerlerken bile vahşetleri, insanlığın bitin tükenmeyen
çelişkileri normal yaşamın içinde akıp gidiyor. Büyük çoğunluğun sessizliği,
kabul ediş biçimi, bir avuç insanın ise verdiği insanlık savaşı…
Sanatçı Leman Sam “
En bilge öğretmen doğadır.” Felsefesine inanmış, hayvansal sezgilerine hep
güvenmiş bir insan.
İnsanı var edendir
tabiat. Bir başka var ediş biçimi de emektir. Emeğin olmadığı yerde insanın
yüceliği, inceliği, zarafeti değişim ve dönüşümü de olmaz. Hannah Arendt emek
için şöyle der;
“ Emek daha yüksek
bir amaca varmanın aracıdır. (…) Emek, belli bir yapıyı, bir başka, daha yüksek
bir yapıya dönüştürme biçimlendirme eylemidir.
Bir çalışanlar
toplumunda emek safi hazdır veya boş zaman etkinlikleri kadar doyurucu bir
duruma getirebilir.
Çalışmak, insanın,
emek yoluyla egemenliği altına aldığı doğaya karşı kendini olumlamasıdır.”
Van Gogh’un
resimlerini veya onun sanatının sanatseverler karşısında ki değeri, ünü
bilmeyen yoktur. Pahalıdır resimleri. Her insanın ulaşamayacağı kadar pahalı…
Niçin?
Çoğu zaman aç kaldığı
halde, kardeşinin yolladığı harçlıklarla dahi boya, fırça aldığı için
pahalıdır. İşini çok sevdiği için… Emeğini, zekâsını, sezgisini, sanat
sevgisini hiç durmadan; ta ki ölümüne kadar yoğurup pişirdiği için.
Onun var oluş
biçimiydi resim. Resimlerindeki var olan ağaçların orantısız duruşlarına şu
cevabı veriyordu;
“ Evet, çünkü ben
ağaçları anlıyorum. Hep ağaçların yeryüzünün yıldızlara duyduğu tutku olduğunu
hissettim. Yoksa neden? Yıldızlara değmek, yıldızları hissetmek, yıldızların
ilerisine gitmek-bu yeryüzünün tutkusudur. Yeryüzü çok uğraşır ama arzusunu
gerçekleştiremez. Ben bunu yapabilirim. Yeryüzü benim tablolarımı anlayacaktır;
siz benim umurumda değilsiniz, anlayıp anlamamanız, umurumda değil.”
İnanmışlığın gücüdür;
sanatın gücü… Tuvale dokunan fırça, el, boya ve marifet; sanatın da kendisidir.
Dünyayı anlamaya çalışan, toplumsal kalıplarını reddeden; doğadan aldığı özgün
ruhun yaşaması için durmadan resim çizen bir sanatçı…
Resimlerinden
birisini neredeyse bakmaya tenezzül bile etmeden almaya çalışan, aceleyle satın
olmak isteyen, anlamak için hiçbir çaba göstermeyen bir alacıyı, aç, yoksul bir
ressamın kabul etmemesinin de sahibidir Van Gogh…
Aynı zamanda büyük
kargaşa içinde inceliği, zarafeti, engin doğanın ritmini, tınılarını, var oluş
ve yok oluş biçimiyle yeni bir döllenme biçimi, yeniden bir dönüşüm yaşamanın
ne olduğunu anlamayanları hiçbir şekilde umursamayan; “ siz benim umurumda bile
değilsiniz” diyen bir sanatçı…
Bütün dünyası
boyunca güzel yaşadığını söylemiştir. Oysa bugünün albenili, popüler dünyasına,
anlayışına göre; hatta tüm zamanların anlayışına göre yoksul bir biçareydi o…
Ama Van Gogh; o biçare, o yoksul sayılan kişi; ondan sonra ve onun çağında
yaşayan milyonlarca insanın geçip gitmesine rağmen daha gitmemiş, bu dünyayı
terk etmemiş; sanatının kalıcılığını; belki de sonsuza bir armağan olarak
bırakılan tohumları, yine aynı nezaket, sessizlik, dinginlik içinde bırakıp
gitmiştir; kendi isteğiyle hayatına son vermiştir…
Yaşam, her aşamada,
her anıyla güzel ve anlamlı… Öğretmenimiz doğa. Öğreticilerimiz tüm canlılar;
hatta cansız saydığımız nesneler bile; öğreticiler içinde, bize sayfa sayfa
hikâyeler aktarmaya devam ediyor.
Tıpkı yakın zaman
önce dolaştığım, şu an hortumla beslenen; sadece mama tabir edilen besinleri
alan arkadaşım Şaban’ın söylediği gibi; “ lıkır lıkır su içmeyi özledim. İnce
ince domates dilimlerini kesip yemeyi” Oysa bizlerin her gün yaptığı şey; bize
ne kadar özlem dışı; ne kadar uzak…
6 yorum:
Yine enfes bir yazı ile yüreğime dokundunuz. Arkadaşınıza acil şifalar diliyorum..
Teşekkür ederim Begonvilli Ev.
Yaşam her haliyle öğretilerle dolu ve her şeye rağmen yine de çok güzel...hayatın içinde, kaybetmeden değeri bilinmeyen, anlaşılmayan ne çok şey var!. arkadaşınız dilerim en kısa zamanda özlediklerine kavuşur..
Teşekkür ederim Esin. Kıt olmadan anlaşılmıyor yaşamın mucizevi sunumu;belki de bu anlaşılmama dır gizemli olan; kaybetme sancısıdır insanı oyalayan; kim bilir...
Evet sevgili dostum; bilinç altımız; kendimize çektiğimiz enerjileri, deneyimleri doğrulukla belirler. Bu nedenle neye sahip olduğumuzu bilmek, kendi sınırlarımızın farkında olmak, kendimizi nasıl ifade ettiğimizin bilincinde olmak adına ”ne istediğimizi bilmenin” en güvenilir yolu, neye sahip olduğumuzu da bilmekten geçiyor. Yaşamın en güzel armağan olduğunu bilenler, yaşamdan beslenmesini de biliyorlar. Bu hiç acı çekmedikleri anlamınada gelmez. Yaşamı nasıl ağırlarsan belli bir dönem sonra oda sana öyle hizmet etmeye başlıyor.
Yaşamı anlamak ve anlam katmak isteyen her insan bir şekilde yaşam pınarlarından beslenecektir.başımızı kaldırp tekrara bakmak gere. Teşekkür ederim bu değerli paylaşıma...
Yaşamın gösterisi insanın kavramlarına layık bütün kılıklarda oynadığı oyun;kimi seyirci, kimi yönetmene, kimi oyuncu olarak bizi de heyecanlandırıyor;döngünün şöleni;sanatçıların,filozofların, bilim insanlarının eli, bakışıyla daha da şenleniyor. Teşekkür ederim sevgili dost...
Yorum Gönder