18 Mart 2022 Cuma

YAPMA ETME BE HÜSEYİN ABİ!

 

İnternet


                                        YAPMA ETME BE HÜSEYİN ABİ!

  

  Hüseyin ağabeyi kaç yıldır tanıyorum diye kaba bir hesap yaptım. Neredeyse otuz yıl… Eskiden daha fazla gelir, daha derin sohbetlere girerdik. Son yıllarda yılda bir kez geliyor atölyeme. Kulaklarında biraz duyu kaybı olunca zaten gür olan sesi daha da gürleştiği için Hüseyin ağabey ile konuşmamızı yoldan geçenler bile duyuyordur…

   Hüseyin ağabey buranın; Tekirdağ insanlarından... İyi çalışıp da emeğini, sermayesini çok iyi değerlendirenlerden, takdir edilecek birisi. Dört katlı kışlığı, dört katlı yazlığı, filanca yerdeki dükkânları, emekli maaşıyla birlikte büyütmüş olduğu, iş-güç sahibi yapıp evlendirdiği çocukları, etrafını kuşatan torunlarıyla örnek bir insan…

   Hüseyin ağabey yılda bir yanıma uğrama hakkı adına gelip de bir saat kadar kaldı. Seksene yaklaşmış yaşının yanında yüzüne dikkatlice baktığımda bir tek kırışık, sarkma göremedim. Laf aramızda “nazar değmesin” diyerek Hüseyin ağabey ile aramızda geçen sohbetin “biz halleri” ne dokunmak, bu sofranın herkese açık olduğunu anlatmak için yapıyorum bu çalışmayı.

   Seksen milyon insanımızı iyice araştırsak, harcı-borcu olmayıp da Hüseyin ağabey gibi kaç kişi olduğunu bilmek istesek; nüfusumuzun çoğunluğu karşısında azınlık kalacaktır Hüseyin ağabeyler…

   Fakat Hüseyin ağabeyin yaşı seksene yaklaşmış olsa, ununu eleyip, eleğini asmış olsa bile edinmek istediği malın, mülkün aşkı sona ermemiş. Ne acı bir tesellidir “ şunu da alayım, bunu da kaçırmayayım” düşünceleri içinde en değerli, demli, leziz zamanların keyfini, muhteşem huzurunu sürememek…

   Hüseyin ağabey, onun bilmem neredeki arsasına yakın bir arsayı almış ama bir başka yerdeki arsayı alamamış. Buna çok üzülmüş… Diğer arsayı almak için eşi ile biriktirmiş oldukları bilezikleri bozdur muşlar. Bunu anlatırken Hüseyin ağabey, gözleri çocuk parlaklığında sevinç uçuşmaları içindeydi.

   Ama dedi; “ çocuklara söylemedik bilezik bozdurduğu muzu! Sağdan, soldan borç aldık da öyle aldık dedik.”

—Niçin söylemediniz Hüseyin ağabey?

—Bizde fazla para olduğunu düşünürler de rahat bırakmazlar bizi!

   Oradan buradan konuşurken Hüseyin ağabeyin evine kalorifer döşemediği konuya geldik. Yenge hanım; “ Yeter artık uğraştırdığın beni! Kurtar bu soba yakmaktan beni!” diyormuş demesine ama Hüseyin ağabey kalorifer döşemenin maliyetlerinden söz ediyor; yüksek, gür sesiyle, büyük laflarla savunuyor almayışını, kalorifer döşenmemesi...

 —Hüseyin ağabey, dedim bu kadar güzel bir yaştasınız. Harika yatırımlar yapmışsın. Çocuklarına birer kışlık, birer de yazlık vermişsin. Emekli olmuş, kira gelirlerine kavuşmuşsun; kendinize bu kadar eziyet niçin? Boynunu büktü, yüzünü kaçırdı Hüseyin ağabey. Verecek cevap bulamadı…

   Hüseyin ağabey, ilk önce seni, eşini kutluyorum. Sağlığınız, yani kendi kendinize yetecek derece sağlıklı oluşunuz ve çocuklarınızı iş-güç sahibi yapmakla kalmayıp, birçok insanın bir ömür çalışıp da alamayacağı serveti vermişsin. Ama artık kendi yaşamınız için biraz gezseniz, dolaşsanız, seyahat edip farklı yerleri, insanları tanısanız iyi olmaz mı?

 —Yengen de öyle söylüyor!

—Peki, sen neyi bekliyorsun? Yine boynunu büktü. O koca Hüseyin ağabey, o gür sesli insan, sanki sesini yuttu.

—Hüseyin ağabey, çocukların için bu kadar fedakârlık yapmışsın. Halen de onlara yardım ediyorsun! Sana hiç teşekkür ettiler mi?

—Hiç etmedikleri gibi, küçük olan her fırsatta eleştiriyor, sinirli hareketlerde bulunuyor.

   Ne demeli bilemedim… Tanıdık, bildik fedakârlıklar; kupkuru; anayı, babayı ‘kurban’ eden, ettiğini bilmeyen bir sürü güzel çocuk, değerli mirasçı; anneyi ve babayı hürriyetine kavuşturmak için “Hadi” diyemiyor.

   Ben dedim; yılda bir kez atölyeme gelen Hüseyin ağabeye“ Yapma, etme be Hüseyin ağabey! Sana ait, size kalan şu güzelim günlerin tadını çıkartın doya doya”

   Duymadı Hüseyin ağabey; o kaçırdığı, ona çok yakın, onun hakkı olan arsayı düşünerek ayrıldı atölyeden ve karıştı diğer benzer veya benzemez Hüseyin ağabeylerin olduğu caddenin kalabalıklarına…

 Güven SERİN 

 

 

 

 


2 yorum:

Handan dedi ki...

Ah, ah . Üç arsa beş ev peşine harcanıp bir an bile tadı çıkartılmayan hayatlar insanı hüzünlendiriyor.

GÜVEN SERİN dedi ki...


Hepsi edebi dünyanın besinleri gibi bir şey;sanırım,gen havuzu,farklılıkları sürekli destekliyor.Değişim,dönüşüm denen mucize,tercihlerle belirleniyor ve o rüya yaşam,yine tercihler ile denge ve uyum içerisinde alemler içerisinde yüzüyor...Teşekkürler...