17 Mart 2022 Perşembe

ÖZEL HASTANE MERAKI-İKİ EL,İKİ YÜREK; İKİ KADIN

 


İnternet

                                                ÖZEL HASTANE MERAKI!

         ( İki el, iki yürek; iki kadın… Ağlayamamak!)

 

  Tekirdağ merkezde bulunan, yıllarca açılmayan, otopark sorunu olup da halkımızın teveccühü kazanan özel hastanemizden söz edeceğim; sosyoloji, insan yargıları ve iletişimin değerlerine de bir güzel dokunarak…

   Hastanelere, hasta olarak gidilmediği sürece güvenli bir yerden, denizdeki fırtınayı seyretmek kadar hoş bakış açıları, algı ifadeleri geliştirebiliriz. Bir yandan deva bulmaya gelmiş insanlar, bir taraftan kendi ayaklarınız üzerinde durmanın, ama sonsuza kadar hiçbir şeyin yaşamayacağını bilip de, bu düşün unutkanlığı içerisinde, şehir merkezinde bulunan özel hastanemizde bulundum.

  Farklı bölümlerini, birkaç saat içerisinde oraya gelen yüzlerce hasta ve hasta yakınıyla diyalog kuran hastane çalışanlarını; görme, dinleme, izleme ayrıcalığına şimdiden minnet ile selam ederim…

  Yazgınız sizi “yazar” olmaya çekmişse, ister istemez sıradanlığın ötesine geçen dikkat kesilmelerle dalıp gidiyorsunuz. İnsanın her çeşidi, her karakteriyle beslenen ortamlar sanatçılar için bulunmaz olan değerli yerlerdendir özel hastaneler.

  Bu dikkat içerisinde şu düşünceleri kurarak izledim: Özel hastanede, rahat koltuğumdan etrafımda sahnelenen insanlık oyunlarını.

  Özel hastanemizin çekiciliğinin, müşteri bereketinin sebebi nedir? Diye düşündüm, başka düşüncelerin süreçleri içinde. Şehir merkezinde oluşundan mı? Devlet veya Şehir Hastanelerinin bitip tükenmeyen kalabalık ve uzun randevularından mı? Devlet veya Şehir Hastanelerindeki çok kısa süreli tedavi veya kontrollerin, az gülen yüzlerin bize sunduğu elem yüzünden mi?

 İçinde bulunduğum özel hastane çalışanlarının genç kuşaklardan oluştuğunu söylemek isterim. Buraya gelen hasta ve hasta yakınlarına olan davranışları, sınırsız şefkat içerisinde olmasa bile, gidilen devlet hastanelerinden daha ileri olması, birkaç alışılmış samimi sözcük bile derman arayan, korka, çekine, utana büyümüş insanlar için apayrı zenginliktir…

  Derman aramaya gelen hasta ve yakınlarının yanında, orada bulunan tanıdık bir hastane çalışanına şöyle seslensem;

  “ Müşteriniz, bereketiniz daha da bol olsun arkadaşlar” bu seslenişi duyanlar ne der acaba?

  Hapishaneye düşene “ Allah kurtarsın” derler. Çıkana da “ Allaha bir daha düşürmesin” fakat bu kadar güzel işleyen; bakımlı, tertipli ve çalışanları, doktorları, hemşireleriyle insanımızın gönlüne hitap etmeyi bilen insanlarımızın işlerini kaybetmemesi için doğal olarak sağlık, derman peşinde koşan insana-müşteriye ihtiyacı var…

  “Müşteriniz bol olsun, bereketiniz daha da çoğalsın” demenin ayıbı nerede? Halkın, derman arayanların gözünde birden taşlanacak adam olmanız kaçınılmaz olabilir. Fakat kendi kendine bu kadar eziyet eden, hastaneleri, hapishanelere bu kadar dolu olan kaç millet vardır acaba?

  Sağlıklı olmanın ana kurallarının en önemli üç bildirisi insan hakları bildirisi kadar geçerli ve gereklidir;

1-Stres yönetimi 2-Dengeli Beslenme 3-Hareket

  Bütün bunları yapmıyorsak, ruhsal besinleri; sanatı, felsefeyi, eğlenceyi, gülmeyi, seyahati, sporu, anne yemeklerini hor görmüşsen; elbette hastaneler evinizden daha fazla uğrayacağınız yerler olacaktır…

  Hastaneye gelen, kaydını yaptırıp farklı bölümlerde çare-şifa arayan insanların hallerinden, tavırlarından orta halli ve altında olan insanlar oldukları ve hastane ücretleri karşısında epey zorlandıklarına da şahit oldum. Belli ki, merkezde bulunan, özel ilginin, özel hastanelerinin artan ücretleri, yoksullaşan insanımıza zorlanma yaşatıyor. Zorlanma yaşatılsa bile, buralara koşarak ve umut bulmak adına geliyorlarsa; bu gelmelerin takdir taraflarını özel hastane çalışanlarına; tümüne teşekkür ederek iletmek isterim.

 Bütün bunların yanında, devlet hastanelere korkarak, çekinerek giden veya gitmeyen insanlarımızın sosyolojik, psikolojik durumlarını iyi bir istatistik çalışmasıyla ülke huzuru, zenginliği için kazandırmak, paylaşmak belki de gelecek hükümetlere büyük bir insanlık yasası, hizmeti gibi daha doğru kararlar almaları için yarar sağlayacaktır.

  Özel hastanede bulunduğum yerde birkaç saat içerisinde onlarca, yüzlerce insan gelip gitti. Birçoğu, yazın dünyasına, edebi sahnelere yaraşacak derece farklı karakterlerdi. Ama yaşlı annesiyle gelen adam (kereste) en çok dikkatimi çekti.

  Annesinin “denge” sorunu varmış. Bildiğimiz yaşlı annelerden. Masum, korku dolu bakışlarının yanında “ Acaba oğluma yük mü oluyorum?” korkusu, hastalığından daha fazla etkilemişti onu.

  Oğlu olacak kaba herif o masum, ayakta durmakta zorlanan yaşlı kadına sarılmaktan korkar vaziyette, bulunduğum yerde işleri bitmiş, asansöre binmek için ağır aksak ilerliyorlardı. Onları gören, özel hastane yöneticilerinden biri olduğunu tahmin ettiğim uzun sarı saçlı kadın, yaşlı kadın ve oğlu olacak herife seslendi; “ Niçin tekerlekli sandalye istemiyorsunuz? Durun hemen isteyelim.”

  Bunu söyledikten sonra yaşlı kadına seslendi; “ Neyin var annem?” Elini tutup, koltuğa oturmasına yardımcı oldu. İşte ne olduysa orada oldu; “ Elini tutan diğer uzun sarı saçlı özel hastane çalışanının eli; iki el, iki kalp, iki KADIN haline dönüştü. Yaşlı ve hasta kadın ağlamaya başladı; ama buna ağlamak denmez; AĞLAYAMAMAK denir. Çünkü yüksek sesle ağlayıp, etrafı rahatsız edeceğinin utancı, bir ömrün gözyaşlarını engelliyordu; odun kömürü gibi ağladı; için için…

 Güven SERİN 

 


Hiç yorum yok: