15 Mayıs 2014 Perşembe

NEDİR DEVLETİN VATANDAŞLARINA KARŞI GÖREVİ?


Kamera; Güven  Çitlembik,kökü taşta, gövdesi uçurumda;
Akdeniz'in,falezlerin sessiz, dirençli dostu...

NEDİR DEVLETİN VATANDAŞLARINA KARŞI GÖREVİ?

 1950’li yılların başı; çok partili sisteme geçilmiş; demokrasi adına sancılı dönemler başlamıştır. Bu dönem, aynı zamanda Köy Enstitülerinin kıyım dönemi ve Amerikancı politikaların muhteşem kök salış dönemi de diyebiliriz.

  Köy Enstitüleri çok kasa zamanda büyük başarı kazandı. Yıllardır nadas bekleyen toprağın yağmur, saban, tohum ile buluşması gibi binlerce insanın, doğayla, bilimle, sanatla, fizikle, matematikle buluşup daha yüksek sesle haykırmaya başlaması bu yıllara denk gelir.

 Bu insanlardan birisi de Mahmut Makladır. Bizim Köy kitabıyla, köy yaşantısını, yok sayılan binlerce köyün sanki yeniden keşfedildiği zamandır. Makal, Bizim Köy, kitabıyla köy yoksulluğuna dikkat çeker. Bu kitap ve bu kitabın yazarı bir efsaneye dönüşecek kaydı da 1950’li yıllarda yapar.

  Peki, bu efsane nasıl yetişti? Tabi ki Köy Enstitüleri sayesinde… O döneme, Makalların yetiştiği döneme bakarsak, eğitim sistemindeki devrimin, ne kadar büyük olduğunu da görürüz. Hiçbir işe yaramaz sanılan bakir toprak, yıllardır ekilmeyi, sürülmeyi ve yağmuru bekliyordur ve birden, bir çığ gibi büyür, oluk oluk bereketli Anadolu ovalarına akar.

 Türkiye Cumhuriyeti; kaybolmuş bir milleti, tekrar ortaya çıkartmak, tekrar diriltmektir. Bu milletin, sadece asker olmadığı, aynı zamanda zanaatkâr, sanatkâr, bilim adamı, doktor, öğretmen, hemşire, pilot; kısacası, eğitimin yüceliği, insan üzerindeki ince dokumacılığı muhteşem bir büyük esere; eserler topluluğuna dönüşür…

 Cumhuriyetin ilk yıllarında, aydınlanmaya, yeniliğe ve daha bir insan dönüşümüne katkı veren en önemli isimlerden olan Mustafa Necati, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel; sadece şükran duygularımızla değil, mantığımızla da bakıp, anlamaya çalışmamız gereken üç büyük değerledirir.

 Sert bakışlı kara çocuk Mahmut Makal köy toprağının, ilim, bilim, edebiyat, felsefe ile yoğrulduğu yıllarda Toros’ların esintisinin dağların eteklerini yaladığı yerde İvriz Köy Enstitüsü öğrencisidir. Yıl 1943…

  Okul inşaat halindedir. Fakat müsait olan her yerde eğitim, öğretim yapılmaktadır. Okulu ziyarete gelen Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç öğrencilerin durumunu görmek için bir takım denetlemelerde bulunurlar.

 İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç Mahmut Makal’ı ayağa kaldırır ve sorar;

“ NEDİR DEVLETİN VATANDAŞLARINA KARŞI GÖREVİ?”

  Öğrencilerin dersi yurt bilgisidir. İsmail Hakkı Makal’dan cevap alamaz. Belli ki köyün ezilmiş insanları henüz büyüklerinin karşısında ses, hatta nefes bile almakta, çıkarmakta zorlanırlar. İsmail Hakkı Tonguç evlatlarını sevgi, öğreti, akıl ile büyüten bir babanın en samimi ses tonuyla seslenir öğretmene;

 “ Bunlar yedi yüzyıldır konuşmadıkları için çocuğun durumunu doğru karşılıyorum. Konuşturun bunları. Konuşturun ve düşündüklerini söylemeye alıştırın. İlk yapacakları iş bu…”

 Aradan yetmiş yıl geçti; bugünün gençliği, geçleri, öğrencileri kendi seslerinden, aldıkları nefeslerden korkmadan konuşa biliyorlar mı acaba? Ya sonsuz bir şımartma, beslenme semizliği içinde komik, tombul, hormonlu dönüşümün bibloları, ya da büyük suskunluğa ant içmiş askerler gibi; kırık, dökük, küskün gençler topluluğu…

 Bugün gelinen noktada, bu güzel ülkede, kazalarda, binlerce insan ölüyorsa, işlenen vahşetler “Elm Sokağı Kâbusu” filminden bile daha büyük kâbusa dönüşmüşse; yetmiş yıl önce yapılan sesleniş; o büyük aydın, ülkesini seven insan; Tonguç’un yaptığı nazik uyarı, ne hazindir ki yerine getirilmem işe benziyor…

 Eğer yerine gelseydi, ne doğunun güzel insanları çığa dönüşmüş göçler ile şehirlerin köleleri, kenar mahalle kurucularına dönüşür, ne de hakkımızı yiyen, dalaverenin en büyüğünü, politika adı altında bizlere yutturanlara sessiz kalırdık…

 Sessizliği bozan ses; ülkenin büyük adam rolündeki insandan geliyor. Soma’da ölen onlarca madencinin, kara yas tutan ailelerini, ülke kamuoyunun patlama noktasına gelmiş merhametini yatıştırmak için insanlık tarihine harika bir komedi sunar gibi sesleniyor;

 “ Her türlü önlemi alacağız. Yapılması gereken ne varsa yapacağız!” Bunca ölüm, bunca kıyımdan sonra; ne yapıla bilinir ki; bol bol; “ kanları yerde kalmayacak, yüce Allah'tan rahmet” sözleri…

  Güven Serin 








Hiç yorum yok: