Kamera; Güven Düden,Akdeniz ile buluşuyor;
ne hazindir ki bu ülkede hak ve adalet bir türlü buluşamıyor;
üstelik, adalet mülkün temelidir seslenişinin, yeminlerin
ahlak dolu yüzlerin bulunduğu yerde...
Kamera; Güven Eski Liman Antalya
ÖTEKİLER BELKİ DAHA İYİ SÖYLEYEBİLECEKTİR BU ŞARKIYI
Yaşamın durağan
olmadığı hemen hemen herkes tarafından bilinir. Bilinmesine rağmen, peşine
takıldığımız, kimi korkularımızdan sımsıkı tutunduğumuz alışkanlıklar yüzünden
direniriz değişime.
O yüzden her insan
sevdiği işe yönelmeli. Daha iyi şarkıları, daha iyi şiirleri yazmak için… Daha
iyi binaları yapmak için… Daha iyi kitapları yazmak, daha iyi çocukları
yetiştirmek için…
Toplumsal çığlık ve
birbirine benzeme, birbirini ezme gösterisi evrenin yasaları karşısında aciz
kalır; bu yasa, sonsuza adanmış gerçeklikte ve doğruluk tadır.
İnanın bana, yazı
yolculuğum, gazete yazarlığına soyunduğumda bu evrensel yasa ilam verdi bana.
Hüzünler zirve yapmıştı, dağların zirvesi gibi soğuk, çöllerin ince kumları
gibi yakıcı; çaresizliğin çaresidir evrensel yasaların devreye girmesi…
Daha iyi, daha
farklı, daha özgün yazabilmek, küçük aydınlıkları elden ele aktaran bütün
insanlığın ilerlediği patikada elinde bir fenerle, daha iyi ışık tutabilmek,
daha iyi ses verebilmek, daha iyi umut söylemek için…
Biliyorum, bütün sıra
dışı seslenişler, alışılmış cesurlukta, kabalıkta, sıradanlıkta değilse kuşkulu
bakışları, umursamaz suratları da çıkartır sahneye. O yüzden, bazıları yazı
savaşımı, edebi inancımı, yaşam felsefemi Don Quıjote’un (Don Kişot) yel
değirmenleriyle savaşı gibi görmüştür.
Biliyorum, kimileri
içinse Orhan Kemal’in Bekçi Murtaza karakteri gibi, sabit fikrin, cehaletin, sıkı
disiplinin aşkıyla katlettim en sevdiklerimi.
Bazen Goethe’nin başkahramanı
Faust olup takıldım sözlerin peşine;
“ Zavallı şeytan, ne verebilirsin ki sen bana? İnsanın
yüksek hedeflere doğru çabalayan ruhunu, anladığı görülmüş müdür senin gibi
birinin? ”
Ve Faust’a seslenen
iblis oldum bazen; zamansızlığın, kurnaz, bilge sözcükleriyle yüklü bir iblis;
Mefisto…
Bazen de Müfettişler
Müffetişi üçkâğıtçılığına büründüm, kimileri gözünde. Orhan Kemal’e, Yaşar
Kemal’e, Cemal Süreyya’ya, Sait Faik’e tutundum kimi… Anakaraları, adaları,
dağları ve ormanları dolaştım; insan beyninin milyarlık kıvrımları hatırına.
Nietzsche’ye,
Goethe’ye, Kleist’e, Dante’ye, Cervantes’e oyun arkadaşıma sarılır gibi
sarıldım sarhoşluğun yara dizli çocuk şarkılarında.
Bilmenizi isterim
dostlarım, asıl olan şey, ilahi bir takdirin, evrensel yasalara adanmış bir
canlının geçiş töreni, müzikaline katılan bir insan gibi katıldım bu büyük
yaşam törenine. Yaz dendi bana; yazdım durmadan. İnsan bakışlarıyla,
hissedişlerini, bilgi kırıntılarını ve sezgilerimi birleştirdim; bu şarkıyı
bizden sonra daha iyi söyleyecek insanların var olacağı hatırına…
Tıpkı bize bırakılan
büyülü sözcükler, dizeler, resimler gibi; bize gülümseyen, bize yaşam içinde
yaşam sunan, evrenin bütün evrelerini anlama kabiliyeti sunan, bizden önce
çaba, düşünce, iyilik, fayda üreten her canlı gibi, bende, çirkinliğin,
kötülüğün, kurnazlığın, iyiliğin, güzelliğin farklarını; bilinenden öte
olduğunu anlatmak istedim.
Çirkin ve kötü
bilinenin bir şövalye tarafından, iyi ve güzele dönüşeceğini, zengin ve soylu
bilinenin, hakikat karşısında, soysuz ve fakir kaldığını; ebediyeti savunanın,
dünyada yok olabileceğini hatırlatmak istedim.
Sözlerimi,
Cervantes’in başkahramanı Don Kişot (Don Quıjote) nin sevgilisi Tobosolu
Dulcınea için, onun mezar taşına yazılmış mezar yazıtına bırakıyorum. Don Kişot
tüm yaşamını adadığı, hiç görmediği halde ona büyük bir aşkla bağlı kaldığı,
bütün onurlu savaşlarını ona adadığı Dulcınea’ya âşıktı. Ama Dulcınea’yı bir de
ona akademik gözle bakan ve onun mezar taşına konan yazıt ile analım;
Görmüş olduğunuz pis suratlı
Koca göğüslü, dağınık kadın
Burada Dulcinea yatıyor
Taze ve tombuldu ama
Korkunç iğrenç ölüm
Toza ve küle döndürdü
Soyluydu, hanımefendiydi
O hem büyük Don Kişot (Don Quijote’nin ateşi
Hem köyünün gururu oldu.
Güzel ve çirkin, iyi
ve kötü, edebiyatın yasaları, sevginin ve düşlerin ilahi gücüyle yer
değiştirir; en çirkin, en güzel kraliçeye, en kötü en iyi insana, en iyi insan
da kötülüğün baş yaverine dönüşebilir; unutmayınız!
Bir şeyi daha
unutmamak lazım;Soma,acının diyarı değil… Soma maden işçileri kaderin onlara
sunduğu buyruk için ölmediler; halkın,halkımızın,hakkımızı savunanların zavallı
düşkünlükleri için öldüler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder