KARANLIĞI YARAN
ŞAFAK IŞIĞI
( Yeniköy,Uçmakdere,Gaziköy-Ganoslar Diyarı )
Saat 05.00 telefonun alarmı çalıyor “ Ganoslar için kalkma vakti” diyor. Saat 06.00 Yunus Usta’nın aracı, karanlığın ve sessizliğin içinden çıkıp geliyor. Saat 06.10 Özkan Papatya öğretmenimizi alıyoruz. Saat 06.18 Bülent çoktan sokağa çıkmış, bizi bekliyor.
Neredeyse şehrimizin tamamı Pazar uykusundaydı. En doğal yaşama hakkını değerlendirmekte, uyku denen cennetin içinde kim bilir hangi sorunları pataklamakta veya onların altında ezilerek, geceyi bitirmekteler…
Saat, 07.00 Işıklar Dağları-Ganoslardayız. Gökyüzü sislere rağmen sonsuzluğun kapısını açmışa benziyor. Gezegenler, yıldızlar, galaksiler; çok uzakların, zamanlar ötesinin içinden çıkıp, insan denen canlının tam olarak algılayamayacağı kadar sonsuzluğun içine dalıp giden bir duygu yükü, heyecanı, hatta sarhoşluğu bırakıyor geride.
Kumbağa ile Yeniköy arasında Orman Genel Müdürlüğü tarafından Tekirdağ eko turizmine kazandırılan Naip Şelalesi ve Naip Kalesi başlangıç noktasındayız. Doğa ana öz evlatları; yağmur ve rüzgârlar sayesinde öyle bir temizlik yapmış ki anlatılamaz…
Sadece gün ışığınca görülecek tek kirlilik; güya kamp, güya doğa için gelenlerin artlarında bıraktıkları büyük çöp deryaları; hatta REZİLLİKLERİ…
Orman Genel Müdürlüğü’nün bu faydalı yürüyüş güzergâhını ve yürüyüş yolu üzerindeki yön tabela, dinlenme yerleri, seyir yerleri için kutladığımın altını çiziyorum.
Ama Yeniköy ve Uçmakdere sınırları içindeki Bungalov
yerleşmeleri-ticarethaneleri için orada yaşayan köy insanlarının meralarını,
ormanlarını tel örgüler içine alan ve 25 yıllık anlaşmaları bir türlü
anlamadığımın altını çok kere çizdim ve kamu hizmeti sorumluluğu adına kendi
kişisel şerhimi düşmüş oldum. Yeterli mi? Asla…
Çok az dinlenerek durmadan yürüdük. Bir gün önce yağmış olan yağmur, yürüyüş yolunun büyük kısmının taş olması nedeniyle çamura dönüşmemişti. Etraftaki meşeler, karanlığın içinden hangi zamanlara ait oldukları anlaşılmayan hayaletler, henüz birer çocuk, genç kız olan çam, servi, sedir ağaçları ise efsaneler içinde danslarını hiçbir zaman sonlandırmamış periler gibiydiler.
Gökyüzü, ışıklarıyla bize bakarken, aynı kaderin, yıldızın gezegenleri olan Venüs, Merkür, Jüpiter, Mars, Neptün, Satürn gizemleri, gazları ve taşlarıyla milyar yıllık yolculuklarına devam ediyorlar.
Naip Şelalesi yakınlarına geldiğimizde diğer günden yağan yağmurlar ve coğrafyanın farklılığı yürüyüşü zorlaştırmaya başladı. Gidip gitmeme kararsızlığına karşın demokrasi aşkına oylama yaptık. Üç kişi yola devam etme kararı alırken, bir arkadaşımız tarafsız kaldı. Çamura dönen patikaların içinden kayarak, zorlanarak biraz daha yürüdük. Günün diğer tarafına kalması gereken enerji ve zaman adına, yolun uzayacağını düşünerek yürüyüşü tersine çevirip, tekrar dönüş yoluna girdik.
Şafak, usul usul karanlığı yarıyordu. Zamansızlığın içinden doğan ışık, dünya denen gezegenin yaşamla dolu olduğunu bir kez daha ispatlarcasına denizimizin üzerinden doğuyordu.
Oynaşan hayaletler ve periler başka öykülere doğru yola çıkıp, bizleri terk etmiş… Doğa ana en saf haliyle iyice gözlerimizin, ruhlarımızın önüne serilmiş haldeydi. Renksizliğin içinden çıkan renklerin yorumunu şairlere, ressamlara bırakalım…
Sis, her daim Ganoslara yakışıyor. Bilineni bilinmeyen yapmakla, bildiğimizi sandığımız dağların tepelerini, vadilerini sanki tekrar yenileyip, ölümsüz bir halde tüm canlılara armağan eden bir güç…
İçimizden birisi-Özkan Öğretmen, Ahmet Kaya’nın vazgeçilmez şarkısını mırıldanıyor; “Ne çıramız, ne lambamız, karanlık yollarda kaldık. Çok uslandık, çok uslandık; uslanmadık”
Dağların olduğu yere ne çok yakışıyordu, sanatına dört elle, saf gönlüyle sarılan sanatçıların sözleri; “ Bir rüzgâr gibi tarihten geçtiler. Neler görüp neler geçirdiler. Aç kaldılar yine dilenmediler. Kimdi bunlar, kimdi bunlar,kimdi bunlar…”
Nasıl desem, nasıl anlatsam; çok yakınlarımızdaki bu cennetin eşsiz enerjilerini… En ucuza, en bonkörce ve en samimiyet içinde size sarılacak elden, gönülden çok öte bir türküdür, saf enerjidir Ganosların öyküsü…
Yunus Usta-ÇAKIR, Özkan PAPATYA, Bülent YORULMAZ ve her daim buralara sırılsıklam özlem, merak duyan Güven SERİN, yollarda olmanın yüce görgüsünü, öğretilerini diğer zamanlarda olduğu gibi yine en görkemlisini gördük, hissettik ve aldık…
Yeniköy’ü,Uçmakdere’yi,Gaziköy’ü ve orada tanımadığımız gizemli ve hatta geçmişten geleceğe ait bakışları görmenin,süzülen günle birlikte şahitlik etmenin enerjisi çok yüksekti.Ya tanıdıklar?Uçmakdere Muhtarı Burhan Elmas,Güneş Yüzlü İbrahim’i ziyaret; sadece yazı sanatının eşsiz kalıcı erdemiyle anlatılabilirim…
Güven SERİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder