BAYRAM TADINDA
ANILAR
( Manyas
Kuş Cenneti )
Ölmemiş, öldürülmemiş hayatın her anına ait; kültüre, sanata, büyülü bir masala dönüşmüş anıların hepsi; taptaze yaşamın “Ta kendisi” dir…
Bilirsiniz, ölmüşse bir canlı, çürümeye ve kokmaya başlar. Anılar da bir canlıya aitse, ölmüşler, hatta öldürülmüşlerse; korkunç kokularla, geleni geçeni, duranı, yaklaşanı kaçırmaya yeterler.
Erdek’de kaldığımız bir yaz günüydü. Gittiğimiz her yerde olduğu gibi “Çevreyi tanıma” düşünce, felsefesi ve kültürü içinde tamamen amatör bir heyecanla bir gün önce çıkmış olduğum Erdek kırlarındaki bahçeler, tepeleri yürüyerek gezmiştim. Bir gün sonra Bandırma yollarında minibüsün içinde yol alıyordum.
Böyle zamanlarda yepyeni bir ülkeye, öyküye geldiğimi biliyorum. En yakınınızdaki sırt çantası şahitlik eder, ne büyük heyecan içinde olduğunuza. Bir su şişesi, birkaç not kâğıdı, kitap kalem, kolonya, birkaç paket mendil; hepsi etrafa yayılan coşkunun şahididir…
Minibüs kıvrılarak ilerlerdi yarımadanın dar ve tenha yollarından.15–20 dakika sonra Bandırma’ya geldim. Burası, zamanın içerisine gizlenmiş, zeytin ağaçlarıyla birlikte tüm zamanlara ait bir yerleşim yerimiz. İlk kez adım attığım her yerde, ancak bazı hayvanların hissedeceği alçak frekanslı sesleri işitir gibi işittim “Hoş geldin, sefa getirdin” diyen Bandırma’yı…
Köy ve kasabalara giden minibüslerin Manyas
Kuş Cenneti Milli Parkı yakınlarından geçecek olanın, hangisi olduğunu sorup
soruşturduktan sonra, saatte bir kalkan bir minibüse bindim. Sanki minibüse
binen insanların üstleri başları zeytin kokuyordu. Yaklaşık
Minibüsten iner inmez orada sanki alacağı yolcusunu bekleyen motosikletli 56 yaşında yöre insanlarından bir adam:
-
Hoş geldin,
deyince, Hoş bulduk dedikten sonra:
-
Nereye gidiyorsun?
Sorusuna: -Kuş Cenneti, Milli Parka, diyerek cevabımı verdikten sonra:
—Atla
arkama, diyerek çalışır vaziyette bulunan motosikleti hareket ettirdi.
İnanılacak gibi değil. Sıcak bir yaz günü, üfür üfür bir yolculuk başladı. Yöre
insanlarından, iki kızı olan birisi ve konuşmayı çok seviyor. Dört beş
dakikalık yolculukta bir yaşamı özetler gibi, aklına gelen her şeyden söz etti.
İstersem, beni dönüşte de yol ayrımına bırakabileceğini söylese de; teşekkür
ettikten sonra ayrıldım. Manyas Kuş Cenneti ana giriş kapısında indim. Kuşların
büyük çoğunluğu yumurta üzerinde, kuluçkada alması sebebiyle, serin ağaçların
olduğu patikalardan yürüdüm. Sağ solu, etrafı gezdikten sonra Kuş Cenneti
Müzesi içinde de vakit geçirip, yöreye ait kuşları, kuş fotoğraflarını,
hikâyelerini izleyip okudum.
Dönüş yolunu, ana yola yürüyerek gitmek zorunda olduğum için; sakin, sessiz şose yolda yürümeye başladım.
Ara sıra geçen araçlardan başka, zaman zaman duyulan kuş sesleriyle, sıcakta olgunlaşan yaz meyveleriyle dopdolu bir serüven…
Milli Park ile gideceğim ana yol üzerinde ve tam da ortalarda bir yerde Kuş Cenneti Mahallesi-Köyü bulunuyordu. Köyün kuzey tarafından geçerken aynı zamanda avlulara, tarla kenarlarına ekilmiş, büyük çoğunluğu terk edilmiş bir sürü meyve ağaçları vardı. Bamya, nohut tarlaları, armut, erik, dut ağaçları zamanın tozlarına yenik düşmemişler, onlara ait görevlerini eksiksiz yapmışlardı. Üzerleri meyvelerle doluydu. Birer ikişer tattıktan sonra Kuş Cenneti Mahalle sınırlarından çıkmak üzereyken, beni gören beş çocuk ve içlerinden en büyük olanı, arkadaşlarına yüksek sesle:
—Turisti
görüyor musunuz; bakın şimdi onunla konuşacağım! Diyerek, Ramazan Bayramı
nedeniyle çıkmış oldukları komşu, akraba ziyaretlerine bir de turistle konuşma
heyecanı katmak istediler. Beni yabancı sanmaları için görüntüm yetmişti onlara.
Başımdaki bez yazlık şapka, sırt çantam, tıpkı zaman zaman gördükleri yabancı
turistler gibiydi. Çocuklardan en büyük olan (12-13 yaşları) :
—Hello,
deyince
—Hello
diyerek cevap verdikten sonra: -How are you, demesiyle birlikte, ben de: -Thank
you, diye devam eden birkaç küçük sözcük…
Çocukların ve benle birkaç İngilizce sözcük konuşan çocuk, gerçekten de bayram harçlıklarını almış gibi; yüzleri, mahcubiyetten değil, sevgiden, neşeden, bayram coşkusundan dolayı kızarmıştı.
Bir yenelikti, her gün aynı yüzleri gören ve aynı sözcükleri tekrarlayan çocuklar için. İkimizin de konuşacağı çok sözcük, yeterince İngilizce bilgisi olmadığı için, çocukların bayram neşesi devam etsin diye vaziyeti idare ettim.
Goodbye…
Dedikten sonra küçük masum elinden sıktım. Yanımdan ayrılan çocukların en büyüğü,
benle, yani yabancı turistle konuştuğunu sanan ve o turist tarafından
gülümsemeyle eli sıkılan çocuk:
—Gördünüz
mü turistle nasıl konuştum, derken, belki de anılarında hep diri kalacak bir heyecan,
bir esinti olarak, onun edebi, sosyal ve kültürel dünyaları daha da merak
etmesine yetecek ve artacak bir bayram hediyesiydi onun için…
Bayramınızı kutluyor, bayram tadında
anılarınızı her an yaşamın içinde taptaze tutmanız ve yeni anılarla bayram
neşeleri, heyecanları yaşama dileklerimle…
Güven SERİN
2 yorum:
Yıllar öncenin anıları canlandı, uzun bir seyahatin çok severek gezdiğimiz bir bölümüydü. İyi geldi:)
İyi bayramlar diliyorum:)
Duyarlılığınız ve paylaşımınız için teşekkür ediyorum; sağ olun..
Yorum Gönder