25 Mart 2022 Cuma

HAYAT ANILARDAN İBARET

 


İNTERNET

                                              HAYAT ANILARDAN İBARET!

 

  Eski insanlar, kadim zamanların ötesinden taşıdıkları kültürel hissiyat adına “ Hayat, masaldan ibaret… Yalan dünya…” derlerdi. Derlerken aynı zamanda ruhlarından tüten düş kırıklığı dumanını da görebilirdiniz. Cansız, isteksiz, sanırsınız ki bin yıl yaşamış da hiçbir şey anlamamış hayat denen eşsiz ödülden…

  Epey tecrübe sahibi arkadaşım, neredeyse yaşamının tamamını çalışarak geçirmiş “Klasik” örneklerden birisidir. Bugün için yaşını göstermeyen, fiziki görüntünün ötesinde, orta yaş coşkusu yaşayan bir insan kılığında, içselleştirdiği yaşamın direksiyonuna geçmiş, tebessümün her katmanını taşımakta.

  Atölyeme uğradığı vakitte, konu konuyu, söz sözü açtığı zaman diliminde “ Hayat anılardan ibaret” dedikten sonra anılara göz attık. Ama nasıl anılara? Öldürülmüş, ölüm merasimi çoktan yapılmış, sığınacak bir şey bulunmadığı zaman zoraki ve ilaveler yapılarak anlatılan geçmişe mi?

   Asla! Yaşayan anılardan söz ediyorum; her an yaşama süzülen, dünyamızın merkezinde bulunan o muhteşem ateş parçası gibi her daim ısısını, enerjisini kaybetmeyen ve kutsalların kutsalı olan yaşam kokan anılardan…

  Toplumumuzda sürekli aynı anıyı tekrarlayan insanlara hepimiz rastlıyoruz. Bazıları inanılmaz derece mizah sanatı içerisine, hatta kara mizah anlayışı içerisinde değerlendirmek mümkün.

  Yaşamının büyük kısmını doktorlukla geçiren yüzünde neşesi kaybolmamış birini tanıdım eski limanın olduğu, bahar zamanı iğde ağaçlarının çiçek açtığı yerde. Geçmişine o kadar çok sokulmuş ve tutunmuş ki, anıları öldürmüş; hem de yüz bin kere. Ölü anıları sürekli anlattığı için liman çay bahçesinin garsonları ezbere biliyordu.

   Yine bir yaz akşamında, çay bahçesinin balıkçı kayıkları yakınında otururken başladı anılarının mezarlarını kazmaya. Yan tarafta bekleyen garson da diğer oturanlara tekrarlıyor; “ Bak şimdi, doktorum şuraya gittim, şunu yaptım, şuraya geldim diye söze başlayıp devam edecek” Doktor, aynı garsonun söyledikleri yerlere gelince, kendisi bile oradakilerle birlikte gülümsedi.

  Bazıları da pişkin pişkin ama sürekli sorar “ Bak! Önceden anlattıysam söyle tekrarlamayayım!” Önceden anlattığını kendisi de biliyor ama yok ki; anlatacak DİRİ bir anısı yok…

  İyi ama sevgili kardeşim “Diri anı” nasıl olur? Diyecekseniz bende dilim döndüğü kadar anlatayım. Aslında, yazımın başında anlattığımı sanıyorum. Diri anı, adı üzerinde; dip diridir. Geçmiş zamandan bugüne ve yarına süzülecek kadar sonsuz yaşamın gezinti hakkını kazanmıştır. Yani, bütün ülkelere vizesiz gidebilecek, bütün sınırları özgürce geçecek kadar diridir…

  Tanıdığım da “ Hayat, anılardan ibarettir” sözünde bu özü anlatmak istiyordu. Yaşamın varlığını kayıtsız şartsız kabul edip, bir sürü kavramın içerisinden ezilsek de büzülse de esen rüzgârın sesine hasretsek, doğan güneşin taze şafağını yakalamışsa, kendi ölümlü varlığımızın dönüşüme gideceğinin mantığını, romantizmi öldürmeden özümsemiş-sek; yaşamın kayıpları, en acılı anları dahi, yaşam değirmenine; un ve ekmek yapılacak mahsulleri; buğdayı, arpayı, yulafı, mısırı taşıyacaktır. Sizin kabiliyetiniz, hünerlerini yüksekse, elde edilecek unlardan, pastalar, börekler, çörekler; insanın tat, koku ve hümanizmasına seslenen her türlü yiyeceği yapabilirsiniz…

 

  Dipdiri anılara dokunmak, onların arkadaşınız olmasını isteme hakkına sahip olmak için, ocakta yanan o kara tencereden kurtulmak gerekir. İçinde, ön yargı, kin, nefret, kalıp, ezber, cehalet kaynayan tencerenin ateşinde; felsefe, edebiyat, sanat, serüven, sevgi, coşku, yenilik, geçmiş, bugün ve yarın kaynıyorsa; varın keyfini çıkartın derim…

Güven SERİN 


Hiç yorum yok: